14 Şubat 2009 Cumartesi

Ortaya Karışık...

Bu aralar hayatımı en iyi yukarıdaki başlık tarif ediyor. Bu nedenle blogu da iyice ihmal ettim. Zaten her zaman iyi bir yazıcıdan çok iyi bir okuyucu olduğumu düşünmüşümdür.

Birkaç haftadır yine kendimle kavgaya tutuştuğum bir dönem yaşıyorum. Bir kararın eşiğindeyim ve bir şekilde bu sefer sabırlı olmak konusunda kendimi zorluyorum. Fevri davranmamam, eskisi gibi sabırsız bir karar vermemem için bir sebebim yok aslında ama bu sefer birşey beni dizginliyor sanki... Enteresan...

Neyse gerçek kimliğim bazı iş arkadaşlarım tarafından biliniyor artık. BES, para biriktirme, tutumluluk gibi konularda konuştuğum birkaç kişiye blog adresimi verdim. Sürekli okuyan var mı bilemem...

Bu ara bazı finansal kararlar veriyorum, bunlarla ilgili yazımı gidip EkonomiTürk'te yazacağım. Yazınca buraya linklerim...

8 Şubat 2009 Pazar

Sinir Bozucu Sözünde Durmayanlar

1. Eve tamirat işleri için çağırdığınız ustalar: Asla dedikleri saatte gelmezler, mutlaka eksik malzeme ile çıkagelir, işi tamamlamak için tekrar gidip yine sizi bekletirler. Önceden söylediğiniz ve uyardığınız halde matkap için uzatma kordonunu, merdiveni, musluğun altına bakmak için el fenerini sizden temin etmeye çalışırlar. Bir keresinde bana matkap ucu soran oldu, bakışlarımdan nevrimin döndüğünü anlayınca bir telaş yenisini getirmek üzere fırladı dükkana gitti. Fakat en süperi yıllarca önce iki ayrı balkonumuza dolap yapmak için ölçü alıp, sonra hiçbir balkona sığmayacak büyüklükte ve iki kapısı da kapandığı zaman ortasında 10 cm. boşluk kalan tek bir dolapla çıkagelen marangoz olmuştu. Rahmetli babam 1.90’lık boyu ve gürleyen sesiyle, “defol git yoksa elimden bir kaza çıkacak!” diye üstüne yürüyünce alet edevatını bırakıp kaçmıştı. Gerizekalı aldığı ölçüleri toplamış!?
2. Yazılım Geliştirmeciler: Karşılaşılabilecek sorunları tahmin edemeyip, proje süresini iyi öngörememeleri bir nebze kabul edilebilir belki ama söz verdikleri saatte ofise gelmemeleri, bal gibi yalan olduğu halde sizi eşşek yerine koyup, “tamam yoldayım, çok trafik var” demelerine dayanamıyorum. İstanbul’da trafik her zaman var bu bir, ikincisi ben gelebilmişim aynı güzergahtan vaktinde o niye gelemiyor? Son 4 gündür bu tür bir sorunum var. Yazılımcı her gün söz verdiğinden daha geç gelme rekoru kırıyor. İlk gün 45 dk. kadar bekledik, ertesi gün 1 saat, sonraki gün 1 saatten 5-10 dk. fazla ve şu an itibariyle de 1 saat 20 dk. gecikmiş durumda. Geldiğinde gırtlağını sıkmazsam, işini yapabilecek umarım.
3. Muayenehaneleri para basma aracı olan doktorlar: Asla verdikleri randevu saatinde sizi alamazlar. Belki yarım saatlik bir bekleme sağlık sözkonusu olduğunda kabul edilebilir ama, 3-4 saat hasta bekleten sonra da kayıtları yazarken uykuya dalmak üzere olan doktorlar biliyorum. Özellikle iyisi az bulunur endokrinologlar bu kategoride başı çekerler. Benim kötü deneyimim ise KBB uzmanına çattı. Bundan birkaç yıl önce aşırı başdönmesi nedeniyle bir KBB uzmanına ihtiyacım oldu. Bağdat caddesinde muayenehanesi olan bir doktordan randevu aldım. Güç bela taksiye binip, başım döne döne muayenehaneye vaktinden 10 dakika evvel ulaştım. Henüz doktor hastaneden muayenehaneye gelmemişti. Yarım saat bekledikten sonra asistanına doktoru arayıp, eğer hastaneden çıkmasını engelleyen bir acil durum olduysa daha fazla bekleyecek halim olmadığınından gitmek istediğimi söyledim. Asistan çekingen bir ifade ile “Yok arayamam, gelir yoldadır” dedi. İçimden FesuphanAllah deyip, bir yarım saat daha bekledim ama kulağımdan ziyade tansiyonumun sorun olmaya başladığını da fark ettim. Kalktım ve muayenehaneyi terk ederken “doktora söyleyin, hastasına saygısı olmayan doktorla benim hiç işim olmaz” dedim. (Ondan sonra tavsiye üzerine gittiğim başka bir KBB uzmanı benim ömür boyu doktorum oldu artık. Bir insan bu kadar mı iyi, kibar, hasta psikolojisinden anlar ve düzgün olur).

Sizin de aklınıza gelen örnekler varsa ilave edin yorumlara...