17 Nisan 2009 Cuma

Okur Sorusu: Yatırım Stratejisi

Bir okuyucum şöyle yazmış: "...........İstanbulda ailemle yaşayan bir öğrenciyim. Çeviri yaparak çok ufak da olsa bir gelir elde ediyorum. Minik minik gelen bu parayla düzenli olarak internet bankacılığından likit fon alıyorum. 500 lirası gram altın, kalanı da fonda olmak üzere 6000 civarında bir tasarrufta bulundum. Çok iyi bildiğiniz gibi faizler aşırı düştü, hazine bonosu da ne yazık ki yerlerde. Nasıl bir yatırım stratejisi önerirsiniz?"

Ben uzman bir finansçı değilim. Bu soruyu EkonomiTurk'te yazıp, sevgili Ekonomix'in ve diğer uzmanların görüşlerine başvuracağım. Oradan okuyup, yorumları takip edebilirsiniz.

Yönetici ya da patron...

Son günlerde iş yaşamı diye tutturduk gidiyoruz, yöneticiden ya da patrondan bahsetmezsek olmayacak.

Bulunduğu mevkiyi hazmetmiş, geçmişiyle ve ailesiyle barışık, komplekslerinden arınmış yönetici sayısı çok azdır. Bunlar karşınıza çıktığı zaman her akşam yatmadan evvel o kişilerle uzunca bir süre çalışabilmek için dua etmenizi öneririm.

Ben yöneticilik de yaptığım için bu konuda söz söyleme hakkım olduğunu düşünüyorum. Sevmediğim yönetici şöyle biridir:

1. "Biz sizin yaşınızdayken sürüm sürüm süründük buralara gelmek için. Şimdi siz de eşşek gibi çalışacaksınız" diye düşünen ya da açık açık bunu söyleyen, (be adam senin işin ne? Sen yeni yöntemler bulmalı ve sistemler kurmalısın ki, hem şirket hem çalışanlar faydalansın)
2. Yaptığınız işi doğrudan kendine mal eden ve sizi onore etmeyen, (bu doğrudan öküz kategorisine girer)
3. İzin istediğinizde "ne işin var? nereye gideceksin" diye soran, (Hanımlara tavsiyem doğrudan gözünün içine bakıp, "jinekoloğa gitmem gerekiyor" demeleri. Bunu duyan bir daha asla sebep sormuyor, bilginiz olsun)
4. "Kardeşim beğenmeyen çeker gider" diyen (ilk fırsatta adam gibi bir iş bulun ve bu insan müsveddesi ile asla çalışmayın)
5. İş bağırıp çağırmaya gelince mangalda kül bırakmayan ama kendi üstünün önünde boynu bükük, ezik büzük olan,
6. Kendi tembelliğini görmezden gelip, huysuzluğu ile bunu örtmeye çalışan, (Uğur Hoca'nın bu konuda süper bir yazısı var, hem o yazıyı hem de blogunu hararetle tavsiye ediyorum),
7. Bölümü içinde insanları birbirine düşürüp, takım olmalarını engelleyen sonra da "kaos yönetiminde" başarılı olduğunu zanneden (buna kısaca salak diyoruz)
8. Bulunduğu yere zorluklarla gelmiş ama bunu asla hazmedememiş ve daha iyi olanakları olan çalışanlarını ölesiye kıskanan, (bu tipler hiçbir zaman olgunlaşmaz ve iflah olmaz haberiniz olsun)

İyi bir yönetici bence:

1. Sıkı, çalışkan ve iyi bir ekiple kendi başarısını garantileyebileceğini bilen,
2. Bölümünde çatışmaları önleyen, çalışanlarını bir takım olmaya motive eden,
3. Çalışanlarının kariyerleri ile içtenlikle ilgilenen, yeri ve zamanı geldiğinde çalışanlarını başka bir şirkete ya da bölüme göndermekten çekinmeyen (bir yönetici olarak bazen gerçekten değerli bir çalışanınıza bölümünüzün dar geldiğini fark edersiniz. Yapacağınız en iyi şey ona referans olmak ve gelişebileceği bir yere yönelmesini desteklemektir),
4. Şirkete değer katması gerektiğini asla unutmayan,
5. Düzgün, dobra ve çalışkan,
6. Çalışanlarının başarısından korkmayan, her ortamda başarılı çalışanlarını ön plana çıkartmaktan çekinmeyen,
7. Çalışanlarına hem olumlu hem olumsuz geri bildirimi ustaca verebilen onların kişiliklerine ve yetkinliklerine göre davranan,
8. Emir vermek ve kendi fikrini dayatmak yerine sağlıklı bir tartışma ortamı yaratıp, ortak akıl üretilmesini teşvik eden biridir.

Bir insanın iyi bir yönetici olması için; iyi ve kötü birkaç yönetici ile çalışmayı deneyimlemesi, kendisine yapılmasından hoşlanmadığı şeyleri başkalarına yapmayacak kadar olgun olması, ailesinden iyi bir terbiye almış olması gerekir. Maalesef özellikle aile terbiyesi konusunda gün gün geri gidiyoruz. Bazen bir cafede otururken ya da durakta beklerken, ortaokul-lise çağındaki gençlerin birbiriyle konuşmasına şahit oluyorum ve evlenip, çocuk yapmayarak çok doğru bir seçim yaptığımı düşünüyorum...

16 Nisan 2009 Perşembe

Okur Sorusu: Büyük Şirket mi, küçük şirket mi?

Bir okurum şöyle bir mesaj bırakmış: ".............Eğer mümkünse küçük şirket büyük şirkette çalışmak arasındaki farkı ve sizin tavsiyenizi öğrenmek istiyorum? Şu anda küçük bir şirkette çalışıyorum ve ortalama bir şirketin tüm işleriyle ilgileniyorum. Şu kriz ortamında ne kadar mümkün bilmem ama büyük şirkette bir konuda uzmanlaşsam mı diye düşünmeden edemiyorum? Merakla tavsiyelerinizi bekliyorum..."

Bence bu konu kişiliğiniz ve yaşam seçimlerinizle çok yakından ilgilidir. Küçük bir şirkette birçok iş yaparsınız. Böylece daha çok deneyim kazanırsınız ama sizin kariyer gelişiminiz de bu küçük şirketin büyüme potansiyeline bağlı olur. Küçük şirket bir patron şirketi ise, burada uzun kalınmasını fazla tavsiye etmem. Kendi deneyimlerime göre patron şirketleri kişinin gelişmesini engeller.

Zira genellikle patronlar yabancıların "old-school" dediği tarzda adamlardır. Değişmeye direnirler, fazla mesai ücreti vermeye yanaşmazlar ama sizi en az 10 saat çalıştırmak isterler, kendilerine karşı çıkılmasından hoşlanmazlar, kurumsallaşmak akıllarına bile gelmez vs. vs.

Bazen küçük şirket yabancı bir şirket de olabilir. Örneğin bir arkadaşım ufacık bir şirkette finansal konularla ilgili olarak tek başına yıllardır çalışıyor. Çok iyi ücret alıyor, sabahları 9:30-10:00 gibi işe gidip akşam da 17:00 gibi çıkıyor. İşi olduğunda eve getirip çalışıyor.

Büyük şirketler uzaktan cazip görünüyor ama içlerine girince onların da sandığınız kadar kurumsal olmadıklarını görüyorsunuz. Bir keresinde Türk Bankacılık Sektörü duayenlerinden biri ile sohbet olanağım olmuştu. O da bana Türkiye'deki tek gerçek anlamda kurumsal işyerinin İş Bankası olduğunu söylemişti. Hiçbir holdingin, hiçbir büyük bankanın yeteri kadar kurumsal olmadığını anlatmıştı.

Büyük bir şirkete girip, uzmanlaşmak isterseniz, uzmanlaşacağınız konuyu iyi seçmelisiniz. Yoksa bu uzmanlaşma size çok pahalıya mal olabilir. Körelip, gidersiniz. Şimdi gençlerin önünde istediklerinden çok daha uzun bir çalışma hayatı var. O nedenle kariyerinizi bir proje gibi ele almalısınız. Amaçlarınızı, eğitiminizi, değişen koşullarla değiştirmek zorunda olduğunuz şeyleri mantığınızı ön planda tutarak değerlendirmelisiniz. Kaynaklarınız (deneyiminiz, eğitiminiz) neler? Seçtiğiniz dalda ileride neler yapabilirsiniz? Eğitmenlik veya danışmanlığa kayabileceğiniz bir konunuz var mı? Seçtiğiniz dala 15 yıl harcamış kişiler şu anda ne yapıyorlar? Bu dalda rekabet bugün ne durumda, 15 yıl sonra ne durumda olabilir? Yaptığınız iş "outsource" edilebilir (dış kaynak kullanımı) veya "off-shore" yaptırılabilir (başka bir memlekette) bir iş midir? Uzun vadeli düşünmelisiniz.

Öte yandan büyük bir şirkette çalışmanın avantajları da vardır. Örneğin, bazen başka konularda fırsatlar çıkabilir. Proje Yönetimi konusunda birkaç yıl çalışmış biri Satış Bölümü'ne geçebilir ya da tam tersi olabilir.

Benim tavsiyem her çalıştığınız konuda maksimum deneyimi elde etmeye çalışmak, iyi bir çalışan olarak repütasyon edinmek ve uzun vadeli düşünmektir. Kriz ortamında yeni bir iş bulmak elbette eskiye kıyasla daha zor olacaktır. Öte yandan, bazen yeniden yapılanma vs. gibi nedenlerle kriz ortamlarından fırsatların çıkması da mümkündür. Gerçek bir profesyonel özgeçmişi her zaman güncel ve gönderilmeye hazır olan, ve sıklıkla iş fırsatlarını araştıran kişidir.

Fedakarca çalışmak, saçını süpürge etmek, kendini şirkete adamış olmak gibi hamaset yapanlara çok gülerim. Günü geldiğinde ne yöneticiniz, ne de patronunuz gözünüzün yaşına bakmaz. Sonuçta eğer bir manav olsaydınız, mahalleye fedakarca hizmet etmek uğruna malları bedavaya dağıtır mıydınız? Dağıtırsanız iflas edersiniz. Bir çalışan olarak sizin de sattığınız bir mal yok ama zamanınız var, hayat enerjiniz var. Sonuçta sattığınız zaman ve efor karşılığında en iyi getiriyi sağlamalısınız. Size birşey katmayan, ailenizle geçirebileceğiniz zamandan acımasızca çalan, sağlığınızı bozan bir işe katlanmamalı, kendinize alternatif yaratmaya çalışmalısınız. Eğer kansere çare aramıyorsanız ya da dünya barışı için çabalamıyorsanız yani çalışmanızın ulvi ve insanlığa katkı yapacak bir amacı yoksa, saçınızı süpürge etmenize de gerek yoktur.

15 Nisan 2009 Çarşamba

Yeni Mezun Olacaklara...

Eski yazılardan bu ikisi yeni mezun olup da iş hayatına atılacaklara faydalı olur diye düşündüm.

Buyrunuz:

Yeni Mezun Bir Çalışan Olsaydım 1

Yeni Mezun Bir Çalışan Olsaydım 2

14 Nisan 2009 Salı

İş Hayatına Yeni Atılacaklara - II -

Üniversiteden mezun oldunuz ve bir iş buldunuz. Zaman içinde bölümünüzdeki iş arkadaşlarınızı ve yöneticinizi tanımaya başlayacaksınız. Temel olarak bölümünüzde şu tiplerin bir kombinasyonuna rastlarsınız:

1. Kifayetsiz Muhteris (Genç arkadaşlar için yetersiz ama hırslı kişi diye çevirelim)
2. İyiniyetli ve Çalışkan
3. Saf ve Ezik
4. Hırslı ve Zeki

Kifayetsiz Muhteris'ten uzak durun. Bunların sürekli şikayet etmeleri ve herşeyi eleştirmeleri bulaşıcı ve sinir bozucudur. Patronun Yalakası (ifade için özür dilerim) genellikle bunlardan çıkar. Bu tipler genellikle kendilerine yandaş ararlar ve yapışkandırlar. Vebadan kaçar gibi bunlardan kaçın. Benim açıdan en gıcık çalışan tipi daha evvel anlattığım gibi budur.

Hırslı ve Zeki olanın sizi kullanmaya kalkması çok muhtemeldir. Bu kişiye karşı temkinli olmakta fayda vardır. Özellikle sizin kendisiyle rekabet edebileceğinizi hissederse, sizi yakınında ve kontrol altında tutmaya çalışacaktır. Sizinle yakın dost gibi algılansa da farklı ortamlarda kendinin üstünlüğüne vurgu yapmaya özen gösterecektir.

Diğer iki tip ise size işi öğretmeye de, iyi iş arkadaşı olmaya da uygundurlar.

Bölümünüzde kıyasıya bir rekabet yaşanıyorsa ve yöneticiniz de bunu körüklüyorsa, akıntıya kapılmadan öğrenebileceğinizin azamisini öğrenmeye bakın. Böyle bir yerde yükselmeye, terfi etmeye çalışmak beyhudedir. Edindiğiniz tecrübeyi başka bir bölüm ya da şirkette kullanabilirsiniz. Akıllı bir yönetici rekabeti değil takımdaşlığı destekler. Uyumlu ve iyi bir takım kurmak ve onlarla çalışmak kendi başarısının garantisidir. Fakat, tüm yöneticiler bu yolu seçmezler; bu da onların kompleksleri ve zaafları ile ilgilidir.

Şimdiki gençlerin en büyük sorunu rekabet olayına fazla erken girmeye kalkmalarıdır. Biz (ben ve birkaç yönetici arkadaşım) buna "Süratle Genel Müdür Olma Sendromu" deriz. Çok iyi bir okuldan çok iyi bir derece ile mezun olmanız temel olarak hiçbirşey ifade etmez. Önemli olan şirkete değer katmanızdır. Bu da ancak çalışmak ve verilen işi hakkıyla ve düzgün yapmakla mümkündür. Öncelikle iyi bir takım oyuncusu olduğunuzu kanıtlamalısınız. Yeni mezun gençlerden bazılarının önemli sorunlarından biri de kendilerini çok zeki bulmalarıdır. Bu konuda hayal kırıklığına uğramaları kaçınılmaz.

Üstelik 60-65 yaşından evvel emekli olamayacağınızı biliyorsunuz. 30 yaşında Genel Müdür Yardımcısı oldunuz diyelim, sonraki 35 yıl ne yapacaksınız? Yukarı çıktıkça, seçenekler azalacak ve kendinizi tuzağa düşmüş hissedeceksiniz, iş ve özel hayat dengeniz de şaşacak. Bunları da düşünerek hareket etmenizi öneririm.

İş hayatınızın ilk 2-3 senesinde rekabet ile hiç işiniz olmamalı. Ancak çalıştığınız şirkette iyi, nazik ve çalışkan birisi olduğunuza dair bir repütasyon edinmelisiniz.

Diyelim ki, işe başladığınız bölümde büyük bir çekişme ve huzursuzluk yaşanıyor. İnsanlar kamplara ayrılmış ve birbirlerinden hoşlanmadıklarını açıkça belli ediyorlar. Bu durumda hangi tarafı tutacaksınız? Yanıt basit: Hiçbirini... Çaylak olmanın avantajını kullanıp, herkese eşit mesafede durmalısınız. Dedikodu çarkına asla kapılmayın. Zaman içinde bölümdeki sağlam kişilikleri ayırıp, onlarla yakınlaşırsınız elbet ama en başta muhakkak nötr kalın. Unutmayın yegane hedefiniz bölümde yapılan tüm işleri hakkıyla öğrenmek. İnsanlar sizi taraf olmaya zorlayabilir. Bu tür bir durumda kalırsanız, bu durumdan hoşlanmadığınızı açıkça ifade edin ve eğer fikrinizi muhakkak söylemeniz gerekiyorsa duygusal davranmayın, objektif olun. Birileri bozulsa da doğrudan yana olmak her zaman iyidir.

İşyerindeki sosyal ortamınız sadece çalıştığınız bölüm ile sınırlı değildir. Girişken olun ve diğer bölümlerle de iyi ilişkiler kurmaya ve arkadaş edinmeye bakın. Huzursuz bir bölümde taraf seçmek zorunda kalmaktansa, başka bölümlerden arkadaşlar edinip, onlarla sosyalleşmekte fayda vardır. Hem iş hayatınız ille de başladığınız bölümde sürecek değil. Etrafta çeşitli fırsatlar olabilir ve siz iş ortamında ne kadar çok arkadaş edinirseniz, o kadar bu fırsatlardan haberdar olabilirsiniz. Üstelik işin bütününü anlamak, şirketin iş yapış şeklini kavramak sizin lehinizedir.