8 Mart 2008 Cumartesi

Ohhhh be!

Hayır, Turkcell'den AVEA'ya geçmedim. Başlığın bununla ilgisi yok. Yukarıdaki kilo ticker'ımdan da görüleceği üzere tam 10 kilo 200 gr. vermiş bulunuyorum. Kendimle gurur duyuyorum. Ustelik de ortopedist bana "bir sure yuruyus yapma, topugunda bir stres fraktürü var gibi" dediği halde yani, doğru dürüst egzersiz yapmadan. Yaşasın!!!!

Ben küçükken Vikingler diye bir çizgi dizi vardı. Orada bir tip sürekli havaya sıçrayıp, ayaklarını yan tarafta birbirine vurup, "Helal Olsun!" diye bağırırdı. Şu anda ben de öyle yapıyorum. Happy Dance modundayım, ağzım kulaklarımda fiyonk olmuş, otuziki dişim trampet çalıyor:)))

Ben biraz daha sevineyim, sonra yeni blog yazım üzerinde çalışacağım. Tutumluluğun yanısıra, iş ararken edindiğim/edineceğim tecrübeleri de buradan paylaşmaya başlayacağım.

Bu arada iyi dileklerini gönderen SugibiOl'a teşekkür ederim. Bu ara yorumlarınızla bana destek olursanız çok mutlu olurum.

6 Mart 2008 Perşembe

Bloga Daha Fazla Vakit Ayırabileceğim....

Nasıl mı? Eh artık dün tepem atıp da istifa ettigime gore bütün günler bana ait. Bir yandan iş ararken bir yandan da blogla ilgileneceğim işte.

Biliyorum, biliyorum a. İş bulmadan istifa etmek kötü bir fikirdir, b. Ekonomi kötüye giderken istifa etmek daha kötü bir fikirdir, c. İstifa edip de birikimlerden yemek çok kötü bir fikirdir.

Ve fakat bazen kötü fikirler de uygulanabilir, öyle değil mi? Umarım bu seferki arayışım çok uzun sürmez. Çünkü birikimlerimi tırtıklamak istemiyorum.

Neyse bugün ruhumu da arındıracak birşey yaptım. Evdeki evrakları temizleyip, dosyalanması gerekenleri ayırdım. Atılacakları attım. Şu satırları yazarken bu işlerin yarısından fazlasını tamamlamıştım. Bir mola alıp, bu yazıyı yazıyorum. Sonra dönüp, işimi bitireceğim. Yarın temizlik var. Evim de dosyalarım da temiz olunca kendimi çok daha iyi hissedeceğim.

Hayırlısı bakalım....

4 Mart 2008 Salı

Yine Sosyal Güvenlik Sistemi, Yine Emeklilik

Okuyucularımdan biri dünkü yorumunda şöyle demiş: “Genel olarak samimi söyleyeyim bazen "yahu cocuk mocuk yok, tek gelir, tabii ki bu kadar iyi para biriktirilir" diye düsünmüyor da degilim ama...”

Doğru, çoluk çocuk yok tek, başıma yaşıyorum. İyi kazandığımı söyleyebilirim, daha iyisi olmaz mi, olur elbet, bulursak ne ala. Buna mukabil çocuk olsa bile iki maaş bir maaştan iyidir diye düşünüyorum. Sadece kendi gelirinize yaslandığınız zaman, hayat o kadar da kolay değil. Hatta endişe verici olduğunu söyleyebilirim.

Aynı okuyucumun hobiler konusundaki fikirlerine aynen katılıyorum. Benim yazmak dışında bir hobim var sayılamaz. Üstelik bu konuda iyi olup olmadığımı, devamlı yazıp, yazamayacağımı da bilmiyorum. Blog bunu ölçmek için iyi olabilir. Aslında blogda yazdığım gibi yazıları bir gazeteye yazabilsem ne kadar iyi olurdu. Haftada birkaç gün dahi olsa, yazılarım daha büyük bir çoğunluğa ulaşabilirdi.

Neyse, tekrardan Sosyal Güvenlik meselesine geri dönmek istiyorum. Yine bugün Akşam gazetesinde Ali Tezel’in ve Deniz Gökçe’nin birer yazısı var. Ali Tezel’in yazısı, biraz Deniz Gökçe’ye yanıt gibi yazılmış ve belli konularda doğru noktalara parmak basıyor gibi ama yazıda sosyal güvenlik sistemindeki açığa ilaç olacak birşey de bulamadım doğrusu. Ali Tezel bu reformu belli ki desteklemiyor ama alternatifi olarak ne öneriyor? Şili’de çöken BES’ten bahsediyor ama onun neden çöktüğünü söylemiyor. Böyle olunca ben de merak edip google’ladım. Bu konuda bir sürü döküman var, bir tanesi de şu. Yazıdan da anlaşılacağı üzere, bu işin çöküşünün sebepleri yine insan faktörü. İnsanlar kazançlarını doğru beyan etmemiş ve gereken katılım payını yatırmaktan kaçınmışlar, bu sistemin ödeyeceği minimum ile iktifa etme uyanıklığına kaçmışlar. Fon yöneticileri çuvallamışlar, ekonominin değişen durumuna göre tedbir alamamışlar. BES firmaları müşteri kapmak için olmadık yöntemlere başvurmuşlar, ve yüksek yönetim giderleri almışlar. Sisteme katkıda bulunanlar bu konulara ilgi ve tepki gösterseydi bence böyle olmazdı. Diğer problemleri makaleden siz de okursunuz. Esasında tam bir çöküş de sözkonusu değil. Yapısal bazı düzenlemeler yapıldığına dair yazılar da var. Tabii bu makale ve yazarına da ne kadar güvenebiliriz bilmiyorum ama insanlar kendi kaderlerine sahip çıkmazlarsa, sistemleri sorgulayıp, yolunda gitmeyen şeyleri yakalayıp, düzeltmezlerse ve de kurnazlık etmeye kakışırlarsa, her türlü problemle karşılaşmaları kaçınılmaz oluyor. Başka ülkelerde yaşananlardan ders alıp, doğru kurgulamaları yapmak mümkün değil mi?

Sinek küçüktür ama mide bulandırır derler ya benimki de o hesap, şimdi BES yüzünden ben de rahatsız olacağım. Acaba bizdeki BES de bu Şilidekiler gibi olur mu filan diye düşünüp, duracağım. Gayrimenkul’den şaşmamak lazım deyip, gidip paramı bu işlere mi yatırsam acaba? Üstelik devletin SGK’sindan alacagim parayi hesap ederek bir emeklilik birikimi hesapliyordum, şimdi onu da hesaba almamak lazım. Verirlerse bonus kabul ederim, vermezlerse başımın çaresine bakmalıyım. Yandık yani… Üstelik bir de ileriki yaşlarda ciddi sağlık problemleri olursa? İyice yandık…

3 Mart 2008 Pazartesi

Sosyal Güvenlik Sistemi ve Emeklilik

Bugunku Aksam Gazetesinde Deniz Gökçe’nin Sosyal Güvenlik üzerine dünden devam etmekte olan bir yazisi var. Güzel bir yazı. Tavsiye ederim.Son günlerde birçok gazetede bu konuyla ilgili yazılar bulabilirsiniz. Kimisi hala olaya romantik taraftan bakmayı yeğliyor ve emekli olmanın zorlaştığından dem vuruyor. Oysa, devletin sosyal güvenlik sistemine güvenerek emekli olma hayali kuranlara zaten gecmiş olsun demek lazım. Ortada verebilecekleri para yok ki versinler.Yıllar önce komşumuzda bakıcı olarak çalışan 50 yaşlarında Moldovyalı bir hanım vardı. Eşinin devletten emekli olduğunu ve 15 USD olan emekli maaşını devletin ödeyemediğini, mecburen oğlunun ve kendisinin yurtdışında çalışmak zorunda kaldıklarını anlatmıştı. Bir arkadaşımın oğluna bakan yine aynı yaşlarda Ukraynalı bir hanım da üniversite mezunu emekli bir bankacıydı. Eşi de savcı emeklisi olan bu hanım ve eşi Türkiye’de çalışıp, geride bıraktıkları 3 çocuklarına para gönderiyorlardı. Bizde de ileride durum bundan farklı olmayacak diye korkuyorum.

Merak ettiğim husus şu: acaba 2020’den sonraki yıllarda emekli olacak yaştaki kişiler bu gelişmelerin bugün ne kadar farkında? Artık dedelerimiz gibi emekli olurken alacağımız ikramiye ile bir ev alıp, sonra da mutlu mesut yaşayamayacağımızı kaç kişi düşünüyor? Benim dedem emekli olduğunda aldığı ikramiyeyle, kendisine ait bir araziye müstakil ev yaptırmıştı. Babam ise emekli olduğunda aldığı ikramiyeyle ufacık bir yazlık apartman dairesi alabilmişti. Ben emekli olduğumda son işyerimde ne kadar çalıştıysam, o kadar kıdem tazminatı alabileceğim, onunla da bir otomobil almaya bile imkan olmayacak zira, hiçbir işyerinde çok uzun çalışmıyorum. İşi sevsem bile bir süre sonra ya kariyer gelişimi imkanı olmadığı için, ya keyfi, kurumsallıktan uzak uygulamalardan dolayı ya da gelirimi artırabilmek için yeni bir işe geçmek durumunda kalıyorum. Eğlenceli değil. Benim için bile...

Takip ettiğim bazı Amerikalıların blog sitelerinde, bakıyorum da 65’ten evvel emeklilik hayali kuranların tamamı agresif bir şekilde para biriktiren insanlar. Geçenlerde bir bayanın 60 yaşın emekli olmasi için çok erken olduğunu yazdığını gördüm. Bana sorarsanız 60 yaş çok erken değil ama hoşlandığım bir işim varsa ve sağlığım da müsaitse neden çalışmayayım? Benim derdim ilerleyen yaşlarda 9-6 kısırdöngüsünden kurtulmak ve 7-8 sene sonra daha esnek çalışabilmek.

Uzun süre çalışmanın maddi faydalarının ötesinde bence sağlık üzerinde de fevkalade olumlu etkileri var. Gençlerle çalışmak insanları dinamik kılıyor, algıları daha açık, ilgi alanları daha çeşitli oluyor. Bizim ülkemizde insanlar çok genç yaşlarda emekli olup, “ihtiyar” moduna geçip, hayatları bitmiş gibi davranıyorlar. Hatırlıyorum da 50’li yaşlarında babaannem ve anneannem, içinde ufacık pembe çiçekleri olan lacivert ya da kahverengi sabahlık kumaşlarına bile “genç işi” deyip, pek yüz vermezlerdi. Oysa ben 60 yaşımda da büyük ihtimalle yine penye t-shirt, blue jean ve spor ayakkabı ile dolaşıyor olacağım. İhtiyar moduna geçmeyi reddediyorum. Keyif benim değil mi? :)