31 Aralık 2008 Çarşamba

Mutlu Yıllar!

2009'da herkese sağlık, mutluluk, yeni fırsatlar, bol kazanç ve bilinçli tasarruf dilerim.

T'Pol

28 Aralık 2008 Pazar

Nasıl daha az taşıt vergisi ödersiniz?

Bugünkü Akşam gazetesinde şu habere rastladım. Kendime ait bir otomobilim olmadığı için bu konuda fazla bilgim yok. Umarım haber doğrudur ve faydası dokunur.

27 Aralık 2008 Cumartesi

2009'un zorluklarıyla başetmek...

Eskiden yaklaşan yeni yıl beni heyecanlandırır, mutlu ederdi. 40'ı geçtikten sonra yeni yıllar eskisi kadar keyifli gelmiyor doğrusu...

2009 finansal açıdan zorlu bir yıl olacağa benziyor. Çoğumuz enflasyon zammı bile alamayacağız. Bir kısmımız ise belki işini kaybedecek. Bu yıl kemerleri biraz daha sıkmalıyız. Eskaza ücret artışı alırsanız, almamış gibi davranmaya çalışın ve bu parayı birikiminize katın.

Eğer işinizi kaybetme riskiniz varsa, şimdiden alternatif işlere bakmaya başlayın. Özgeçmişinizi gözden geçirip, güncelleyin. İş yerinizde her zamankinden daha fazla çalışın. Endişe içinde çalışma arkadaşlarınızla dedikodu yapıp, teoriler üretmek yerine her zamankinden daha çok ve iyi iş çıkartmaya bakın.

Ailenizle önümüzdeki dönemin zorlukları hakkında açıkça konuşun. Eşiniz ve çocuklarınız da ekonomik durum ve işyerinizdeki sorunlar hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olsunlar. Endişelerinizi paylaşmazsanız ve herşeyi kendi içinizde yaşarsanız, hem stres yüzünden evdekilerle ilişkileriniz gerginleşir hem de onlar ne olduğunu anlamadıkları zaman daha fazla endişe ve telaşa kapılabilirler. Bu yıl para konusunda her zamankinden daha dikkatli olmanız gerektiğini aileniz de bilsin.

Şimdi neredeyse okul çağındaki her çocuk ya özel ders alıyor, ya dersaneye gidiyor ve de en az iki hobi ile uğraşıyor. Bir arkadaşım Cumartesi günü çocuğunu kurstan dersaneye, Pazar günü de kurstan piyano dersine götürüyor. Çocukların iyi bir eğitim almasını sağlamak her ailenin boynunun borcu. Maddi durumunuz elverdiği ölçüde çocuklarınıza çarpık eğitim sisteminin sağlayamadığı eğitimi alternatif yollardan sağlamaya çalışmanız son derece anlaşılabilir birşey. Buna mukabil, piyano dersleri, basketbol, yüzme, dans, bale vs. bence biraz opsiyonel. Çocuğunuz profesyonel bir sporcu ya da dansçı olacak kadar iyiyse, sözüm yok ama bu aktiviteleri gözden geçirmek ve belki de maddi imkanlar gözönüne alınarak ara vermek düşünülebilir.

Bu kriz evde daha fazla vakit geçirmek ve bir aile olarak yakınlaşmak için de iyi bir fırsat olabilir. Birlikte puzzle yapmak, çeşitli oyunlar oynamak, yemek pişirmek ya da hobilerle uğraşmak hem sizi birbirinize yaklaştırır, hem de anlamlı vakit geçirmenizi sağlar. Birçok ailede aile üyesi sayısı kadar TV var ve herkes kendi odasına kapanıp vakit geçiriyor. TV izleme süresini sadece çocuklara değil, büyüklere de kısıtlamak lazım. Benim bu yılki hedeflerimden biri de haftada en az 1 gün TV'yi hiç açmamak.

Belki karamsar bir yazı oldu ama tedbir almak ve hazırlıklı olmak sonradan sıkıntı çekmekten iyidir. Bir sonraki yazımda da yeni yıl hedeflerimi paylaşacağım.

22 Aralık 2008 Pazartesi

Mister No için Pilav tarifi:)

Mister No bir şekilde benim pratik yemek tariflerime ulaşmış ve pilav tarifi sormuş. Pilavı güzel yapan birisi diğer yemekleri de güzel yapar. Biraz deneme yanılma gerektiren bir iştir ama işte benim tarifim:

1 bardak baldo pirinç
2 kaşık margarin ya da 3 kaşık zeytinyağı
Biraz tuz
Arpa ya da yıldız şehriye (dolu bir yemek kaşığı)


Pirinci bir kaba koyun ve üstüne kaynar su dökün. 20 dk. bekleyin ve bol soğuk suyla pirinci yıkayın. Beyaz sudan kurtulun, tüm nişastasını akıtın ve bir süzgece alın.

Yapışmaz bir ufak tencereye yağı ve şehriyeyi koyup, orta ateşte sürekli karıştırarak, şehriye hafifçe pembeleşinceye kadar kavurun. Bunun üstüne pirinci ölçtüğünüz bardak ile 1,5 bardak su (su yerine et suyu ya da tavuk suyu kullanabilirsiniz, ama o zaman yağı azaltmalısınız) koyun, kapağını kapatıp kaynatın. Kaynayınca, süzgeçteki pirini ve tuzu ilave edin, kapağını örtüp, kısık ateşte pişmeye bırakın. Pilav suyunu çekmeye başlayınca üstü göz göz olur, bu noktada ateşi iyice kısın ve birkaç dakika sonra söndürün. İki kat kağıt mutfak havlusu ya da temiz bir kurulama bezini tencerenin üstüne koyup, kapağı örtün ve pilavı demlenmeye bırakın. 20 dakika kadar demlendikten sonra pilavı karıştırıp, servis yapabilirsiniz.

Pilav dediğim gibi zordur ama pirinci iyi yıkamak ve yağdan sakınmamak suretiyle iyi bir pilav elde edebilirsiniz. Önemli olan sebat edip, denemeyi sürdürmek:) Afiyet olsun!

18 Aralık 2008 Perşembe

Dayanıklı Tüketim Ürünleri

Adı üstünde dayanıklı tüketim ürünlerini zırt pırt değiştirmenin hiçbir anlamı yok. Bu nedenledir ki 21 yıllık bir otomatik çamaşır makinesi ve Şubat ayında 18 yaşını tamamlayacak ama hala pırıl pırıl görüntüsü olan bir televizyon kullanıyorum. Ancak bir yandan da bu iki cihazın önümüzdeki dönemde onarıma değmeyecek ölçüde bozulabileceklerinin de bilincindeyim. TV bozulursa bir müddet almamayı bile düşünebilirim. 18 yıl evvel bir ay kadar TV’siz yaşadım. İnanın çok iyi oluyor. Tepeleme yığıp da okuyamadığım kitapları bu sayede okuyabilirim. Gerçi TV’den çok Internet vaktimi alıyor galiba...

Çamaşır makinesi ise kesin bir gereklilik. Geçen hafta sonu bakalım Çamaşır makineleri dünyasında neler olmuş filan diye bayağı bir araştırma yaptım. Benimki bozulursa, almayı düşüneceğim makine 1,100-1,400 TL arası bir fiyata sahip. Çok daha ucuza makineler de var ama ben bu saatten sonra yeni makine alacaksam, A++ enerji sınıfında bir makine almayı ve mutlaka çok çok kısa programının olmasını tercih ederim. Bu gözle bakınca çok fazla seçenek yok. Olanların bir kısmı da aşırı kapasiteli 7-8 Kg. Çamaşır yıkayabilen makineler. Buna kesinlikle ihtiyacım yok zira tek başına yaşayan biri olarak zaten makineyi doldurmakta zorlanıyorum.

Neyse esas konu etmek istediğim şey bunlar değildi. Dayanıklı Tüketim ürünleri alırken nasıl davrandığımızı tartışmaya açmak istiyorum. Genellikle tüketicinin eğilimi mağaza mağaza gezip, tatlı dilli satıcıların kendilerini gaza getirmelerine izin vermek. Oysa, öncelikle hiçbir marka ve modele bakmadan o makineden ne istediğinize karar verin. Benim durumumda bu, A++ Enerji sınıfı ve çok kısa program seçeneği. Bu iki özellikten daha önemli hiçbirşey yok. Fiyat biraz daha ikinci planda. Bu özellikleri yerine getiren cihazları, markaları ve fiyatlarıyla yanyana koyar, sonra da makineleri şahsen görmeye giderim. Böylece fiyat pazarlığı öncesinde en azından hangi modelleri alacağım kafamda netleşmiştir. Satıcının beni ihtiyacım olmayan “n” tane özelliği barındıran daha üst bir modele ikna etmesini bu şekilde önleyebilirim. Ondan sonra fiyat ve ödeme koşullarını değerlendiririm.

Bu tür alışverişler genellikle sorun olur. Eşlerden biri daha rasyonel, diğeri daha duygusal takılabilir. Marka bağımlılığı ya da yan komşuyla aşık atmak derdi nüksedebilir. Ya da ucuz mal almak fikrine kapılınıp, sonra sürekli arıza ve sorun çıkartan kalitesiz üretilmiş makine ile uğraşılmak zorunda kalınır. Tavsiyem rasyonel ve mantıklı davranmayı seçmek. Sonuçta alacağınız eşya ile siz uzun yıllar geçireceksiniz. Doğru bir karar vermek ve bu karardan pişman olmamak gerek. Dedik ya bu tür mallar zırt pırt değiştirilmez!

15 Aralık 2008 Pazartesi

Kileriniz ve Buzdolabınız

Bugün eve gelirken, tembellik etmek istedim. Dışarıdan birşey söylerim diye düşündüm ama sonra yılbaşı hediye bütçemi aştığımı hatırlayarak, evde ne varsa onu kullanmaya karar verdim.

Uyduruk bir yemek yaptim ama hiç de fena olmadı doğrusu... Chili denen ve temelde fasulye, kavrulmuş kıyma ve baharatla yapılan yemeğin internette birçok tarifi var ama ben kendi versiyonumu yarattım.

Soğanı ve ince doğradığım kabakları iki diş sarmısakla hafifçe kavurup, salça ilave ettikten sonra buzlukta önceden haşlayıp dondurduğum barbunya fasulyeleri de ilave ettim. Artık heryerde kolayca bulunabilen chili ve cajun baharatları ve biraz da kırmızı pul biber ekip, kabaklar yumuşayıncaya kadar kaynattım. Vejateryen bir chili oldu. Hepsini bitiremedim, biraz da yarına kaldı. Yanına bulgur pilavı yapabilirim.

Bu hafta buzdolabında ve kilerde ne varsa onlarla yemek yapma kararı aldım. Tüm hafta için sadece yoğurt, yeşillik ve meyve almaya ihtiyacım var. Bakalım evdekilerle neler yapabileceğim... Siz de bu hafta kileriniz ve buzdolabınıza bakın, bakalım neler yapabileceksiniz.

13 Aralık 2008 Cumartesi

Bugünkü Yazım

Bugünkü yazımı EkonomiTürk'te okuyabilirsiniz.

1 Aralık 2008 Pazartesi

30 Kasım 2008 Pazar

Kurban Bayramı ve Yeni Yıl

Harcamaların artmasının beklendiği bir döneme giriyoruz. Kurban Bayramını sevdikleriyle geçirecek olanlar da, seyahat edecek olanlar da para harcayacaklar. Cebi delmeden güzel vakit geçirmek için birkaç ipucu önereceğim ama önce kısaca değinmek istediğim birşey var:

Bu mevsim sosyal yardımlaşmanın artması gereken bir mevsim. Kışın sadece yemek değil, giyinmek ve ısınmak da önemli olduğundan, bizler kadar şanslı olmayan insanları da düşünmeliyiz. Kurban Bayramı bunun için iyi bir vesile. Et dağıtmanın yanısıra, fakir insanların başka ihtiyaçları da olabilir diye düşünerek, giyilebilecek durumdaki eski giysilerinizi de ihtiyacı olanlara verebilirsiniz. Genellikle insanlar baharda gardrop temizliği yapıp, o yıl giymediklerini verirler ama esasında bu işi kış başı yapıp, giymeyeceğiniz şeyleri ihtiyaç sahiplerine daha vakitli ulaştırabilmeniz çok iyi olur. Hep bütçe yapmak lazım diyorum ya o bütçede yardımlara ve bağışlara da yer olmalı. Eğer ekonomik durumunuz henüz parasal yardım yapmanıza elvermiyorsa, zamanınızı başkalarına sunarak da yardım yapabilirsiniz. Bir çocuğun derslerine yardım etmek, yaşlı komşunuzun alışverişini yapmak da sorumlu hareketlerdir ve yardım kategorisine girerler.

Gelelim önerilere:

1. Hava nasılsa soğuk, sevdiklerinizle evde zaman geçirmeye ve yemeklerinizi evde yemeğe çalışın. Güzel donatılmış sofraları tutumlu bir şekilde hazırlamak imkanı var. Eğer kurban kesilecekse ve evde et olacaksa bunu ölçüsüzce tüketmemeli, belli bir sürede tüketecek şekilde plan yapmalı. Özellikle kemiklerin kaynatılmasıyla hazırlanacak bol et suyu ufak porsiyonlar halinde dondurulup, zaman içinde yemeklere, çorbalara lezzet vermek için kullanılabilir. Ben genellikle et suyu hazırlayacağım zaman içine bir soğan, biraz havuç ve varsa kereviz de atıyorum, çok enfes bir et suyu elde ediyorum.
2. Benim gibi kurbanı kesmek yerine bağış yapmayı tercih edenlerdenseniz, bayramda daha sebze ve beyaz et ağırlıklı sofralar kurabilirsiniz.
3. Çayın yanına dışarıdan birşeyler almak yerine ev yapımı kek, börek ve kurabiyeler bulundurabilirsiniz. Üstelik kalabalıkta bunları hep beraber hazırlamak da eğlenceli faaliyetlerdendir. Hazır ürünlere göre daha sağlıklı olmaları da cabası.
4. Scrabble, Tabu, Monopol gibi oyunlar oynayabilirsiniz. Ben genellikle annemin bulunduğu masada Scrabble oynamaktan hiç hoşlanmıyorum zira eze eze hepimizi yeniyor. Sürekli bulmaca çözen biri olduğundan dağarcığı zengin, görüşü de çok keskin.
5. Dışarı sinemaya gitmektense, ailece izlenebilecek fimleri evde izlemek de gayet zevkli olur. Evde patlamış mısır yapmak da süper kolay ve kesinlikle çok ucuz.
6. Bayramda ya da yılbaşında hediye vermek adetiniz varsa, biblo, mum vs. gibi pek fazla işe yaramayan şeyler vermektense, kullanışlı ve hatta ihtiyaç olan şeyleri hediye etmeye çalışabilirsiniz. Bu biraz daha itina ve planlama gerektirebilir. Benim favori hediyelerim, kitap ve giysidir. Yaratıcılığınızı kullanıp, hediye sepetleri yapabilirsiniz. Mesela minik el havluları, birkaç paket değişik kokulu sabun ile ufacık bir sepet yapabilirsiniz. Midesine düşkün bir kişi için şık bir şişe zeytinyağı, birkaç kutu ot çayı, bir paket çikolata, ya da bisküvi ile farklı bir sepet hazırlayabilirsiniz. Tamamen bütçenize ve yaratıcılığınıza kalmış. Çocuklara ille oyuncak vermek istiyorsanız, küçük bir oyuncak, renkli kalemler ya da boya, belki şirin bir çift çorap veya eldiven/bere gibi ufak tefek ama işe yarar kombinasyonlarda bir sepet ya da başka işler için de kullanabilecekleri bir kutu hediye edebilirsiniz.

Herkese şimdiden güzel bir Bayram diliyorum.

26 Kasım 2008 Çarşamba

Geri döndüm...

Rahatsızlığım için iyi dileklerini ileten herkese çok teşekkür ederim. Şimdi daha iyiyim ve kendime daha iyi bakmaya kararlıyım.

Bugünkü yazımı Ekonomi Turk'te okuyabilirsiniz.

15 Kasım 2008 Cumartesi

Özür... Aralık başında geri döneceğim...

Okuyuculardan özür diliyorum. Stres sonunda sağlığıma olumsuz yansıdı. Ne burada, ne de EkonomiTürk'te yazabiliyorum.

Aralık ayına kadar izin istiyorum. Her şeyin başı sağlık diye boşuna dememişler. Düşmeyi reddeden yüksek tansiyon ile boğuşuyorum. Geçen hafta Acil'lik oldum ve 3 farklı tansiyon hapı kullanmama rağmen maalesef henüz normal seviyelere düşemedi. Beyin kanaması, felç gibi kötü sonuçları olabilecek bir hastalık olması beni tedirgin ediyor.

T'Pol

2 Kasım 2008 Pazar

Sıkıyönetim zamanı

Şu ara işyerimde süper yoğun bir dönemden geçiyoruz. Yoğunluğa stresi de eklerseniz nefis oluyor. 3 aydır korkup tartılmıyordum ama süratle kilo aldığımı hissediyordum. Bugün korkunun ecele faydası yok diyerek, kantara çıktım... Tabii iki üç gündür ağrıyan dizlerimin de bu cesaret gösterisine desteği oldu doğrusu.

Evet büyük bir felaketle karşı karşıyayım! Hiç bu kadar şişman olmamıştım....

Yoğun çalışmaktan eve gitmeye fırsat olmuyor. Sürekli pizza ve kebap türü yemekler yeniyor. Hiçbir hareket ve egzersiz imkanı yok ve benim gibi ebedi tembeller için bu durum şahane bir bahane. Üstüne de stresten anormal bir tatlı tüketimi sevdası eklenince kaçınılmaz sona ulaşmış bulunuyorum. Acilen önlem almam ve diyetisyene yeniden gitmeye başlamam lazım.

Gelecek hafta sonu çalışmam gerektiğini biliyorum.Bir sonraki hafta için derhal randevu aldım. Bu bile bir miktar kendime gelmemi ve tekrar kontrolü ele aldığımı hissetmemi sağladı.

Şimdi 15 gün boyunca yediklerimi kaydedip, kilo almamaya çalışacağım ve de en az hafta 4 gün yarım saat olsun yürümeye ya da bisiklete binmeye vakit ayıracağım. Kondisyon bisikleti yeniden salonun başköşesindeki TV’nin karşısındaki yerini almalı. Rahat koltuğumu da oradan alıp, yatak odasına götüreceğim.

Kendime çok kızgınım. Stresse stres, işse iş ne olmuş yani? Neden kendime zarar veriyorum ki? Para biriktireyim, emeklilikte rahat edeyim diyorum, oysa bu salaklıkla emekli olamadan geberip gideceğim.

T’Pol, Vulcan gezegeninden olanlara has geleneksel mantığını dünyada maalesef kaybetmiş bulunuyor. Esasında kullandığım mahlası T’pol yerine Topol’e çevirmem lazım. Geçen sene üstümden düşmek üzere olduğu için ıskartaya çıkartmayı düşündüğüm bluejean bile bugün beni rahatsız ediyor. Offfff ki, offfff.

29 Ekim 2008 Çarşamba

En büyük bayram bu bayram! Herkese Kutlu Olsun!

Sansür kalkmış, hayret bakalım ne kadar sürecek?

Kendi bloguma ulaşamamak beni uyuz etmişti. Bu yasağın uzun süre kalkmayacağını sanmış, blogu wordpress'e taşımış ve ona da uyuz olmuştum.

Yine de kimbilir hangi salak sebepten bizim blogları sansürlerler belli olmaz. Şu ara hiç vaktim yok ama en kısa zamanda kendi domainimi alıp, blogu onun üstünde tutacağım.

19 Ekim 2008 Pazar

Semt Pazarları

Tek başına yaşayan biri olarak semt pazarına sık gittiğimi söyleyemem. Ne zaman gitsem, herşeyin çok taze olması beni cezbeder ve gereğinden fazla meyve-sebze alırım. Dün bana yakın küçük bir semt pazarımız var, oraya uğradım. Meyve-sebze ve salata malzemesi aldım. Sonra da bir markete uğradım ve diğer ihtiyaçlarım için alışveriş ettim. Pazardan kilosu 2 YTL'ye İzmir mandalinası almıştım. Tesadüfen aynı tip mandalina markette gözüme ilişti. Fiyatı tam 5,95 YTL idi. İnsaf! 2 YTL nerede, 5,95 YTL nerede?

Bu fiyat farkı benim diğer şeylerin fiyatını daha fazla incelememe sebep oldu. Malum bir fiyat defterim var. İndirimde olduğu ilan edilen tablet şeklindeki bulaşık makinesi deterjanı da 24'lük tuvalet kağıdı da daha evvel aldığımın çok üstündeki fiyatlarla satılıyordu. Sözkonusu market bana oldukça yakın ve çeşidi bol bir yer ama buradan alışverişlerime daha fazla dikkat etmeye karar verdim.

Normalde sürekli fiyatlara dikkat edemiyor insan ama yapmak lazım. Pazara gitmesem, mandalina henüz turfanda diye düşünüp, marketteki fiyattan da alabilirdim meyveyi.

Benim gibi bekar insanlar için çok da mühim değil belki ama 4-5 kişilik aileler daha dikkatli olmalı. Sonuçta boşa vermeyeceğiniz her kuruşu başka bir amaç için kullanabilirsiniz.

18 Ekim 2008 Cumartesi

Okur Soruları

Malum her hafta sonu okurlardan gelen soruları yanıtlıyorum. Bu hafta da yine bir soru var. Okuyucum şöyle demiş:
"Merhaba,

blogunuzu yeni keşfettim ama çok sevdim. Benim sorunum bir tasarruf hesabı seçememek. 28 yaşındayım, henüz çok kısıtlı bir gelirim var ama her ay ayırabildiğim kadarıyla para biriktirmek istiyorum. Bankaların sitelerini inceledim fakat bu konulardan hiç anlamıyorum! Küçük birikimler için nasıl bir hesap önerirsiniz?

Teşekkürler"

Ben de kendisine teşekür ediyorum. Blogumun beğenilmesi beni mutlu ediyor. Gelelim sorusuna: Eğer kenara ayırdığınız paraya kısa ve orta vadede dokunmayı düşünmeyecekseniz enflasyona endeksli devlet tahvili almanızı oneriyorum. Şubat 2012'de geri dönüşlü bu tarz bir kupon ödemeli tahvil var. Daha kısa vadeli düşünürseniz yine tahvil ve bonoları öneriyorum. Eğer birikiminiz 20,000 YTL civarına ulaşmışsa birkaç bankayı arayıp, 32 gün vade için uyguladıkları faizi öğrenerek bu şekilde 32 günde bir dönen vadeli mevduat hesabı da açabilirsiniz. Her vade dönüş gününde o ayki tasarrufunuzu buna ekleyebilirsiniz. 20,000 YTL altına yayınladıkları faiz oranlarından daha iyisini vermiyorlar genellikle ama bu miktarın üstü için daha iyi bir faiz alabilirsiniz. Bu blogun hiçbir kurum, kuruluş ya da marka ile ilgisi yok. Hiçbir geliri de yok. Bu nedenle Ziraat Bankası, Akbank, İş Bankası ve Garanti Bankasını tercih ettiğimi paylaşmakta sakınca görmüyorum. Benim güvenli gördüğüm bankalar bunlar ama herhangi bir veriye dayalı bir fikir değil bu. Daha ziyade kişisel.

Ben 28 yaşında olsam Bireysel Emeklilik de yaptırırdım ama bunda dikkatli olmak gerek. Komisyon ya da işletim gideri olarak sizden yapılan kesintinin %2'yi geçmemesine dikkat etmelisiniz. Vergi avantajının olması bence BES'i cazip kılıyor. Daha önce bu konuda yazdığım yazılara göz atmanızı öneririm.

13 Ekim 2008 Pazartesi

10 Ekim 2008 Cuma

Krizde ne yapıyorsunuz?

Malum kriz uzun zamandır geliyorum dedi dedi ve sonunda iyice hissedilmeye başladı. Bireysel olarak tedbir aldınız mı? Keyfe keder masrafları kıstınız, yenilemeyi düşündüğünüz ıvır zıvırı ertelediniz mi? Haftalık alışverişinizi yaparken fiyatlara biraz daha dikkatli bakıyor musunuz?

Umarım yapıyorsunuzdur. Borcu olan, borcunu azaltmaya çalışmalı, olmayan tasarruf etmeye gayret etmeli. Reel sektörün etkileneceği, bazı işyerlerinin zamanı dolan sözleşmeleri yenilemediği, bazılarının işten çıkarmalara başlayacağı konuşuluyor. Hal böyleyken daha dikkatli olmakta fayda var. Borcunuz yoksa, acil durum fonlarınızı beslemeye bakın.

Ne yani herşeyden vaz mı geçeceğiz diyenleri duyar gibiyim. Hayır tabii ki yaşamdan keyif almayı sürdürmek gerek. Ancak eğlence ille de cebinizi delmek zorunda değil. Ailelerin çok para harcamadan yapabilecekleri pek çok şey var. Hava güzelse sandviçler yapıp, yürüyüşlere çıkabilirler. Yaşadıkları şehrin pek gitmedikleri bölgelerini keşfedebilirler. Evde Kızma Birader, Scrabble, Tavla gibi oyunlar oynayabilirler. Annemin çocukken tuz hamuru ile beni saatlerce oyaladığını hatırlarım. Tuz hamuru yerine beyaz mobilya tutkalı ve unu karıp, elde edeceğiniz hamurları sulu boya ile renklendirip bir sürü eğlenceli şey yaratabilirsiniz.

Benim en önemli zaaflarımdan biri kitap almaya para harcamamdır. Üstelik kitaplara sahip olmayı sevdiğim için onları ne bağışlayabilirim, ne de başkasına verebilirim. Genellikle insanlar ödünç kitapları geri vermiyorlar. Kitap değiştokuş ettiğim tek bir arkadaşım var. Onunla da çok teklifsiz olduğumuzdan kitaplarımı utanmadan geri alabiliyorum:) Arkadaşlarınızla kitapları değiştokuş ederek okuyabilir, masrafları yarıya indirebilirsiniz.

Önemli olan hayatta küçük şeylerden keyif alabilmektir. Bu olduğu sürece hayal kırıklıklarınız az, sevinç ve keyfiniz çok olur. Elime bol sütlü bir kahve alıp, ayaklarımı uzatıp, kitap okumak benim hayatta en çok sevdiğim şeylerin başında gelir. Tam bir huzur ve mutluluk anı! Sağlığınıza ve cebinize dikkat edin! Lütfen!

9 Ekim 2008 Perşembe

Bugünkü yazım

Bugünkü yazım EkonomiTürk'te... Oradan okuyabilirsiniz...

4 Ekim 2008 Cumartesi

Okur Mailleri

Bundan böyle okurlardan tpolthetrekkie@yahoo.com adresine gelen mailleri yanıtlayacağımı söylemiştim. Bugüne kadar bir soru geldi:)

KYBES Rumuzuyla gelen soru kısaca şöyle:

"Benim merak ettiğim bireysel emeklilik fonlarının son küresel krizde nasıl bir pozisyon alarak yatırdığımız primleri koruyabilecekleri, TR sistemde devlet garantisi olmasına rağmen işsizlik sigorta fonunun devlet tarafından GAP projesinde kullanılacağını görüyoruz. Eğer devlet yasal mevzuatı değiştirdim derse uzun süreli emeklilik sisteminin güvencesi nasıl sağlanır? yatırımcılar nasıl pozisyon almalıyız?"

Bu konuda internette ufak bir gezinti yaptım ve Yapi Kredi Emeklilik sitesinden bazı bilgiler buldum. Onları aşağıya alıntıladım. İşsizlik Sigorta Fonu'nun GAP Projesinde kullanılacağını bilmiyordum. Bu çok kötü elbette. Ama BES'e ödediğimiz paralar SGK primleri gibi doğrudan devlete ödenmiyor. Portföyümüz Takasbank'ta adımıza saklanıyor. Devletin bu konudaki yasal mevzuatı değiştirip paralara el koyması, banka mevduatlarımıza, hisse senedi portfoylerimize ya da Hayat Sigortası birikimlerimize el koymasından farklı birşey olmaz. Yani bu olasılık çok çok çok ufak. Zaten öyle birşey olduğu takdirde, büyük ihtimalle nükleer savaş falan çıkmış olur. BES'teki güvence şu: Diyelim ki emeklilik şirketiniz battı, siz ortada kalmıyorsunuz, portföyünüz sizin adınıza ve Takasbank'ta saklanıyor. Başka bir emeklilik şirketine geçip devam edebilirsiniz. Paralarınız SGK tarzı bir devlet kurumuna gitmiyor yani. Risk yok mu? Elbette var. Riskli bir portföy seçtiyseniz, Borsa düştüğünde birikimleriniz bundan etkilenecektir. Yani sonuçta iyi danışmanları olan emeklilik şirketi daha akıllı yatırım yapıp, her türlü krizde daha iyi koşulları sağlamayı başaracaktır diye düşünüyorum. Eğer buna güvenmiyorsanız, portföyünüzü getirisi daha düşük ama daha güvenli fonlardan seçmeniz gerekir. BES'in iyi tarafı piyasayı ve portföyünüzü kendiniz takip edebilir ve yönetebilir olmanız. Düzenli olarak portföyünüzün performansını ve diğer emeklilik şirketlerini takip etmekte büyük fayda var.

Yapı Kredi Emeklilik sitesinden aldığım bilgiler şöyle:


Emeklilik Gözetim Merkezi

Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ve ilgili mevzuat uyarınca; Bireysel Emeklilik Sistemi'nde yer alan şirketlerin Hazine Müsteşarlığı tarafından elektronik ortamda günlük gözetim ve denetimine esas bilgilerin oluşturulması ile bireysel emeklilik aracıları sınavı gibi konularda görevlendirilecek ve merkezi İstanbul'da olan Emeklilik Gözetim Merkezi A.Ş. (EGM), bireysel emeklilik alanında faaliyet gösterme izni alan 11 şirket (Ak Emeklilik A.Ş., Anadolu Hayat Emeklilik A.Ş., Ankara Emeklilik A.Ş., Başak Emeklilik A.Ş., Commercial Union Hayat ve Emeklilik A.Ş., Doğan Emeklilik A.Ş., Garanti Emeklilik ve Hayat A.Ş., Koç Allianz Hayat ve Emeklilik A.Ş., Oyak Emeklilik A.Ş., Vakıf Emeklilik A.Ş., Yapı Kredi Emeklilik A.Ş.) ortaklığında 2,48 trilyon Türk Lirası (2,48 milyon Yeni Türk Lirası) ödenmiş sermaye ile 10 Temmuz 2003 tarihinde kurulmuştur.

Emeklilik şirketlerinin ortaklığı ile kurulan bir anlamda öz denetleyici bir kuruluş niteliğinde olan EGM esas olarak aşağıdaki görevleri yerine getirmek üzere görevlendirilecektir:

Emeklilik şirketlerinin faaliyetlerinin günlük olarak elektronik ortamda gözetimi ve kamu otoritelerine raporlanması,
Emeklilik şirketlerinin işlemleri sonucunda oluşan bilgilerin konsolidasyonu,
Katılımcılara ait bilgilerin gizliliğinin korunarak saklanması,
Kamuoyunun ve katılımcıların bilgilendirilmesi,
İstatistik üretilmesi,
Bireysel Emeklilik Sistemi'nin analitik olarak sorgulanması,
Bireysel Emeklilik Aracıları sınavının yapılması ve bireysel emeklilik aracıları sicilinin takibi,
Emeklilik şirketlerinin ortak tanıtım, eğitim programları, yazılım ve benzeri konulardaki taleplerin karşılanması,
Sistemin güven içinde işleyişi ile olası sorunlara, zamanında gerekli müdahalelerde bulunulmasına olanak sağlayacak veri oluşturulması.
Bireysel Emeklilik Sistemi'nde faaliyetlerin güven içerisinde devamını sağlamak, katılımcıların hak ve menfaatlerini azami düzeyde korumak, sorunların ivedi olarak belirlenmesine ve müdahalede bulunulmasına olanak sağlamak, gerekli verilerin bilgilerin oluşturulması ve saklanması faaliyetlerinde bulunmak ile görevli EGM; Bireysel Emeklilik Sistemi'nin başarılı bir şekilde işlemesi ve kamunun gözetim ve denetim sorumluluğunu etkin bir sekilde yerine getirmesi açısından büyük önem arzetmektedir.

www.egm.org.tr

Takasbank

Bireysel Emeklilik Sistemi'nde katılımcılar için oluşturulan portföy, emeklilik şirketi varlıklarından ayrı olarak Takasbank bünyesinde saklanıyor. Türkiye'de menkul kıymetlerin takası, saklanması ve uluslararası standartlarda numaralandırılması ile görevlendirilmiş bir sektör bankası olan Takasbank, emeklilik yatırım fonları için de, fon paylarının katılımcı bazında tutulması ve katılımcılara emeklilik şirketi hesaplarında bulunan pay sayılarını fon bazında izlemesine imkan sağlıyor. Bireysel Emeklilik Sistemi katılımcıları dilerlerse 444 74 74 numaralı telefonu arayarak AloTAKAS sesli yanıt sistemi üzerinden emeklilik sözleşmelerine ait fon adedi bilgilerine ulaşabilirler.

Takasbank tarafından oluşturulan ve Sermaye Piyasası Kurulu'nun da on-line erişimine açık sistem aracılığıyla Takasbank nezdinde açılan yatırımcı alt hesaplarına dağıtılan pay değerleri karşılığı ilgili fonun mal varlığı bulunduğu Takasbank tarafından da tescil edilmiş oluyor.

www.takasbank.com.tr

27 Eylül 2008 Cumartesi

İyi Bayramlar!

Herkese İyi Bayramlar diliyorum.

Istanbul'dan birkac gun icin kaciyorum, okur maillerini bayram sonu yanitlayacagim.

Unutmayin, T'Pol'un mail adresi: tpolthetrekkie@yahoo.com

25 Eylül 2008 Perşembe

Olmaya Devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi...

Bunu hangi padişah söylemiş hatırlamıyorum, muhtemelen Kanuni diye aklımda kalmış. Çok doğru söylemiş. Birkaç aydır bazı sağlık sorunlarıyla uğraşıyorum. Sorunlarımın temelinde genetik mirasım yatmakla beraber, bazen sanırım kendime iyi bakamıyorum. Özellikle şu mevsim geçişleri fena. Oysa temelde sağlığıma dikkat ettiğimi düşünürüm.

3 hafta kadar önce Akut Bronşit ve Atipik zatüree başlangıcı teşhisiyle bir hayli ilaç almıştım. İlaçlar bitti ama sorunlarım tam olarak bitmedi. Büyük ihtimalle kronikleşmiş bir astım ile uğraşmaktayım ama henüz kesin teşhis konmadı.

Hem şirketin yaptırdığı, hem de şahsıma ait iki tane sağlık sigortam var. Şirketinki oldukça kısıtlı ve limitleri de çok düşük. Daha önceki şirkette sağlık sigortası yoktu, ömür boyu yenileme garantimi kaybetmemek için kendi sigortamı kendim yaptırmıştım. Bu şirkettekinin de ne kadar kısıtlı olduğunu görünce Ocak ayında sanırım sigortamı devam ettireceğim. Her iki poliçeyi de dikkatle okuyup, ona göre bir poliçe satın almaya çalışacağım. Türkiye'de maalesef bu iş çok iyi yapılmıyor. "Pre-packaged" ürünleri satmaya bayılıyorlar. Mesela benim poliçemde gereksiz yere hamilelikle ilgili konular var. Kardeşim hem bekarım, hem kırk yaşı geçtim, hem de çocuk sahibi filan olmayı düşünmüyorum, çıkart şunu poliçeden, indir primi desem de kimseyi ikna edemiyorum. Bu sene tekrar deneyeceğim.

Neyse siz siz olun şu dönemde kendinize dikkat edin. Kalabalık ortamlardan kaçının. Ellerinizi sürekli yıkayın ve taze sebze-meyve tüketmeye bakın. Bol bol da su için.

22 Eylül 2008 Pazartesi

Yeni bir deneme...

Tasarruf, tutumluluk, emeklilik birikimi, Sosyal Güvenlik gibi konulardaki sorularınızı bana e-mail atarsanız, belli aralıklarla (mesela iki haftada bir Pazar günleri)burada yanıtlayacağım.

Soru olmayıp da sadece paylaşmak istediğiniz şeyleri de gönderirseniz, konusu bu blogun konseptine uygun olması durumunda yayınlayacağım. Politika ve dini inançları kapsam dışı tutarsak sevinirim...

Mail adresim: tpolthetrekkie@yahoo.com

Emeklilik ya da 21. Yüzyılın Havuz Problemi

Bugünkü yazımı EkonomiTürk'te okuyabilirsiniz.

17 Eylül 2008 Çarşamba

Yollar hep buzlu mu?

Sn. Orpen bir onceki yazıma bıraktığı yorumda demis ki:
"T'Pol hn.
Uyarılarınızda haklısınız ancak sorun bizim normal yürüdüğümüz yolun zaten buzlu olması.Dikkat edin ekonominin iyi olduğu zamanlarda da esnaf-memur uzatılan mikrofonlara sürekli ağlıyorlar.Siz işlerimiz iyi gidiyor diyen bir esnafı gördünüz mü?Bu durumda iki olasılık var. Ya halk yalan söylüyor ya da yolun tamamı buzlu."

Bu arada, Sn. Orpen'in fevkalade bir kalemi oldugunu soylemeliyim, tavsiye ederim, kendisini okuyunuz.

Tabii ki gercekten zor durumda ve caresiz insanlar vardir ama bizim halkimiz aglamayi sever. Yolun tamamı buzlu degil. Adam colugum cocugum ac diye aglasir, kac cocugun var deyince 5-6-8 gibi absurd bir rakam soyler, buyuk olasilikla iki evlidir. Yani aglasin hatta gebersin demek geliyor icimden, mubarek gun tovbe diyeyim onun yerine... Ya da memurdur, hem arabasi olsun, hem de yazligi olsun, hem de her sene deniz tatili yapsin ister. Ote yandan is guvencesi vardir, calissa da calismasa da maasini alir. Biz niye memur degiliz pekiyi acaba? Niye sirtimizdan ter damlayana kadar ozel sektorde, her an isini kaybetmek Demokles'in kilici gibi tepemizde asili calisiyoruz? Memur arkadaşlarım hallerinden sikayet edince ozel sektorde is olanaklarinin da ucretlerin de daha iyi oldugunu soyluyorum, hemen ama is guvencesi, saglik? diye soruyorlar. Iyi de risk almadan yaşamak var mi?

Yazlık konusuna geri döneceğim: Yazlik almayi, alma gucum oldugu halde asla dusunmem. En kiytirigi 50,000 YTL olsun, bu para bankada dursa ayda 600 kusur lira faiz getirir. Yazlik alsam, yilda 2 hafta gidip kalma sansim ya olur ya olmaz. Vergisi, bakımı, aidatı derken sahip oldugum bir mulkten cok sırtıma yük olur, enayi miyim? Ama Memur Bey'in hanımı komşulara hava atacak diye borç harç alınır bir yazlık. E, karşı komşunun arabası var, onların olmasın mı? Yani, bu konuda soyleyecegim cok sey var...

Sunu da soyleyip, birakayim, her memuru elestirmiyorum elbet, benim annem de babam da memurdu ve o donemin sartlarinda beni de kardesimi de (biz planlanmis cocuklariz, okulu biri bitirir oteki baslar diye planlanmisiz) ozel okulda okutabildiler. Entellektuel insanlardi, evimize birden fazla gazete girerdi ama meshur SEKA krizi olup da gazeteler pahalaninca, istemeye istemeye tek gazeteye dusurmuslerdi. Yani onu bile hesaplamak durumundalardi. Babamin yukselmesi, idari gorevlere gelmesi icin sehir sehir dolasmamiz gerekirdi, yapmadik. Babam biz iyi okuyalim diye teknik adam kalmayi secti, bu sayede lojmanda oturduk. O da yetenekli bir adam oldugu halde ne uzadi, ne kisaldi. Teknik eleman oldugu icin ve de Doktora yaptigi icin sıradan memurlardan biraz daha iyi kazandı o kadar.

Bizden evvelki jenerasyon fevkalade tutumluydu cunku yokluk, savas ve yoksulluk gormuslerdi. Bizler ve bizden hemen sonrakiler sanki 1950-60'li yillarin Amerikalilari gibi yasamaya kalkistik. Olmaz tabii... Mikrofonu o nesilden birine, hem de 1940-50 gibi yıllarda uzatsaydık, eminim aglamazlardi. Sukur olsun karnimiz doyuyor, tepemizde bir dam var derlerdi. Muhterisliğin sonu yok diyorum.

Tabii ekonomiyi yonetenlere de iki cift lafım var, baska bir yazıya kalsın.

16 Eylül 2008 Salı

Kriz ve Kayak... Ne alaka demeyin...

Amerika'daki finans kurumları birbiri ardına tepetaklak giderken, bizim memlekette de kriz havası var. Borsa hızla düşüyor, dolar değer kazanıyor, siyasetçiler de bunlarla uğraşacaklarına birbirleri ile ve de bazı patronlarla uğraşmayı yeğliyorlar.

Yıllar önce Amerika'da yaşadığım dönemde kayak sporu ile tanıştım. Orada bizde o dönemde olduğu gibi bir zengin sporu değildi. Şimdi bizde de artık eskisi gibi pahalı bir spor değil. Canım tatlı olduğu için korkağım, korkak olduğum için de hiçbir zaman zerafetle güzel kayan biri olamayacağım. Olsun. Önemli olan benim bu spordan zevk almam. Kayak öğrenirken, öğretmenlerin size söylediği çok temel kurallar var. Bunlardan biri de buza denk geldiğinizde paniğe kapılmamak ama lakayt da kalmamak, kayakları kontrol etmeye kalkışmamak ve dengede durarak, buzlu kısmı atlatmaya çalışmaktır. Buza gelip, panikler ve fren yapmaya kalkarsanız ya da dengenize ekstar dikkat etmezseniz illa düşersiniz.

Krizlerin de yokuş aşağı kayarken buza denk gelmekten farkı yoktur. Panik olur ya da aldırmazsanız düşersiniz ve yokuşun aşağısındaki hedefiniz (tasarruf, emeklilik vs.) sizi daha uzun süre beklemek durumunda kalır.

Hal böyle iken vatandaş ne yapsın? Öncelikle ayağını yorganına göre uzatsın, harcamalarına bir göz atsın, kısılabilecek herşeyi kıssın. Varsa borçlarından kurtulmaya baksın. Dolmuşta iki durak önce inip yürümek 25 kuruş fark ettiriyorsa, iki durak önce inip yürüsün, ihtiyaçlarını hemen gidip satın almak yoluyla değil de eş, dost ve akraba ile ödünç ya da takas yoluyla gidermeye çalışsın. 3-5 kuruş parasını dolara yatırmasın, eskaza elinde birazcık hisse senedi varsa, satmaya kalkmasın. Sakin olsun, dengede kalsın ve buzlu yeri atlatıncaya kadar beklesin.

Harcamaları kontrol etmenin ve nerelerde gedik olduğunu tespit etmenin bir yolu da belli bir süre boyunca cebinizden çıkan her kuruşu kayıt etmektir. Böylece her sabah işe giderken aldığınız iki poğaçanın ya da sandviçin esasında cebinizde zaman içinde nasıl bir delik açtığını görebilirsiniz.

13 Eylül 2008 Cumartesi

Verdiğiniz borç geri dönmezse?

Çok yakın bir arkadaşım, başka bir arkadaşına bir miktar para ödünç verdi. Yılın sonuna yaklaştığımız şu günlerde brüt ücret aldığı için düzenli bir bütçesi olmasına rağmen biraz sıkışacak gibi hissediyor kendini. Tabii ki tasarrufları var ama buradan para çekmek hem faiz getirisi kaybetmesine sebep olacak hem de zaten verdiği borçtan kaybettiği faizi düşünerek bunu yapmak istemiyor.

Borcu vereli yaklaşık 7 ay oldu. Bu arkadaşına daha önce de borç vermişti ve parasını iki ay içinde geri almıştı, o nedenle de aynı arkadaşa tekrar borç vermekte sakınca görmemişti.

Parasını arkadaşını kırmadan nasıl isteyeceğini bilemiyor. Bu arada sözkonusu arkadaşın hayat seçimlerini de doğru bulmuyor. Borcu olmasına rağmen yaptığı bazı şeyler arkadaşımı rahatsız ediyor. Dün bunu konuştuk. Ona arkadaşını aramasını ve içinde bulunduğu durum nedeniyle parasını istemesini söyledim. Arkadaşının yaptığı seçimler hatalı olabilir ama bunları düşünerek arkadaşı hakkında olumsuz düşünceler üretmesindense, parasını nazikçe geri isteyebilmeli. Arkadaşının yaptığı tercihler onun kendi sorunu ama tabii bu tercihleri finanse etmek için arkadaşlarını kullanması da çok doğru değil. Ayrıca sözkonusu borç arkadaşımın bir maaşı kadar bir para, yani az bir para sayılmaz.

Bir borcun geri ödenmesi için uygun süre nedir? Borç verdiğiniz parayı geri istemek neden ayıp olsun? Parasal konular bazılarımızı neden bu kadar rahatsız ediyor? Rasyonel davranmaktansa, duygusal davranabiliyoruz. Bu konuda okuyucularımdan da fikirlerini almak isterim.

12 Eylül 2008 Cuma

Yeni okuyucularımdan Orange bana şu notu bırakmış: "Merhaba t'pol, esasinda ne zamandir aklimda olan turkiye de bireysel emeklilik hakkinda fikir toplamaya calisiyorum. MAlum yurt disinda yasayip okuyup calistigim icin, turkiye de herhangi bir emekliligim yok, bu ilerisi icin beni endiselendiriyor (gerci yasadigim ulkede basladim biriktirmeye ama yine endiselendiriyor).
Turkiye de bireysel emeklilik planlarindan ozellikle tavsiye edebilecegin ya da iyi oldugunu bildigin duydugun bir plan var mi? 28 yasindayim, ve 30 yillik bir plan bakiyorum. Hedef emeklilik yasim 60.

Tesekkur ederim :)"

Daha evvel bu konuda yazılar yazdım, bu yazının altına onları da linklerim.

1. Buradaki BES Amerika'daki 401(k)lardan bildiğim kadarıyla hayli farklı. Öncelikle, emeklilik yaşı fix 56.
2. Burada komisyon ya da işletim ücreti adı altında BES kuruluşunun aldığı bazı paralar var. Bu çok önemli bir husus. Ben ilk başladığımda Yapı Kredi Sigorta'ya %8 ödüyordum. Daha sonra yeni iş yerime geçtiğim zaman Garanti Sigorta'nın o işyerinde Grup Emeklilik Sigortası sattığını ve %2 komisyon uyguladığını öğrendim. ben de o sigortaya geçtim. Böylece, komisyonun 3/4'ünden kurtuldum. Daha sonra da sigorta şirketi bir promosyon uygulaması yaptı. 2750 YTL birden ara ödeme yapınca komisyondan tamamen kurtulmuş oldum.
3. Kurum ve plan tavsiyesine gelince bu konuda gerçekten çok bilgili değilim. Fonların hepsi birbirine benziyor içerik olarak. Benim portföyüm orta riskli. 15 yıl sonra emekliliğe hak kazanacağım. 20'li yaşlarda olsaydım en riskli portföyle başlardım. Ayrıca buradaki birikimler güvence altında yani emeklilik firmasına birşey olsa dahi birikimleriniz koruma altında.
Garanti Emeklilik
AVIVA
Bireysel Emeklilik
sitelerini önerebilirim.

Daha önceki yazılarım da şöyle:

1
2
3
4
5
6

Sevgili Orange umarım faydası olur bu bilgilerin. Bir de SGK sistemi sürekli değişiyor. Madem uzaklardasın, Ali Tezel'in sitesini ve Akşam Gazetesindeki yazılarını takip etmenin faydaları olabilir.

Elzem Listesi (herkesin mutlaka sahip olması gerekenler)

Hepimiz zaman zaman bazı şeylere sahip olmak isteriz. Memleketim insanı yeni çıkan cep telefonu modellerini ister, LCD TV ister, gücü yoksa bile havalı araba ister, ister de ister işte...

Rahmetli babaannem, elzem ile lazımı ayırmak lazım derdi. Küçükken ne dediğini pek anlamazdım ama şimdi anlıyorum. Amerikalılar "Needs vs Wants" diyorlar yani ihtiyaçlar mı , istekler mi? Hepsi aynı şey.

Şimdi size bir Elzem yani Needs, yani Gereksinim Listesi veriyorum, hepiniz bunlara sahip olmalısınız:

Tasarruf Hesabı (içine düzenli olarak az da olsa para konulan)
Acil Durumlar için bir miktar para (Tasarruf hesabı içinde olabilir)
Konut Sigortası
Diş macunu, diş ipi ve diş fırçası (ağız sağlığı sizi başka pek çok hastalıktan yani masraftan korur)

Çocuğunuz varsa bunlara Hayat Sigortası da ilave edin.

Şimdi size bir de lazım bile olmayan şeylerin de bir listesini vereceğim:

Borçlanarak alabileceğiniz bir otomobil
Eskisi çalışırken yeni bir cep telefonu
Kıymetli maden ve taşlarla yapılmış takılar
LCD ya da Plazma Televizyon
i-Pod veya benzer pahalı elektronik oyuncaklar

Tabii bu liste uzayıp gidebilir, onun için burada durayım dedim.

Gerçi Elzem listesi de kazanç durumunuza, yaşınıza, ailenizin büyüklüğüne bağlı olarak uzayabilir ama asgari Elzemleri saymak istedim. Söylemekten asla bıkmayacağım, Sosyal Güvenlik Sisteminden birşey beklemeyin. Büyük ihtimalle size emekli maaşı filan ödeyemeyecekler. Emekliliği güvenceye almanın biricik yolu kendi tasarrufunuzu yapmaktan geçer. Bunun için iki işte çalışmanız gerekiyorsa, iki işte çalışın, tutumlu olun. Hayat kısa, yaşamak lazım iyi bir felsefe gibi kulağa hoş gelse de ya hayat beklediğinizden uzun sürerse ne olacak?

Kendinizi herşeyden mahrum edin demiyorum elbet. Boğazda güzel bir gün geçirmek için ile Boğaz kıyısında bir lokantaya gitmek gerekmez. Sandviçinizi paketleyip, kitabınızı yanınıza alırsanız pek çok güzel nezih park var gidebileceğiniz. Saçınızdaki aklardan memnun değilseniz, 2 ayda bir 150 YTL verip, röfle yaptırmanıza gerek yok. Kutusu 12 YTL olan boyalardan alıp, kendiniz boyayabilirsiniz. (Ben oyle yapıyorum, tavsiye ederim). Beceremiyorsanız, bir arkadaşınızla anlaşın, o sizin saçınızı, siz onunkini boyayın.

Latte içmeyi seviyorsanız bunun için 6,5 YTL vermenize gerek yok. Evde hazırlayacağınız az miktarda sert kahveyi bol sütle karıştırırsanız da aynı zevki alabileceğiniz gibi yağsız süt kullanırsanız, daha az kalori de almış olursunuz. Yaratıcı olmak lazım.

Bir arkadaşım bana işimde mutlu olabilmek için işten farklı şeylere merak sarmam gerektiğini söylemişti. Bana bir dil kursuna veya benzeri bir yere gitmemi önermişti. Bunun için hem para harcamak hem de düzenli vakit ayırmak gerek. Öyle bir iş için harcayacağım para mühim gelmezdi belki ama ben o miktarı tasarrufa ilave etmekte veya yardımda bulunmakta kullanmayı tercih ederim. Onun yerine bu blogu hobi edindim. Hem yazmaktan zevk alıyorum, hem de okunmaktan. Üstelik de istediğim zamanı ayırabilirim. Belli gün ve saatlere bağlı değilim. Bu iş için ayırmam gereken para da ayda 29 YTL. Ama blog yazmak için buna bile gerek yok. Haftada birkaç yazı için Internet Cafe'ler çok daha ucuza gelebilir. İnanın bana yaratıcılığınızı kullandıkça moral bulacak ve ufak şeylerden daha çok zevk almayı, sahip olduklarınızın kıymetini anlamayı öğreneceksiniz. Deneyin ama...

11 Eylül 2008 Perşembe

Hisse Senedi Portföyüm

Hisse Senetleri bu kadar düşmüşken biraz daha almak lazım. Malum ben uzun vadeli yatırımcıyım. Bilen bilir, parasal miktar paylaşmak yanlısı değilim, hem zaten hisse senedi portföyüm de öyle çok birşey değil. Onun için parasal olarak oranlarla bir paylaşım yapayım dedim. Aşağıda hisse senedi portföyümü ve bu konudaki bazı düşüncelerimi bulacaksınız. (Sevgili Ekonomix,bana hisse senetlerine toplam portföyümde daha fazla yer vermemi öğütlüyor ama hala cesaret edebilmiş değilim. Beklediğim bir para var. Şu sıralar gelirse, olduğu gibi hisse senetlerine yatıracağım. 2010 yılına kadar borsaya yapacağım yatırımı tamamlamak sonra da 15 yıl dönüp bir daha bakmamak istiyorum. Ondan sonra da borsanın yüksek olduğu bir zamanı kollayacağım. Niyetim bu ama tabii hayat insana neler gösterir kimbilir?)


AKBNK 22%
ARCLK 4%
AVIVA 11%
ECILC 7%
FORTS 3%
GARAN 27%
SELEC 12%
THYAO 12%
ZOREN 3%

Geçenlerde az bir zararla Koc Holding ve Dogan Holding hisselerimi elden çıkardım. İyi ki de yapmışım, Doğan son günlerde burun üstü çakıldı. Belkide şimdiki fiyattan alım yapıp, unutmalı. Hmmm...

Zorlu Enerjiyi artırmak niyetindeyim. Başka enerji şirketlerine de yatırım yapmak istiyorum, fikri olan var mı?

Arçelik ise borsa yükselip de tapi olduğum an elden çıkacak. THY ve AVIVA'ya da biraz daha yatırım yapmak niyetindeyim. Akbank da almak istiyorum ama fiyatı sanki biraz yüksek gibi. Benim maliyetim 5 YTL. Bu hisseler bugün 6,20'den kapandı.

Ben TEGV'e bağış yapıp, Sevgili Ekonomix'in kapısını çalacağım yakında:)

Elektrik Faturası

Bugün elektrik faturam geldi. Aylık tüketimim geçtiğimiz ay 128 Kwh olmuş. Fatura tutarı da 29 YTL. 150'nin altında olduğu için şanslıyım. Birkaç yıl evvel tezgahaltı derin dondurucumu da çalıştırdığım için 150 Kwh üstünde kalan miktar daha da pahalıya geliyordu. Tasarruflu ampuller kullanmaya ve televizyon ile laptopun fislerinin sürekli takılı olduğu üçlü prizi düğmesinden kapatmaya başlayalı beri tüketimim düştü. Tüm gayretim zamlı tarifeye girmemek yönünde. Bu nedenle bu sene de derin dondurucuyu kullanmaya niyetim yok. Buzdolabının derindondurucu kısmı bana yetiyor.

Fakat düşünüyorum da ben gerçekten elektrik konusunda çok dikkatliyim. Akşamları salonda loş bir ışıkla oturmayı seviyorum ki, eminim bu da faturayı düşürüyordur. Ancak, birden fazla insanın yani mesela 4 kişilik bir ailenin tüketimi mutlaka 150 Kwh'ın üstünde olmalı. 150 sınırı bana biraz insafsız geliyor bu nedenle. 225 filan herhalde daha makul olurdu.

Tabii bir de ülkede kaçak elektrik kullananların payını da ödediğimizi düşünecek olursanız, elektrik bence olması gerekenden çok pahalı.

Bir de kesinti meselesi var. İstanbul'un nezih yerlerinden birinde oturuyorum ve neredeyse her gün gece elektrik kesiliyor. Bunu sabahleyin fırının ayarı bozulmuş saatinden anlıyorum. Geçen gece de otururken bir ara voltajın düştüğünü fark ettim. Kem de o kadar net bir düşüş oldu ki, sitenin jeneratörü devreye girdi. 21. yüzyılda elektrik problemi yaşadığımıza inanamıyorum.

Bundan uzun yıllar önce elektrik çok daha fazla kesilirdi. Ben de yurtdışına yaşamaya gittiğimde ilk market alışverişimde bir mum ve kibrit edinmiştim. Ne bileyim ben elin memleketinde hiç elektrik kesilmediğini... Amerikalı arkadaşlarıma bunu anlatınca hem eğlenmiş, hem de bizdeki kesintilere bir anlam verememişlerdi.

10 Eylül 2008 Çarşamba

Türk halkı tasarruf yapmıyormuş...

Bilmediğimiz birşey değildi ama rakamlar çarpıcı. Detayı buradan okuyabilirsiniz.

Çok az ücret alan, yoksulluk sınırında yaşayan kişiler için konuşmuyorum elbet ama tasarruf yapabilecek durumda olup da yapmayan o kadar insan var ki etrafımda, neye güveniyorlar bilmiyorum.

Gücü olmadığı halde 60 ay vadeli borç alıp, trafiğin keşmekeş olduğu İstanbul gibi bir şehirde ve de benzinin çok ama çook pahalı olduğu Türkiye gibi bir ülkede 4X4 araca binen arkadaşım da var, 20 yıl borca girip 570,000 USD'ye apartman dairesi satın alan da var. Oysa bu insanlar ellerindeki miktarlarla daha ucuz bir otomobil ya da daha mütevazi bir daire alabilirlerdi. Sonra para biriktirip, 4-5 yıla kadar aldıklarını upgrade edebililer ya da tasarruflarını emekliliğe yönlendirebilirlerdi. Anlamak mümkün değil. Üstelik bu bahsettiğim arkadaşlarımın küçük çocukları da var ve onları özel okulda okutmak zorundalar(!).

Brüt Ücret Alanlar'a Bir Öneri

20 yıllık iş hayatımın yarısında net ücret yarısında ise brüt ücret aldım. Şu anda da brüt ücret ile çalışıyorum. Malum yılın sonuna doğru ücret gitgide düşüyor. Kendimce bir kurnazlık yapıyorum. Yıllık bütçemi yaparken yılın son ayı elime geçecek net miktara göre bütçe yapıyorum. Böylece yılın ilk aylarında tasarruf için daha fazla para ayırma şansım oluyor. Yılın sonunda da azalan paranın etkisini hiç hissetmiyorum zira bütçem buna göre ayarlanmış oluyor.

Bu sene, senenin başında bütçelediğim neleri yaptım?
1. Salondaki perdeleri yeniledim. MODOKO taraflarındaki bir perde "outleti"nde yaptım alışverişi. Dolayısıyle hayli ucuza geldi.
2. Amerika'ya tatile gittim.
3. Giriteki aynalı bozuk sürgülü dolap kapısını değiştirdim. Bu sayede o dolabı çok daha efektif ve rahat kullanıyorum.

Seneye bütçelemeyi düşündüğüm işlerden bazıları şöyle:
1. Gözlüğümü yenileyeceğim.
2. Salonu boyatacağım.
3. Yeni bir kütüphane alacağım ya da yaptıracağım.
4. Deniz tatili yapacağım. Bozcaada ya da Çeşme gibi suyu soğuk bir yerlere gitmek istiyorum. Muhtemelen en iyi yol arkadaşım annem de gelir benimle:)

Brüt ücret alanların ellerine geçecek net ücreti ay bazında hesaplamaları için kullanabilecekleri iki link vereyim:
www.personelonline.com
Vergi Portalı

Gerçi bu linklerdeki hesaplamalara maalesef henüz BES ve Hayat Sigortalarına verdiğiniz paranın vergi avantajını da katamıyorsunuz. Ben de o kadar milimine hesap yapmıyorum.

Yabancı sitelerde bir sürü hesaplama araçları var. Emeklilik için ne kadar para biriktirmeliyim? Yeni doğan çocuğun okul masrafları için ne kadar para ayırmalı, kaç yıl biriktirilmeli gibi sorulara yanıt veriyorlar. Ama bize tam uymuyor hesaplar. Bir ara bize uygun hesaplama araçları türetebilir miyim diye uğraşmaya niyetim var. becerebilirsem buradan paylaşırım.

9 Eylül 2008 Salı

ADSL Kandırmacası, Banka Reklamları ve Memleketin Çivisi

Sanki Turkiye'de Turk Telekom'dan baska ADSL saglayicisi varmis gibi su son donemde her tarafta bir suru reklam yapiliyor. Limitli en dusuk hiz ADSL hizmeti 29 YTL. Reklamlara bakarsaniz, sanki daha dusuk bir ucrete ayni seviye hizmet alabileceksiniz gibi gorunuyor. Oysa kazin ayagi oyle degil. Reklam edilen ucretler sadece 3 ay icin gecerli. Eger 3 ay sonraki ucretlere bakarsaniz (firmasina gore bayagi gayret sarfetmeyi gerektirebiliyor), TT ucretleri ile ayni oldugunu goreceksiniz. Zaten altyapi TT altyapisi, sunulan hizmet de TT'nin uc bes firmaya biraz indirimle sattigi hizmet. TT bana biraz indirim yapmayi degil, bu firmalara havadan para kazandırmayi tercih ediyor. Alternatifim olmadığı için ben de ona bir tane cakamiyorum.

Tuketiciler de kandirilmaya devam ediliyor. Eh onlar da artik daha uyanik olmali!

Bu ara Banka, Tüketici Kredisi ve Kredi Kartı reklamları da coştu. Ramazanı ve yaklaşan bayramı kullanarak insanlari lüzumsuz yere alışverişe teşvik etmeye çalışıyorlar. Bir tanesi var ki tam süper! Eğer aynı markette Ramazan içinde 400 YTL'lik harcama yaparsanız, bir sürü puan veriyorlarmış. Türkiye'de kaç aile 400 YTL'yi market harcamasına ayırabilir merak ediyorum. Bir başkası da ayda 99 YTL'ye 60 aya kadar tüketici kredisi vadesinden bahsediyor. Detayına bakmadım ama 60 ay 5 sene eder. Ev almak hariç bu kadar uzun süreli borca girmek hangi akla hizmettir bilmem.

Bir yandan Deniz Feneri rezaleti, bir yandan Başbakan'ın tutumu, Aydın Doğan, RT Erdoğan çatışması, Cumhurbaşkanının rektör atamaları, gazetelerde yazanlar vs. derken memleketin yine çivisi çıktı. Anlaşılan biz daha kaliteli ve iyi bir hayatı yaşamayı hak etmiyoruz. Gazete okumayı ve Haberleri izlemeyi hepten bırakmanın stres seviyemi azaltmaya ciddi etkisi olur diye düşünüyorum.

Teşekkür..

Hasta olduğum için şifa dileyen herkese teşekkür ederim. Bronşit olmuşum, evde bir hafta istirahatliyim. İlaçlarımı alıp, bol bol uyuyorum. Kısa sürede iyi olacağımdan eminim. Tekrar iyi dilekler için teşekkürler:)

7 Eylül 2008 Pazar

Mutsuz yazı...

Hastayım, hem de çok. Cuma'dan beri yorgan döşek yatıyorum. Yüzümün sol tarafında dayanılmaz bir ağrı var. Kulağımın ağrısı mı dişime vuruyor yoksa diş kökümde bir sorun var da ağrısı kulağıma vuruyor anlayabilmiş değilim.

Burnum silmekten yara oldu. Bir rulo kağıt mutfak havlusunu bitirdim. Neyse ki dünkü kadar ateşim yok. Yalnız yaşamak sadece hasta olduğum zaman canımı sıkıyor. 38 ateşle kendi çorbamı kendim yapmak zoruma gitti doğrusu. Neyse, umarım yarına daha iyi olurum.

3 Eylül 2008 Çarşamba

THY'nin ihalesi sonuçlandı ve Garanti 3 yıl daha mil kampanyasına Shop & Miles ile devam edecek. Haberi buradan okuyabilirsiniz.

Böylece benim de hangi kredi kartını kullanacağım netleşti. Tek problem Shop & Miles kartını iptal ettirmiş olmam:) Gerçi programı duyurmalarını ve avantajları açıklamalarını bekleyeceğim, bir de Nisan ayını. Neden mi? İşte sebebi:

Bu yıla kadar Yapı Kredi Bankası'nın Worldcardında biriken tüm puanlarımla hep Amerika uçak bileti aldım. Hatta 2005'te ve geçtğimiz Nisan'da ikişer bilet almayı başardım. Avans puan diye bir uygulamaları var, merak eden buradan okuyabilir. Bu yıl da yine avans puan kullanarak bilet aldım fakat bir de baktım ki, eskisi kadar puan kazanıp avans puanları yerine koyabilmek için 4 kat daha fazla harcama yapmak lazım. Yani Nisan'a kadar Worldcard kullanmak durumundayım. Muhtemelen puanları yerine koyamayacağım onlar da kalanı fatura edecek ama miktar cok muhim degil. Garanti'nin Bonus Kartını da kullanıyorum. Biriken bonuslari BES'e aktarıyorum. Bu yüzden en azından BES ödemelerimi Bonus ile yapıyorum. Niyetim Nisan'dan sonra sadece Bonus kullanmaktı ama eğer Garanti'nin yeni kampanyası uygun olursa sadece Shop & Miles da kullanabilirim. Ben sadece 2 kart kullanıp da bu kadar ikileme düşerken 6-7 kartı olanlar ne yapıyor çok merak ediyorum.

Worldcard'in 17 yıllık müşterisiyim. Benim için bir dönemin sonuna gelmek, eski bir dosta veda gibi olacak bu kartı kapatmak.

Her bankanın her kampanyasına itibar edip de bir sürü kart alanlar hiçbirinin sunduğu avantajlardan doğru düzgün yararlanamıyorlar demektir.

2 Eylül 2008 Salı

Kış Yaklaşırken Tasarruf Önerileri

En sevdiğim mevsime resmi olarak girdik. Sıcak çorbaların, hırka ve süveterlerin mevsimine...

Gelelim önerilere:

Öncelikle gardrobunuzu gözden geçirin. Mevcut giysileriniz kışı çıkartabilecek durumda ve yeterli mi? Mesela benim hafta sonu giyebilecegim 2-3 parça pantolonum ve pek çok uzun kollu t-shirt’üm vardır. Üşüyen biri olmadığım için hafif bir ceketle bunlar beni genelde kasım ayına kadar idare eder. Sonra da yine aynı kıyafeti daha sıcak tutacak bir ceket ya da kabanla tamamlarım. İş giysileri ayrı konu. Düzgün, ütülü, derli toplu ve temiz iş giysilerinizin olması çok önemli. Burada altın kural aynı kombinasyonu iki gün üstüste giymemektir. Pantolon ve etek aynı hafta birden çok giyilebilir ama gömlekler değişilmelidir. Eğer her gün banyo yapmıyorsanız, aynı gömleği ikinci kez giymek T’pol’un kitabında yer almaz.

Diyelim ki bu mevsim birkaç parça yeni giysiye ihtiyacınız var. Kardeşlerinizi ve anne-babanızı bir yoklayın. Onların gardrobunda alışverişe çıkın demiyorum ama giymedikleri yepyeni giysileri olabilir ve bunları sizinle memnuniyetle paylaşmak isteyebilirler. Tabii tam tersini siz de önermelisiniz. Bu gibi alışverişler tek taraflı olmaz. Sonra eğer yeni giysileri almanız kesin gerekliyse, tam olarak neye ihtiyacınız olduğunu bir kenara not edin ve bunları bütçenize ilave edin. Unutmayın mevsim başı herşey pahalı. Hala sürmekte olan ucuzluklardan birşeyleri tamamlarsanız ne ala, yok olmuyorsa, her ay bütçeyi zorlamadan birer birer ilave yapabilirsiniz. İhtiyaçların tamamını bir seferde alıp bir sürü taksit yapmayın. Lütfen yani...

Sıra mutfakta. Bu mevsimde sıcak çorbalar ve baklagiller çok güzel gider. Bayram’dan sonra stok fazlalarını elden çıkartmak isteyen perakendeciler bazı malları ucuzlatacaklardır. Ailenizin büyüklüğüne göre pirinç, mercimek, nohut, fasulye, bulgur gibi ürünleri alıp kilerinizi zenginleştirin. İleriki günlerde iç ısıtan çok güzel yemek-çorba arası doyurucu ve besleyici tarifler vereceğim. Şu günlerde domatesler son demlerini yaşıyor. Tavsiyem pazara gidip Çanakkale veya Ayaş domatesi gibi lezzetli, yerli tip domateslerden alın. Hafta sonu bunları buzluğa koymak için az bir gayretle hazırlamanız gerekir. Herkesin farklı bir yöntemi var. Ben şöyle yapıyorum: Tek kişi olduğum için 10-12 kilo domates alıyorum. Çok büyük bir tencerem olmadığı için bunları 3-4 partide hazırlıyorum. Domatesleri iyice yıkayıp, rendeledikten sonra, çok kısık ateşin üstüne koyuyorum. Az miktarda tuz ve yine az miktarda zeytinyağı ile pişiriyorum. Domatesler çok suluysa pişirme süresi uzuyor. Koyuca bir sos elde etmeye çalışıyorum. Elde ettiğim sosu soguyunca kilitli poşetlere doldurup, yassı bir şekilde üstüste istifliyor ve buzluğa koyuyorum. Hatta bazen bir tencere domates 4-5 diş sarmısak ve biraz taze fesleğen koyup, bunlara etiket yapıştırıyorum. Hazır makarna sosu olsun diye. Bir başka yöntemde domatesleri fırınlamak. 4 Reluctant Entertainers bu konuya değinmiş. İlginç geldi, belki denerim.

Yine şu ara çok güzel barbunya fasulye oluyor. 3-4 kilo alıp, ayıklayıp, buzdolabı poşetleriyle bunları da porsiyon porsiyon donduruyorum. Bu sene menemen malzemesi de hazırlamayı planladım. Biber ve domatesleri kavurup, 3-4 defa menemen yapacak kadarını donduracağım.

Neyi dondurursanız dondurun önemli olan poşetin havasını tamamen almak. Bazı şeyleri iki poşete birden koyduğum da oluyor. Bu buzluktaki ürünün suyunu kaybetmesini önlüyor. Dediğim gibi, önümüzdeki günlerde güzel tariflerim olacak.

1 Eylül 2008 Pazartesi

Misafir Blog Yazari

Bugün Keynesian006 blogumda misafir. Kendisine çok teşekkür ediyor ve her zaman konuğum olmasını umduğumu belirtmek istiyorum. İşte yazısı:

"Tam anlamiyla bir yazi yazma opsiyonu hala sakliyorum.
Ama bir yandan da kisisel finans konusunda ilgili olanlara bir kac tuyo vermek istiyorum.
Iki tuyomuz da bir perakende magazasindaki imkanlardan.
Burasi Kipa.

Kipa'da soyle reyonlara rastladim:
Bazi reyonlarda ambalajinda kusur olan, son kullanma tarihi yaklasmis
veya bunlara benzer ufak tefek kusurlari olan urunler -ki bu urunler genelde gida urunleri normal satis fiyatindan cok daha dusuk fiyatlara, bazen de %50'dan daha yuksek iskontolara satiliyor.
Ornegin ben kucuk kizima cok sevdigi 6'li buyumixleri, sirf urunun 6'li setinin bozulmasi nedeniyle, neredeyse yari fiyatina satin aldim.

Bir baska gida urununu ise sadece urunu bir kac gunde tuketmek istediginizde
saklamak amaciyla kullanacaginiz ust kapagi kayboldugu icin %30 gibi bir indirimle satisa sunmuslardi.
Ben de bu urunu bu fiyattan alip ayni gun mideye indirdim.
Ozetle, bu tur reyonlardan alisveris yapmayla 'karizmanizin cizilmeyecegini'
dusunuyorsaniz degerlendirmenizi oneriyorum.

Ikinci tuyomuz yine ayni hipermarketten. Malum onumuz Ramazan. Marketler 'Ramazan paketi' diye tabir edilen hayir islerinde de kullanilan bir takim kuru gida urunlerini bir araya getirip satiyorlar.
Bu markette boyle bir seyle karsilastim. Boy boy paketler yapmislar.
Bu paketlerin icine ayni zamanda 10'ar ytl'lik hediye cekleri koymuslar. 10 ytl'le satilan en kucuk paketlerde de bu ceklerden var. Bu cekleri Ekim ayi icerisinde 50 ytl uzerindeki alisverislerinizde kullanmaniz gerekiyor. Zaten bir hipermarkete girip de 50 ytl'nin altinda kolay kolay alisveris yapmaz insanlar.

Bu durumda, ayni magazaya Ekim ayinda da ugrayacaginizi dusunuyorsaniz, 10 YTL'lik kucuk bir Ramazan paketini ihtiyac sahiplerine her hangi bir maliyete katlanmadan (ya da cok kucuk maliyetler diyelim) ulastirmaniz mumkun.
Ama biz yine de en azindan 15 YTL'lik paketleri tavsiye ediyoruz.
Bir de Ramazan ayi boyunca yapacaginiz hayir islerinin bununla sinirli kalmamasini.
Tasarruflu insan, zaten kendinden cok baskalarini da dusunen insandir.
Oyle degil mi, efendim? Benden simdilik bu kadar.

(Yazimi donup okumadan size gonderiyorum. Varsa tapaj veya dilbilgisi hatalarini duzelterek blogunuzda yayinlamak tamamen sizin inisiyatifinizde. Telif hakki felan da yoktur, ayrica :))

sevgi ve saygilar,
Keynesian006"

27 Ağustos 2008 Çarşamba

Ah bu köşe yazarları....

Aşağıdaki alıntı Milliyet Gazetesinde Güneri Cıvaoğlu'nun bugünkü yazısından yapılmıştır.

"Dünyanın 410 katı büyüklükte ve dünyamıza 1 trilyon 200 milyar mil mesafedeki güneş müthiş bir enerji kaynağıdır.
Ancak... “Güneş enerjisini elektrik enerjisine çeviren teknoloji” hâlâ bulunmuş değil. Buna uğraşılıyor.
Şimdilik sadece su ısıtılarak kullanılabiliyor."

Anlaşılan Güneri Bey gazete filan okumuyor yoksa pekala da uzun zamandır güneş enerjisini elektriğe çeviren sistemler olduğunu bilirdi. Amerikalılar bu işi bir adım öteye taşımış durumdalar. Enerji panellerinin sistemini, elektrik dağıtım sistemine bağlıyorsunuz ve eğer extra enerji üretip, elektrik şebekesine elektrik verirseniz, sayacınız ters çalışıyor yani bir nevi elektrik dağıtıcısına elektrik satmış oluyorsunuz. Ürettiğinizden fazla elektrik kullanmanız gerekirse tıpkı normalde olduğu gibi sistemden elektrik geliyor, sayacınız dönüyor ve daha sonra faturalanıyor. Bizim ülkemizde de bu konuda çalışmalar yapan bir dolu şirket var. Google'da güneş enerjisi elektrik filan yazarsanız pek çok kaynağa ulaşabilirsiniz.

Benim sürekli takip ettiğim Boston Gal'in blogunda kendisi yaptığı yatırımlarla ilgili tafsilatlı bilgiyi paylaştı. Buradan okuyabilirsiniz.

Deneyimli bir köşe yazarının bu tür basit bir hata yapması çok kötü. Neyse ki artık Internet var da her merakımızı bu vasıtayla giderebiliyor ve bize sunulan bilgileri sorgulama şansına kavuşuyoruz.

23 Ağustos 2008 Cumartesi

Kadınlar, çantalar.......ve tembeller!

Bugun dikkatimi ceken birsey oldu. Isyerimden birkac hanim arkadas oglen yemege disari ciktik. Fark ettim ki hanimlarin cogu neredeyse hemen her gun kullandiklari cantayi degistiriyorlar. Bense bir tane canta belledim mi neredeyse 2-3 ay surekli onu kullaniyorum. Sonra canta artik icindeki ivir zivirin agirligindan tasinmaz hale gelince mecburen bosaltip temel bir temizlige girisiyorum ve o arada cantayi degistiriyorum. Ayakkabi-canta uyumlu olmali filan gibi bir derdim asla yok. Demek ki benim icin canta luzumlu/luzumsuz ivir ziviri tasimak icin bir arac ama cogu kadin icin kiyafetlerini tamamlayan bir aksesuar. 10-12 adet cantam var ve hatta bir kismini verip, dolapta yer acmak istiyorum.

Sonra biraz daha dusununce eskiden benim de rahatliktan cok gorunumune bakarak aldigim ayakkabilarim oldugunu, hafif de olsa biraz makyaj yaptigimi ve cantami daha sik degistirdigimi hatirladim. Saniyorum biraz yasla ve kendini begendirme arzusuyla da ilgili bu durum. Benim artik begenilmek gibi bir derdim yok. Makyaj denen illetin temizlenmesi cok zaman aliyor. Mecbur kalmadikca yapmiyorum. Bunun olumlu bir etkisi de var, asla yasimi gostermiyorum. Muhtemelen her gun yuzume kimyasallar falan surmedigim icin cildim temiz ve sorunsuz kaliyor. Gunesle aram yok o nedenle kirisiklik da neredeyse hic yok. Oysa yasim 40'i gecti. Tabii kilolar da kirisikliklari onluyor, cildi geriyor:)

Sonra da biraz daha dusununce, begenilme derdinin olmamasi bir faktor fakat benim temel konum tembellik galiba. Kim ugrasacak her gun canta degistirip, ertesi gun ne giyecegini dusunmekle? Sirf bu yuzden yaz gardrobum da kis gardrobum da notr, birbirine uygun kiyafetlerden olusur. Gozum kapali bir pantolon bir de gomlek ceksem, %90 birbirlerine uyarlar. Mesela şahane bir pantolon terzim var. Hangi kumaşları sevdiğimi iyi bilir. (Erkek kumaşları daha dayanıklı ve çeşitli oluyor. Altınyıldız'ın yazlık hafif kumaşlarına bayılırım öteden beri). Terziliğin yanında kumaş da satar. Ne zaman ihtiyacım olsa açıp telefonu: Ahmet Bey bana bir koyu lacivert, bir siyah bir de açık gri pantolon desem, bir hafta içinde dikip, kargo ile Ankara'dan gönderir. Yukarıdaki renkler benim standart kış renklerimdir. Bunların üstüne de siyah, krem, beyaz, kırmızı ve mavi tonlarında gömlekler ve bluzlar giyerim daima. Tembel insanlar dogal olarak biraz daha yaratici ve az enerji tuketen tipler bence:) Annem bu tezden nefret ediyor.

20 Ağustos 2008 Çarşamba

Cimrilik-tutumluluk...

Eko-Mühendis sormuş: "T'pol hanımefendi insanlar daha çok zengin oldukça paylaşım duygusu azalıyor mu?Düşünceniz nedir?

İnsan uzun zaman biriktirdiklerini birikim arttıkça daha az harcıyor yani harcamamak,tasarruf etmek hastalığa dönüşüyor sonra da cimri deniliyor bu kişilere siz ne düşünüyorsunuz.." demiş.

Ölçüsüzlük tabii ki her konuda insanın karşısına çıkan bir şey. Eko-Mühendis'in bahsettiği tür insanlar var elbette tıpkı içki konusunda ölçüyü kaçıran alkolik olanlar ya da benim gibi yemekte ölçüyü kaçırıp kilolu olanlar gibi. Zenginliği arttıkça parasına aşık olan ve onu kimselerle paylaşmayan cimri kimseler var. Bir arkadaşım böyle birisiyle evli ve eğer kendisi iyi bir ücret kazanmasa ruh hastası olabilir. Ben bunun tutumlulukla ilgili olduğunu düşünmüyorum. Tutumlu kişiler neyin önemli olduğunu algılamış ve hedeflerini doğru seçmiş kişilerdir. Onların bütçelerinde mutlaka yardımlaşmaya da yer vardır. Zaten parayı ziyan etmezseniz, paylaşmaya imkan olur, öyle değil mi?

Yani bence tutumlu olmak paylaşımcı olmanın önüne geçen birşey değil. Hatta bilakis bir şekilde para paylaştıkça artan birşey. Sanki ulvi bir güç, siz başkalarına yardım ettikçe size yardım ediyor. Bunu en çok cebimde gerekenin dörtte biri kadar para varken ev almaya karar verdiğimde ve tüm borçlarımı 1 sene içinde kapattığımda hissetmiştim. Mesela o yıl Zorunlu Tasarruf nemaları taksit taksit ödeniyordu ve bu paralar bana hayli iyi gelmişti.

Dindar biri sayılmam. Bu blogda da dine ve politikaya dokunmamaya kararlıyım ama dinimizin birçok başka kuralını yerine getirmesem de zekat konusunu önemsiyorum. Mutlaka zekat veriyorum ve kurban kesmek yerine de bağişta bulunmaya özen gösteriyorum. Birikimler arttıkça 1/40 oranında verilmesi gereken zekat da artıyor tabii. Ben de bunu bir seferde yapmıyorum (ister inanın, ister inanmayın bunu e-mail atıp Diyanet'e sormuştum) ve yıl boyunca tıpkı diğer giderlerimi bütçelediğim gibi zekat ve kurbanı da bütçeliyorum. Böyle şeylerin söylenmesi doğru değil ama burada anonim bir kimliğim olduğu için söylemekte zarar yok: Bir grup arkadaş küçük bir kızın okumasını sağlıyoruz. Bunun dışında da TED, TEGV, LÖSEV ve Mehmetçik Vakıflarına bağışta bulunuyorum.

Yardımlaşmanın yanında bir de sevdiklerinizi mutlu etmek konusu var. Paranız çoğaldıkça daha cömert jestler yapma imkanınız olabiliyor. Mesela ben küçükken başta babaannem, anneannem ve dayılarım olmak üzere oldukça cömert büyüklerle çevriliydim. Verdikleri harçlıkların ve aldıkları hediyelerin beni ne kadar sevindirdiğini gayet iyi hatırlıyorum. Benim çoluğum çocuğum yok ama ben de arkadaşlarımın çocuklarını sevindirmeye bayılıyorum. Annem ve kardeşime de hoş jestler yapmayı seviyorum. Bu gibi şeylere para ayırabilmenin tek yolu da tutumlu birisi olmak zaten.

Herşeyde olduğu gibi anahtar nokta ölçülü olmak. Cimrilik hoş birşey değil. İnsanın hem kendini hem de yakınlarını esasında sorunsuzca verebileceklerinden mahrum etmesi bence yanlış.

Münazara savunması gibi oldu bu yazı da:)

16 Ağustos 2008 Cumartesi

Birikimler büyüdükçe...

Birikimler büyüdükçe;

1. Faiz getirisi fark edilebilir hale geliyor.
2. Yılın başında koyduğunuz tasarruf hedefleri tahmininizden evvel gerçekleşiyor ve hedefleri revize etmek gerekiyor.
3. Tasarruf konusunda hevesiniz artıyor, kendi kendinizle yarışmaya başlıyorsunuz. Nasıl mı? Ben ayın başında hedeflediğim tasarruf miktarını hemen ilgili hesaba aktarıyorum. Bazen enflasyona endeksli bono, bazen de 32 gün kırık vadede dönen paramın üstüne katıyorum. Direkt çıktılarım zaten belli. Kendime mutfak, eğlence, dışarıda yemek ve giyim için belli bir harçlık ayırıyorum. Bunu da dörde bölüyorum. Haftalık payı harcamazsam bunu bir sonraki haftaya eklemiyorum, tasarrufumun üstüne koymak üzere likit fonda tutuyorum. Böylece harçlık olarak ayırdığım paradan da tasarruf ediyorum. Hatta bazen bu ekstradan kenara ayırdığım parayı eğer borsa uygun durumdaysa hisse senedi portföyümü artırmak için kullanıyorum. Bazen komik miktarlarda hisse senedi alabiliyorum. Olsun. Ufak ufak da olsa birikir.

Az çok dememek lazım. Mümkün olan en erken zamanda para biriktirmeye başlamak lazım. Geliriniz ne olursa olsun. Ayda 50-100 YTL ayırmanız bile uzun vadede size önemli bir birikim olarak dönecektir. Gereksinimlerle, istekleri ayırabilmek ve planlı olmak herşeyin anahtarı. Geçen hafta sonu dışarıda yemeğe gerekenden fazla para harcadığım için bu hafta sonu uslu duruyorum. Zaten hava dışarı çıkılmayacak kadar sıcak. Tansiyonum dengesizleşti. Böyle zamanlarda serin kalmak lazım. Yarın da belki ya sabah erkenden ya da daha geç saatte market alışverişi yapıp, işe götüreceğim yemekleri hazırlayacağım. Normalde hafta sonu alışveriş yapmam ama bu sefer hafta içi vaktim olmadı.

Diyetime geri döndüm. Yeni işimde uzun saatler çalışıyorum ve sağlıksız besleniyorum diye üzülüyordum, silkelenip kendime geldim. Geç saate kalma ihtimaline karşılık yanımda ilave yiyecek götürmeye karar verdim. Sonuçta tasarrufları ileride emekliliğin tadını çıkartmak için yapıyorum. Eğer sağlığıma dikkat etmezsem, tadını çıkartacak bir emeklilik yerine lüzumsuz ve önlenebilir sağlık sorunları nedeniyle tasarruflarımı uçuran ve beni mutsuz eden bir dönem yaşamak zorunda kalabilirim.

13 Ağustos 2008 Çarşamba

Bu sefer de bir kurabiye reklami tepemi attırıyor...

Daha evvel Müslüm Gürses'in "ihtiyacım var" temalı kredi borcu özendirici reklamına kızmıştım. Bu sefer de bir kurabiye reklamına kızıyorum. Evin aptal oğlu annesinden borç alıp, devekuşu çiftliği kurmuş, kuşlar ölünce batmış. Annesine geliyor anlatıyor o da oturduğu evi satıp tavuk çiftliği kurabileceklerini söylüyor! Böyle insanlar öyle çok ki... Annesinin babasının yıllarca biriktirdiğini anlamadıkları işlere yatırıp, o insanları rahat etmeleri gereken yaşlarda husursuz edip, beş parasız bırakan... Üstelik de reklam annenin bu fedakarlığı bir şekilde annelerin böyle davranması gerekiyormuş, anne dediğin tam da böyle olurmuş şeklinde bir mesaj içeriyor. Bunu yazan insanı çok merak ettim. Hiç mi kafası çalışmıyor?

Yazık diyorum başka birşey demiyorum!

11 Ağustos 2008 Pazartesi

Haftasonu bilancosu

Cuma akşamı dışarıda yemek: 90 YTL (vale ücreti dahil)
Cumartesi gezmeye giderken Boşnak Börekçisinden börek: 16 YTL
Pazar Kahvaltı: 155 YTL (bahşiş dahil)
Alışveriş: 80 YTL (giyim,tamamen gerekliydi)

Pazar kahvaltısı tamamen dikkatsizlik nedeniyle başa gelmiş bir masraf. Eğer Cuma günü temizlikçi hanımın geleceğini unutmayıp da evi temizletebilseydim, herhalde maliyet 30 YTL falan olurdu. Unutunca, arkadaşlarımı da zaten bir hafta ötelemiş olduğum için tekrar öteleyemedim. Onları dışarıda ağırladım. Evi temizlemeyi ise bir an bile düşünmedim zira zaten bütün Cumartesi dışarıdaydım. Akılsız başın cezasını cüzdan çeker...

10 Ağustos 2008 Pazar

Kişisel finans ya da tasarrufla alakası yok ama...

Yaklaşık 10 yıl önce bu zamanlarda kadın-erkek ilişkilerinden havlu atmıştım. Bu konuda yeteneksiz olduğuma ve de erkeklerin %90'ının yalancı olduğuna (beyler alınmasın, onları %10'luk grubun içinde kabul ediyorum) karar vermiştim.

Ömür boyu bekar kalma kararımı vermeme sebep olan kişiyle bugün karşlaştım. Teknik olarak karşılaşma denemez. Tesadüfen aynı yerde Pazar Kahvaltısı ettik. Onun yanında eşi ve çocuğu ile beraber kalabalık bir grup, benim yanımdaysa iki arkadaşım vardı. Ben onu çok uzaktan tespit ettiğim için onun bulunduğu tarafa asla bakmamayı ve de onu görmediğimi sanmasını sağladım. Sanırım.

Şimdi düşünüyorum da kararımdan hiç pişmanlık duymuyorum. İçimde en ufak bir his kalmamış. Bazı konularda çok kararlı ve güçlü duruşumdan ben bile etkileniyorum. Kendi sırtıma pat pat yapıp, kocaman bir aferin verdim. Bu narsiszm sayılmaz değil mi? Yani herkes bazen kendinden çok memnun olabilir...:))

Eski yazılardan kolay yemek yapmakla ilgili olanlar...

Buyrunuz...

Bu kadar gayret ediyorum ama yine de Sevgili Eko-Mühendis'i mutfağa sokmayı başarabilecek miyim bilemiyorum. Pratik yemek önerecek olanlar varsa yorum şeklinde ekleyebilirler.

1
2
3
4
5
6

5 Ağustos 2008 Salı

Bekarlar için Yemek Tarifleri - 1 (Eko-mühendis Özel Sayısı:)

Blogumun okuyucularından Sevgili Eko-Mühendis'in yemek yapmakla hiç ilgisi yokmuş ama yemek pişirenlere de özeniyormuş. Bu durumda basit bazı tarifler verip, kendisine bir hobi kazandırayım dedim. Belki tariflerimi dener.

Bulgur Pilavı

1 Su Bardağı Pilavlık Bulgur
1 ufak soğan
1 orta boy domates
1-2 tane arzuya göre acı ya da tatlı biber
Tuz-Karabiber
3 yemek kaşığı zeytinyağı

Bulguru ölçüp, bir süzgeçte yıkıyoruz. Bir tencerede, küp küp doğradığımız soğana, yine küp küp doğradığımız domatesi ve ufak kıydığımız biberi ilave ediyor, tuz-biber ekleyip, tüm bunları soğanlar saydamlaşana kadar orta ateşte zeytinyağı ile kavuruyoruz. Daha sonra bulguru ve de 1 bardak suyu ilave edip, karıştırıyor, kapağını kapatıp, altını iyice kısıyoruz. Pilav suyunu çekince bulgur damak zevkimize uygun pişmiş mi diye kontrol edip, biraz daha pişmesi gerekiyorsa biraz daha su ilave ediyoruz. Her bulgur farklı su çektiği için ve de kişiden kişiye damak zevki fark ettiği için azar azar su ilave derek kıvam yakalamak çok kolay. Pilav suyunu iyice çekince, kapağı kapalı olarak biraz dinlenmeye bırakıyoruz.

Bunun yanına bir cacık yaparsanız, ızgara tavukla süper gider. Tavuk göğsünü soya sosu ve biraz bal ile bir süre terbiye edip, yağsız tavada ızgara yaparsanız, çok lezzetli oluyor. İşte basit bir menü.. Afiyet olsun... Yaklaşık yarım saatte hazır olabilir.

4 Ağustos 2008 Pazartesi

Almak ya da almamak... işte bütün mesele...

Daha önceki yazılarımda çok ama çoook eski bir çamaşır makinem olduğundan söz etmiştim. Canımı sıkan şey şu: Makine çok eski olduğu için muhtemelen fazla elektrik çekiyor (muhtemelen diyorum çünkü hesaplamadım) ve de en kısa programı dahi 1 saatten fazla sürüyor. Oysa bir defa giydiğim bir bluzu 15dk yıkamak yeterli olurdu diye düşünüyorum.

Makineye para ödemedim. Annemin bana verdiği bir cihaz. Hal böyleyken, tutup makineyi A+ bir makineyle değiştirmek mi anlamlı yoksa bekleyip bu makine ölünce mi yenisini almalı? Bir türlü karar veremiyorum. Makineleri çok incelemedim ama sanırım hem enerji tasarruflu hem de kısa programı olan iyi bir makine 1,500-2,000 YTL civarında. Bu parayı tasarruf hesabımda tutmam daha mantıklı geliyor nedense...:)

Tek başına yaşadığım için esasında çamaşır makinesi kalabalık bir ailede çalışacağı kadar çok çalışmıyor. Dolayısıyle elektrik tüketimini önemsemeyebilirim öyle değil mi?

Amerikalılar bozuk değilse, tamir etme derler. Sanırım aynı televizyonumun ölümünü beklediğim gibi çamaşır makinesinin de ölmesini bekleyeceğim. Fakat bu iki cihazın da eskidiğini gözönüne alarak gelecek sene bütçemde uygun miktarda para ayırmalıyım. Gerekmezse, tasarruflara eklerim, gerekirse harcarım.

Çok detaylı bir bütçe yaptğımdan bahsetmiştim. Toplu paramı da şu kategorilere ayırıyorum:

Minimum 1 yıllık geçinme param (direkt çıktılar ve yeme içmeye yetecek kadar)
Acil Durum Fonu (Bozulduğu için yenilenmesi gerekebilecek bir cihaz ya da beklenmeyen diş doktoru vb. masraflar)
Otomobil Fonu (Bu tamamen emekliliğe yönelik, şirket aracı kullandığım için arabam yok ama emekli olurken almam gerekecek)
Emekliliğe yönelik tasarruf

Blogun tepesindeki sayaçta %27 görünen tasarruf, yukarıdakilerin tamamını içeriyor.

Şirket vakfında biriken parayı ve BES'de birikeni burada saymıyorum, onları ikramiye gibi düşünüyorum.

Bu noktaya gelmem kolay olmadı. İyi kazandığımı inkar etmiyorum ama bundan fazla kazanıp da bir ev alamamış arkadaşlarım var. Evleri yok ama sürekli yenilenen cep telefonları, Plasma ya da LCD televizyonları, benimkinden çok zengin gardropları, i-Podları vs. oyuncakları var. Tutumluluk bir dünya görüşü ve bir tarz. Ben tarzımdan memnunum. Evimi aldığımdan beri akılcı davranıyor ve de gelirimin çok altında yaşıyorum. Bunun bana verdiği özgürlük hissi hiçbirşeyle kıyaslanamaz.

Önemli olan ne kadar kazanıldığı değil, bununla uyum içinde bir yaşam sürmek. Biliyorum ki bazı insanlar ayın sonunu zor getirdiklerini neyi tasarruf edeceklerini söyleyip, bana kızacaklar. Ama, daha ucuz bir evde yaşamak mümkün olamaz mı? Bekar ve az kazanan birisi para biriktirmek için ailesiyle ya da bir ya da birkaç ev arkadaşıyla yaşayamaz mı? Cep telefonlarımız konusunda bir iyileştirme yapmak mümkün değil midir? Dikkatle bakıldığı ve istendiği takdirde tasarruf edebilecek o kadar çok yer bulabiliriz ki... Esas tasarruf ufak paralarla oluyor zaten. 3-5 YTL oradan buradan kırpmak, zaman içinde ciddi birikimlere dönüşebilir. Gençlere bakıyorum sanki arkalarından atlı kovalıyor gibi erkenden evlenmeye kalkışıyorlar. Bu da yetmezmiş gibi dört dörtlük ev döşemeye koyulup, gırtlağa kadar borca batıyorlar. Aceleniz ne? Hayat uzun... Ağırdan alın, paranızı biriktirin, maddi durum daha sağlam olduğunda evlenin. Bence evlenmek de çocuk sahibi olmak da planlanan şeyler olmalı. Kaderciliğe teslim olmamak lazım...

Akşam akşam nereden nereye geldim yine:) Bu aralar bu konulara biraz daha eğilmeye niyetim var. Arkası daha sonra...

3 Ağustos 2008 Pazar

Yazın güzellikleri...ve kış:)

Dün çok yakınımda kurulan küçük bir pazara uğradım. 15 YTL'ye 1 adet iceberg marul, bir adet akdeniz kivirciği, 1 demet maydonoz, 1 demet roka, 1 demet şahane deniz börülcesi, biraz üzüm, biraz havuç, iki kilo şahane Çanakkale domatesi alıp, geldim.

Sözümona fazla birşey almayacaktım ama taze yeşillikleri görünce dayanamadım. Eve gelir gelmez herşeyi yıkayı güzelce kuruttuktan sonra yerleştirdim. Domateslerin yarısıyla dün Martha Stewart show'da gördüğüm bir makarna sosunu denemeye karar verdim. Bu tür şeylerde ölçüye aldırmam. Çok kocaman bir soğanı, 3-4 kereviz sapını ve üç orta boy havucu, 5 iri diş sarmısağı küçük küpler halinde doğradım ve biraz tuz ve zeytinyağı ile kavururken, 1 kilo domatesi doğradım ve diğer sebzelere ekleyip, kaynattıktan sonra ocağın elektrikli gözünde en kısık ateşte 1,5 saat yavaş yavaş pişirdim. El blenderimi kullanarak pişmiş karışımı sosa dönüştürdüm. Akşam yemeğine biraz makarna pişirip sosu denedim. Tam anlamıyle mükemmel bir tadı var. Fesleğen de koymam gerekiyordu ama fesleğen olmadığı için onu es geçtim. Kalan sosu soğuduktan sonta kilitli buzluk poşetlerine doldurup, yassı paketler halinde dondurdum. 1 kişi için 6 porsiyon sos çıktı. 1'ini tükettim, bir porsiyonu Salı akşamına sakladım. Diğer dört porsiyonu da dondurmuş oldum.

Bu şekilde taze domatesten birkaç değişik sos daha yapacağım ve donduracağım. Kış akşamlarında mis gibi domates soslu makarna güzel bir yemek oluyor.

Kış için barbunya fasulye de donduracağım. Bol baharatlı "chili" de kışın insanın içini ısıtan bir yemek.

29 Temmuz 2008 Salı

Stokçu T'Pol

Bazı ürünleri ucuz buldum mu alırım, böyle bir adetim var. Pazar günü REAL hipermarkette uzun zamandir rastladığım en ucuz 32'lik Tuvalet Kağıdı paketini ve 8'li Kağıt Havlu (1/2 kesikli) paketini kaptığım gibi eve götürdüm. Evde de olanlarla biraraya getirince sanıyorum 6 ay ve hatta kağıt havlu açısından çok daha uzun bir süre markete gitmeme gerek kalmayacak.

Esasında aldığımdan daha ucuz gibi görünen Tuvalet Kağıdı ve Kağıt Havlu markaları da var ama kazın ayağı öyle değil. Ucuz olduğunu zannettiğiniz ürünler esasında daha az olabiliyor ya da kaliteleri nedeniyle daha fazla kullanılmaları gerekebiliyor. Kağıt ürünlerinde belli birkaç markanın dışına çıkmam ama onloarı da kollayıp en ucuz oldukları zamanda alırım. Genelde tam da ihtiyacınız olduğu zaman markete giderseniz, muhtemelen en iyi fiyatı bulamazsınız.

Bu tür ürünleri alırken birim fiyata bakmak gerek. Bazen büyük paketler her zaman en ucuz olmayabiliyor. Fiyat Defteri tutmanın bir faydası da bu.

Kişisel Temizlik Malzemeleri (Şampuan, Diş Fırçası, hijyenik pedler), Ev Temizliği malzemeleri, kağıt ürünleri stoklamayı sevdiğim ürünler. Mutfak için de doğranmış domates ve domates sosunu çokça ama son kullanma tarihlerinden evvel tüketebileceğim kadar almayı seviyorum. Yemeklerde sadece Riviera tipi Zeytinyağı, salatalarda da sadece sızma zeytinyağı kullanıyorum. Riviera'yı 2 lt., sızmayı ise 1 lt.şişelerde alırım. Zaten tüketimim çok fazla değil. Bunları stoklamaya değer bulmuyorum ama 4 kişilik bir ailem olsaydı, muhtemelen tenekelerle alıp, stok yapardım.

Ben çocukken kış başında babam 1 çuval patates, 1 çuval da soğan alırdı. Bunları kış bitmeden tüketirdik. Hiç de bozulmazlardı. Ama, ben bunları şimdi taneyle alıyorum. Geçen gün 6 adet soğan ve 2 adet patates aldım. Ne tuhaf değil mi?

Tek başına yaşayan insanlarla, 4-5 kişilik ailelerin tutumluluk adına yapabileceği şeyler bazen ilgisiz olabiliyor.

27 Temmuz 2008 Pazar

Cüneyt Arkın ve CSI:Miami

Bunca yıldır Cüneyt Arkın filmleriyle kafa bulan ben CSI serisinin hastasıyım. Hem de tüm CSI'ların ama CSI Miami son izlediğim bölümüyle bildiğim tüm Cüneyt Arkın filmlerine taş çıkarttı. Horatio Caine bir tabanca ile Brezilya'da Mala Noche çetesinin bir düzine adamını hakladı ve gayet havalı bir şekilde memleketine geri döndü. Mala Noche çetesinin salak haydutları da tıpkı Cüneyt Agabey'in marizlediği budalalar gibi tek tek avlanırken Horatio'ya tek bir mermi dahi atamadılar. Evde tek başına TV izlerken yüksek sesle çok nadir gülerim bu da o anlardan biri oldu...

Cüneyt Arkın'dan özür diliyorum. Bir daha filmleriyle dalga geçmeyeceğim...

26 Temmuz 2008 Cumartesi

Havlular, Çarşaflar, Yastıklar, Yorganlar...

Bir şekilde ev zaman içinde bir sürü havlu ile doluyor. Bir ara hoşuma giden birkaç havlu aldığımı hatırlıyorum ama diğerleri nereden geldi hiç fikrim yok. Sanıyorum bir kısmını annem getirip bırakmış olmalı. Bir de çalıştığım şirketlerin zaman zaman verdiği hediyeler var. Bu hafta sertleşmiş havluları emekliye ayırmaya karar verdim. Mutfaktakileri ve yüz havlularını ayırmalıyım. Emekliye ayrılan havlular temizlik bezi haline geliyorlar.

Çarşaflara gelince, onlarla başka türlü bir problemim var... Eskimiyorlar! Çok çok nadiren delinen ya da yırtılan bir çarşaf olabiliyor. Tutumlu birisinin bununla probleminin olmaması gerek öyle değil mi? Ancak, insan yıllarca aynı şeyleri kullanarak sıkılıyor. Geçen gün annem de aynı şeyden şikayet ediyordu. Ona çarşaflarımızı değişmeyi önerdim. Gelecek sefer anneme giderken bir set sıkıldığım çarşafı ona götüreceğim ve ondan da "yeni" bir set alacağım. İşte size tutumlu bir çözüm!

Geçen yıl çok uygun fiyatla bulduğum iki set hiç açılmamış ve kullanılmamış çarşaf takımım var. Bunları bir yere hediye olarak da götürebilirim diye düşünerek almıştım. Bir de hiç kullanılmamış pikem var. Onu da Denizli'den inanılmaz ucuza aldığımı hatırlıyorum. Yatağım sandıklı baza olmasa bu kadar ıvır zıvırı, misafir yastık, yorganlarını ve kışlıkları hiçbir yere sığdıramam.

Eski bazı yastıkların da yenilenmesi gerekiyor. Esasında yapacak çok şey var velakin benim içimden gelmesi lazım... Bu aralar sıcakla da başım dertte olduğundan neredeyse kıpırdamaya eriniyorum...

20 Temmuz 2008 Pazar

Yaz Projesi

Uzun zamandır The Complete Tightwad Gazette'i okuyorum. Çok eğlenceli ve öğretici bulduğumu söylemeliyim. İçindeki herşey bizim kültürümüze çok uygun olmamakla beraber tutumluluk konusunda ufkumu genişlettiğini söylemem gerek.

Bugün bu kitapta bulduğum bir Quiche tarifini dama tadımıza uydurarak modifiye etmeye çalıştım. Biraz önce fırından çıktılar, tadına baktıktan sonra eğer iyi olmuşsa tarifi paylaşacağım.

Yaz projesi olarak Yemek defterimi yenilemeye karar verdim. Plastik ince bir klasör ve plastik zarflar aldım. Yemek tariflerimi bilgisayarda yazıp, plastik zarflara koyacağım, sonra da klasöre dizeceğim. Böylece tarifi gerektiğinde yerinden çıkartıp, kirletmeden kullanabilirim. zavallı yemek defterim ister istemez yağ vb. lekelerle dolmuş. Bu işi yaparken sevdiğim tarifleri blogda paylaşma imkanım da olacak.

Hafta sonları sıcaktan evden çıkmak istemiyorum. Evde yapacak keyifli birşeyler bulmam gerekiyordu. Bu da onlardan biri. Fiyat Defteri konusunda da bayağı ilerleme kaydettim.

19 Temmuz 2008 Cumartesi

Elektrik ve su... Yine...

Tek başına yaşayan biri olarak pek az elektrik tükettiğimi söylemeliyim. Her ay faturam 150 kWh'ın altında gelir. A sınıfı enerji tüketen bir buzdolabım ve bulaşık makinem var. Çamaşır makinem çok eski ama haftada en fazla üç defa çalıştırıyorum, çoğunlukla sadece iki defa. Yeteri kadar giysim olduğu için asla yarı dolu çalıştırmam. Her zaman dolmasını beklerim. Tavandan aydınlatmayı sevmediğim için gece sadece 60 wattlık bir tasarruflu ampulun takılı olduğu abajur ile oturuyorum. Odadan çıkarken elektriği mutlaka kapatırım. Yazın fırını da fazla kullanmıyorum. Bu ayki tüketimim 146 kWh ve fatura tutarım 29.60 YTL.

Su konusunda ise maliyetten çok, su sıkıntısı ve küresel ısınma nedeniyle hassas davranmaya çalışıyorum ama yine de faturam bir türlü düşmüyor. Son dönemde elektriğe zam geldi biliyorum ama suya ne oldu anlamış değilim. Sıcak su ve Soğuk Su sayaçlarımız site yönetimi tarafından okunuyor ve tüketim bedelimiz hesaplanıp, bilgi notu olarak gönderiliyor. Aidatlarla beraber bunu da site yönetimine ödüyoruz. Geçen ay 2 metreküp sıcak, 3 metreküp de soğuk su harcamışım ve toplam 39.23 YTL ödemem gerekiyor. Her gün duş almaktan vazgeçecek değilim. Ne kadar dikkat edip fazla su akıtmasam da demek ki faturalarımı daha fazla düşüremeyeceğim.

Sadece elektrik ve suya ayda 70 YTL veriyorum. Ya 2 çocuğu olan standart bir aile ne yapar? Kimbilir onların faturaları ne kadar kabarıktır. Çocuklu ailelerde neredeyse her gün çamaşır yıkandığını biliyorum. Aynı anda birden fazla odada elektrik kullanılması da gayet doğal. Bulaşık makinesi de muhtemelen her gün çalışıyordur. Hayat zor. Herkesin üstüne düşeni yapması lazım. Artık bir kişinin çalışıp para kazandığı ve aileyi geçindirdiği günler geride kaldı.

13 Temmuz 2008 Pazar

Yakıt tasarrufu konusunda okuyucu desteği lütfen...

Son zamanlarda artan petrol fiyatları işe otomobille gidip gelenleri vurdu. Şirket aracı kullandığım için ve 200 litre limit bana fazlasıyle yettiği için bu konuya fazla kafa yormadığımın farkındayım. Yakıt tasarrufu konusunda bildiklerimi sayayım, gerisini de okuyucular ilave etsin dedim:

1. Sürat göstergenizin en üstünde yani saat 12:00 seviyesinde yazan sürat, aracınızın ideal süratidir. Uzun yolda bunun üstüne çıktığınızda daha fazla yakıt harcarsınız.
2. Uzun yola gitmeden önce yakıtınızı şehirde genellikle aldığınız istasyondan doldurun ve yolda da kıyıda köşede kalmış istasyonlardan benzin almayın. Çok insanın uğradığı büyük istasyonları tercih edin. Böylece kirli veya kaçak yakıt alıp, arabanızda büyük arıza çıkmasını önlemiş olursunuz.
3. Yeni teknoloji arabaların ısıtılmasını gereksiz kılıyor. Kışın dahi aracınızı çalıştırıp, yürüyebilirsiniz, ıstma işlemi gereksiz yakıt tüketimi demektir.
4. Aracınızın lastiklerini havasını mevsime göre uygun seviyede tutmanız yakıtı daha akıllıca harcamanızı sağlar.
5. Aynı istikamete giden kişiler birlikte seyahat ederse, herkes biraz tasarruf etmiş olacaktır.
6. Dur, kalk yapmak yakıt tüketiminin fazla olmasına sebep olur. Trafikten kaçınmaya özen gösterebilirsiniz. Mümkünse tabii...
7. Hafta sonu alışveriş ve diğer işler için uygun saati ve rotayı planlayabilir, trafiğe takılmadan daha az yakıt harcayarak işlerinizi halledebilirsiniz.
8. Şehirde yaşıyorsanız, kısa mesafeleri yürüyerek veya mümkünse bisikletle aşöaya çalışın. İlave egzersiz de olacağı için yakıt tasarrufunun yanında sağlık açısından da yararlı olacaktır. Ancak yazın çok sıcak saatlere dikkat edin.
Başka daha teknik öneriler varsa, okuyucal ilave ederse çok sevinirim. Benim yemek yapmam lazım:)

12 Temmuz 2008 Cumartesi

Bu da iyi...

Tatil sonrası THY'den ve yepyeni uçakların ne kadar rahatsız oldupundan yakınmıştım. Bugün akşam gazetesindeki şu yazı dikkatimi çekti. Özllikle de koltukların tek kişilik yatak konforunda olmasından bahsedilmiş. Kabul ediyorum benim boyum Türkiye ortalamasının çok üstünde, aslında dünyanın en uzun insanlarının yaşadığı Hollanda'nın kadın boy ortalaması olan 1.75 cm. Yani bayağı uzunum ama benden uzun bir sürü genç insan var, kilom da fazla ama sözkonusu koltuklardan bu şekil söz edebilmek için ya pigme olmak ya da Business Class uçmuş olmak lazım. Malum herkes business uçamadığına göre THY'nin üstün başarısından söz etmek anlamsız olmuyor mu?

Business ve Ekonomi arasındaki fiyat farkı abartılı olmasa, paraya kıyacağımdan emin olabilirsiniz ama fark o kadar ucuk ki, ben aradaki fark parasına araba kiralayabiliyorum...

10 Temmuz 2008 Perşembe

Daldan dala bir yazı işte...

Ben bu emeklilik birikimi konusuyla fena halde bozmuş durumdayım. Sık sık kendimi insanlara bu konuda vaaz verirken yakalıyorum. Çoğunlukla şaşkın gözlerle izlendiğimi fark edince biraz kendime çeki düzen veriyorum. İleriyi düşünüp, plan yapmak fena mı yani? Günü gününe yaşamak, vur patlasın çal oynasın hayatın tadını çıkartmak iyi güzel de sonra? Paraya esas ihtiyacımız olduğu zaman ne olacak? Rahmetli anneannem (Nur içinde yatsın), “yaşlılıkta paran konuşur” derdi. Dedem emekli olduğu vakit çok önceden almış olduğu bir araziye kendi evini yaptırmıştı. İki oda, mütevazi, sobalı bir ev. O zamanlar insanlar emeklilik parasıyla ev sahibi falan olabiliyorlardı.

Evin Maliye Bakanı anneannemdi. Her ay maaşı o çeker, bütçesini yapardı. Hangi aylarda odun, kömür almaya para ayrılacak, ne zaman bahçe kapısı boyanacak hepsini dikkatle bütçeler ve defter tutardı. Dedeme de önceleri biraz harçlık verirdi ama sonradan dedem en büyük hobisi olan bağ bahçe işlerini ilerletince, evin ihtiyacının fazlası olan yetiştirdiği meyve-sebzeyi satmaya başladı. Ailede kim dara düşse, dedemden borç alır hale geldi. Anneannem son derece tutumlu bir kadındı. Hiçbirşeyi boşa vermez, asla yemek atmazdı. Planını programını ona göre yapar israfa müsaade etmezdi. Hatırlıyorum, bizleri alışverişe gönderirken mutlaka “fasulye 3 liradan fazlaysa, alma onun yerine kabak al” türünden nasihat ederdi. Buna mukabil son derece cömertti. Bayramlarda en sağlam harçlık ondan ve yine rahmetli (o da Nur içinde yatsın) babaannemden gelirdi.

Anneannem pahalı fasulye almaya karşıydı ama kitap, dergi almamıza hiç ses etmezdi. Dünya klasiklerini yazları onun evinde okudum. İş yapmaktan temelde nefret ettiği için erkenden kalkıp, işlerini çabucak yapar, günün geri kalanında bize vakit ayırır, kitap okur ya da örgü, dikiş gibi işlerle uğraşırdı. Eski pijamaları keserek, bahçede kullanılan sırık fasulye bağlarına, yer bezlerine dönüştürürdü. Çok güzel dikiş dikerdi. Artan kumaşlardan benim bebeklerime elbiseler yapardı. O dönemlerde standart boyda bebek ve ona uygun kıyafetler filan satılmazdı. Ama, benim bebeklerimin ciddi gardropları olurdu, yani pek havalıydım, sayesinde...

Rahmetli çok tutumlu bir kadındı ama bakımlı ve düzgün görünmeye de çok özen gösterirdi. Evde eski püskü, kılıksız şeyler giyilmesinden nefret ederdi. Eski şeyler bile temiz, ütülü ve düzgün olmak zorundaydı. Saçını mutlaka sarardı ve şekil verirdi, gün içinde de iki tarak darbesiyle görünümünü tazelerdi. Bu bakımlardan hiç ona çekmemiş olmamız kötü tabii...

Okumuş ve hayatı boyunca şehirde yaşamış bir kadın olmasına ve de iş yapmaktan fazla hoşlanmamasına rağmen, bahçe içindeki evin işlerini de pratik usullerle yapar, yazın kabak, fasulye, biber, erik, kayısı gibi şeyleri kurutur, asmanın yapraklarını salamura yapar, kışa hazırlardı. Evinin tasarımını da kendi yapmış, belediyenin mimarına onaylatmıştı. Bu nedenle mutfağı evin en geniş yerlerinden biriydi. O mutfakta oturmak, o iş yaparken bir yandan yardım edip, bir yandan sohbet etmek, iş bitince beraberce çay içmek en tatlı anılarımdandır.

Bu ara yazılarım fazlasıyla daldan dala oluyor sanırım... Tutumluluk, tasarruf derken en çok anneannemden bahsettim. Ruhu Şad olsun...

8 Temmuz 2008 Salı

Elektrik, Su, Güneş...

Bu ara yazmayı boşlamış olduğumun farkındayım. Esasında gün içinde aklıma parlak fikirler geliyor ama akşam olup da geç bir saatte eve gidince bunları unutmuş oluyorum. Onun yerine daha pasif bir iş olan blog okuma işini yapıyorum

Yaz sıcakları malum. Bu aylarda kliması olanlar klimalarını kullanıyorlar elbet ama elektriğe gelen zam herkesin canını yakacak gibi görünüyor. Benim evim sadece bir cepheden kısa bir süre güneş alıyor. O odanın panjurunu sürekli kapalı tutuyorum. Eve gidince diğer cephedeki pencereleri açıp, evi havalandırıyorum. Şimdilik evin içinde rahatım yerinde ama çok sıcak olduğunda gerçekten bana dokunuyor. O zaman da fan kullanıyorum. Yıllar önce RAKS fabrikasından satın aldığım uzaktan kumandalı ve zaman ayarı olan bir fanım var. Hatta en çok kırılan parçalarını da tespit edip, yedeklerini edinmiştim. Fanlar, klimaya göre çok daha az elektrik çekiyor. Bazen serin bir duş alıp, fanı da yarım saate ayarlarsam kolayca uykuya dalabiliyorum. Havalar sıcakken, özellikle en sıcak saatleri iç mekanlarda geçirmekte ve fazla hareket etmemekte yarar var.

Bu arada tabii artık aydınlanmış ve bilinçli tüketiciler olarak bizler almayı düşündüğümüz elektrikli cihazların ne kadar elektrik tükettiğine bakmalı ve bunun maliyetini hesaplayabilmeliyiz.

Bulaşık ve çamaşır makinelerini asla dolmadan çalıştırmıyorum. Sebze yıkadığım suların en azından bir bölümünü çiçek sulamakta kullanıyorum. Önümüzdeki günlerde su kesintileri başlayacak. Bu konuda azami dikkati göstermek gerek. Her gün sabah duş alma alışkanlığım olduğu için su kesintisi fikri beni korkutuyor doğrusu. Hafta içi duşlarımın süresini kısıtladım. Sabunlanırken mutlaka suyu kapatıyorum ve azami 5 dakikada duştan çıkmaya özen gösteriyorum. Sadece Pazar günleri kendimi biraz daha fazla şımartıyorum. Suya olan aşırı düşkünlüğümü hafta sonu Karadeniz kıyısındaki plajlarda gidermek de iyi bir fikir olabilir. Elektrik zammından suya geçtik ama su ve deniz deyince de güneşin zararlarından bahsetmemek olmaz.

Kardeşim son yıllara kadar koyu bir tene sahip bir kişi olarak, hemen hemen hiç korunmadan bronzlaşabilen biriydi. Bense hemen güneş alerjisi olurum ve asla güneşe çıkmam. Bebekler için tasarlanıp, üretilmiş kremleri kullanırım. Son yıllarda kardeşim de asgari 30 koruma faktörlü kremler kullanmasına rağmen güneşten fazlasıyle etkileniyor. Bu hem delinen ozon tabakası hem de güneşte bu yıllarda etkisi artan patlamalar nedeniyle oluyor sanırım. Onun için aman dikkat! Cilt kanserleri çok öldürücü olabiliyor ve son yıllarda bu vakalarda ciddi artışlar var.

3 Temmuz 2008 Perşembe

Bill Gates

Emekli olacaksan, Bill Gates gibi ol! Değil milyar dolarLAR, benim bir milyon dolarım olsa emekli olurum ve dönüp geriye bakmam. Adam milyarlarca dolarla emekli oluyor ama hala Microsoft'ta part-time çalışacakmış! Başka birşey yapsa ya! Microsoft'u geride bıraksa ya! Bu nasıl bir hırstır?

Eski iş yerimin sahibinde de benzer bir tuhaflık var. Adam yetersiz, bilgisiz ve kesinlikle eski tarz bir despot, yönetici bile değil. Ama pazardaki bir boşluğu yakalamış ve çok para kazanmış. Bugün herşeyi bıraksa, sırtı yere gelmez. Çekilse, işleri profesyonel yöneticilere bıraksa, sonuçlara baksa, kazandığı paraya baksa hem şirket alıp başını daha da büyüyecek, hem de çalışanlar daha mutlu olacak, şirket hızla kurumsallaşacak! Ama nerdeee? Ivır zıvır saçma sapan detaylarla uğraşıyor, doğru yatırımlardan kaçıyor, öteleyebildiği kadar öteliyor herşeyi ve ders de almıyor. Sonunda çökeceğini söylediğim sistemleri geçenlerde çökmüş ve 5 gün ayağa kaldıramamışlar! Oh olsun diyeceğim, çalışanlara acıyorum zira beyimiz muhtemelen herkese öfke saçmış ama sorunun kendisinden kaynaklandığını bir an bile düşünmemiştir! Dünya adaletsiz kim ne derse desin!

1 Temmuz 2008 Salı

Yazın insan biraz daha uçarı oluyor. Hava güzel olunca dışarıda yemek yemek, gerekli gereksiz alışveriş yapmak gibi bütçe disiplini delebilecek bir havada olunuyor. Böyle durumlardan kaçınmak ama yine de güzel havanın tadını çıkartmak için size birkaç öneri:

Hafta sonları sabah kahvaltınızı deniz kenarında ya da hoşunuza giden bir parkta yapabilirsiniz. Evde hazırlayacağınız bir sandviç ve meyve suyu mükemmel bir kahvaltı olur. Kimi çay bahçeleri yiyeceğinizi dışarıdan getirmenize ses çıkartmıyor. İçecekleri çay bahçesinden aldığınız sürece tutumlu bir şekilde de keyif yapabilirsiniz.

Akşam yemeğinizi varsa balkonunuzda yoksa evinizde yiyin ama yemekten sonra dışarı yürüyüş yapmaya çıkın. Hava serinlemiş olacağı için daha da keyifli bir zaman geçirebilirsiniz.

Şehrinizi turist gibi gezin! Yani ufak bir çantada biraz su, biraz yiyecek, okuyacak bir kitap ve varsa fotoğraf makinenizi alarak ve yürüyerek şehrinizi keşfedin. Çoğumuz girişi çok ucuz olan müzeleri, ücretsiz gezilebilecek sergileri hep pas geçiyoruz. Başımızı kaldırıp, güzel mimari örneklerine bakmıyoruz bile. Gevşeyin, yürüyün, keşfedin!

İstanbuldaysanız vapura binin, keyif yapın!

21 Haziran 2008 Cumartesi

İthal Sarmısak!? Nasıl yani?

Sarmısak çok fazla kullanmadığım bir şey. Bu nedenle de ne kadar az alırsam alayım, hiçbir zaman tamamını tüketemiyorum, çoğu boşa gidiyor. Geçenlerde yine sarmısakları bouldukları için attım ve markete yenisini almaya gittim. İnanılır gibi değil ama ufak bir fileye 5 baş sarmısak koymuşlar ve bunu 4.75 YTL'den satıyorlar. Üstelik de ürün ithal! Bizim memlekette sarmısak kalmadı da benim haberim mi yok?

Sebzelerin arasında soyulmuş ve kullanılmaya hazır paketlenmiş sarmısak da vardı ve herhalde sadece 1 baş kadarı 2.75 YTL idi. 4.75 olan 5 baş sarmısağı aldım ve eve geldim, söylene söylene hepsini soyup, bir kaba koyup, buzluga attım. Sonuçtan emin değilim belki güzel olmayacak ama bir denemek lazım.

Sarmısak demişken soğanlarla da bu ara başım dertte. Dıştan güzel görünen soğanların neredeyse yarısı içten çürümüş oluyor. Genelde az az almaya çalışıyorum ama bu her zaman mümkün olmuyor. Acaba soğanları da küp küp doğrayıp, dondurmak mı lazım?

İnsanların açlıktan öldüğü bir dünyada bir gram israf edilen yiyecek beni rahatsız ediyor. Haksız mıyım?

17 Haziran 2008 Salı

CRM ve Sigorta Şirketleri

Herhalde bir 10 yıldır IT sektöründe herkes CRM'den bahsediyor. Her IT gününde başarılı uygulamalardan söz ediliyor ve bu konu her sektörü ilgilendiriyor. Burada CRM ne ondan bahsetmeyeceğim, ilgilenen bu konuda pek çok kaynağa erişebilir. Bugün zaten müşterisi olduğum bir sigorta şirketi bana BES satmak için telefonla satış yapmaya kalkıştı. Aloooo?! Zaten kaç senedir müşteriyim. Zavallı Çağrı Merkezi temsilcilerinin önüne bu bilgiyi kim koyuyor? Banka müşterileri ve BES müşterilerinin listesinden filtreleme yapmıyorlar mı? Üstelik bu ilk kez de olmuyor... Şaka gibi...

14 Haziran 2008 Cumartesi

Haftalık Menü Planı

Yeni iş yerimde limiti oldukça kısıtlı bir yemek kartı veriliyor ve kafeteryada çıkan yemek pek kaliteli değil. Kantin de idiotlar tarafından işletildiği için insan çileden çıkıyor. Kepek ekmeğe beyaz peynirli sandviç istiyorsun, beyaz ekmeğe domatesli, kaşarlı tost getiriyorlar... Etraftaki tüm alternatifler kebap veya fast food tarzı yani bana uymuyor. Bir tek ev yemekleri yapan yer var, oraya da her gün gitmek imkanı olmuyor. Hal böyle olunca en iyisi evden götürmek. Genellikle Çarşamba gününe kadar idare edebiliyorum fakat Perşembe, Cuma konusunda başarısızım. Eğer yemekleri akşamdan hazır edip, yemek çantama koyarsam ne ala, yoksa sabah imkanı yok hazırlayamıyorum. Zira geç kalınca park yeri kalmıyor. Bu da arabayı tamamen saçma sapan park etmek zorunda kalmak demek.

Neyse bu hafta azimliyim, yemek planı yapıp, alışverişi de ona uyduracağım. İşte mönü planım:

Sabah Kahvaltısı (her gün aynı) İki Dilim Tam Ekmek arasına geceden suya konmuş bir dilim Beyaz Peynir ve 1 Dilim füme hindi göğsü ve yeşillik.

Pazartesi-Salı öğle: Z.yağlı kabak yemeği, 1 ufak yoğurt, yeşillikler, 1 dilim ekmek
Çarşamba- Perşembe-Cuma: Z.yağlı biber, 1 ufak yoğurt, yeşillikler, 1 dilim ekmek

Muhtemelen bir ya da iki öğlen ev yemekleri yapan cafede de yiyebilirim.

Akşam yemekleri için bugünden artan çin yemeği, buzluktan balık ve karışık salata bu haftayı çıkartır.

Götürmesi kolay diye ufak yoğurtlardan almıştım. Yeni Fiyat Defterime işlerken fark ettim ki çok pahalılar! Bundan sonra yoğurdumu kendi plastik kaplarıma koyup götüreceğim. Fiyat defteri iyi fikirmiş gerçekten!