16 Mayıs 2009 Cumartesi

Okuyuculara Teşekkür

Genellikle yorum bırakan ya da mail atan az sayıda okuyucum var. Onlara ve sessiz okuyucuların tümüne çok teşekkür ederim. Bu blogu devam ettirebilmemin en büyük sebebi okunduğunu bilmek.

Bir okuyucum "keşke teşekkür etmekten fazlasını yapabilsek" demiş. Blogumu sevdiklerinizle paylaşmanız ve de kendi fikirlerinizi yorumlarda daha sık paylaşmanız benim için yeterli.

Herkese iyi bir hafta sonu diliyorum. Hava çok ısındı birden, sık sık su içmeyi unutmayın, sağlıklı kalın...

15 Mayıs 2009 Cuma

41 Tutumluluk İpucu

1. En fazla kullandığınız ampulleri enerji tasarruflu CFL ampullerle değiştirin.
2. Bulaşık ve çamaşır makinenizi tam dolmadan çalıştırmayın.
3. Tıraş olurken, diş fırçalarken, duşta sabunlanırken suyu sürekli akıtmayın.
4. Boş zamanınızda yürüyüşe çıkmak isterseniz bunu açık havada, parklarda bahçelerde, deniz kıyısında yapın, AVM’ler gezinti için uygun yerler değildir.
5. Giysi satın alırken evdeki gardrobunuzdaki renklerle uyumlu alım yapmaya özen gösterin.
6. Makarna haşladığınız suyla ve uygun yemek artıkları ile çorba yapın.
7. Bayat ekmekleri atmayın, mutlaka değerlendirin. Tutumlu Ol blogunda zamanında şöyle bir yazı çıkmıştı. Hiçbir şey yapamıyorsanız ekmek kırıntılarını kuşlara verin.
8. Alışveriş ederken mutlaka fiyat mukayesesi yapın.
9. Yemeklerde daha bol sebze, daha az et kullanın.
10. Meyve sebzeyi mevsiminde alın, turfandayken ya da mevsimi dışında tüketmeyin.
11. Diş macununu reklamlarda gösterildiği kadar değil mercimek kadar kullanın. (Diş doktorum özellikle öyle tavsiye etti).
12. Diş fırçanızın ultra-galaktik özellikleri olması gerekmez. Ucuz, yumuşak fırçalarla dişetlerini dişlerin üstüne itmek ister gibi hareketlerle dişinizi fırçalayın ve mutlaka diş ipi kullanın. (Bu da Diş Doktorumun tavsiyesi).
13. Şampuanların üstünde yazan, “köpürtün, durulayın, tekrarlayın” talimatına uymayın. Güzelce bir kez saçı şampuanlamak yeterli olur.
14. Her gün öğle yemeğini dışarıda yemeyin en az haftada iki kez evden yemek götürmeyi deneyin.
15. İşyerinde masanızın çekmecesinde uygun atıştırmalıklar bulundurun.
16. Bütçe yapın ve buna uyun.
17. Her harcamanızı kaydedin ve ay sonunda ya da 15 günde bir bunları inceleyerek alışveriş davranışlarınızı anlamaya çalışın.
18. Kağıt ürünleri, deterjanlar, şampuanlar gibi şeyler için maksimum ayda bir kez toplu alışveriş yapın. Et, meyve ve sebze için de haftada bir defadan daha fazla markete gitmeyin.
19. Markete giderken mutlaka listeniz olsun. Buzdolabının kapağına tutturacağınız bir kağıda eksilenleri yazarsanız, market listeniz hazırlanmış olur.
20. Yiyeceklerin son kullanma tarihlerine dikkat ederek, uygun zamanlarda tüketin. Tarihi geçtiği için hiçbir şeyi çöpe atmayın.
21. Sebze yıkamak için kullandığınız suyu bir kaba aktarıp, evdeki ya da balkondaki bitkilerinizi bununla sulayın.
22. Duşlarınızı kısa kesin. Uzun uzun suyun altında kalmaktan ben de hoşlanırım ama…
23. Telefonda gereksiz sohbetlerden kaçının. Aynı şehirde oturduğunuz dostlarınızla telefonda görüşmek yerine yüz yüze sohbet etmek için imkan yaratın.
24. Ufak tefek tamirat işlerini yapabilmek için beceri edinmeye çalışın. Düğme dikmek, etek bastırmak, ilik açmak, fermuar dikmek, matkap kullanmak, alçı çekmek, basit montaj işlerini yapmak gibi konularda becerilerinizi geliştirin.
25. Sabah kahvaltılarınızı evde yapmaya ya da evden götürmeye çalışın. Hem daha sağlıklı hem de daha ucuza kahvaltı etmiş olursunuz.
26. Marketlerdeki promosyonlara kanmayın. Paket içeriğini diğer promosyonsuz ürünlerle mukayese edin.
27. Deterjan teknolojisi o kadar gelişti ki, kullanacağınız ucuz (açıkta satılan menşei belli olmayanlar hariç) ürünler de aynı işi görecektir. Örneğin ben marketin kendi ürünü olan çok ucuz bir deterjan ve yine marketin kendi markasıyla sattığı bebe deterjanından aldım. Paspas, kilim, temizlik bezleri gibi şeyleri en ucuz deterjanla, tenime giydiğim eşyaları ise bebe deterjanıyla yıkıyorum. Kıymetli siyah ve renkli giysiler için aldığım sıvı deterjanlar da çok uzun süre dayanıyor.
28. Kola, gazoz gibi şeylerin tüketimini azaltın. Bunları her gün tüketmeyin, bol bol su için. Sağlığınız için de en yararlısı bu. Bir taşla iki kuş!
29. Fırını yaktığınızda birden fazla şey pişirmeye gayret edin. Isıyı boşa vermeyin.
30. Kombili bir evde oturuyorsanız, pencere ve kapılarınızın yalıtımına dikkat edin, gereksiz kaçakları önleyin. Kışın evde çorap, eşofman, kalın bir kazak giyerek ısıyı birkaç derece azaltabilirsiniz.
31. Merkezi ısıtılan bir apartmanda oturuyorsanız, komşularınızı yatlım konusunda dikkatli olmaya ikna edin. Hatta yalıtım malzemesini topluca alıp bölüşerek tasarruf edin. Komşuları evde biraz kalınca giyinmeye ikna edin. (Ben bunu yapamadığım için hem kışın evde şortla gezmek durumunda kalıyorum hem de eşek yüküyle doğalgaz parası veriyorum).
32. Komşularınız ya da yakın arkadaşlarınızla belli ürünleri toptan alıp bölüşmeyi düşünebilirsiniz. Özellikle kalabalık aileler un, kuru gıdalar, tuvalet kağıdı vs. gibi malzemeleri çok tükettikleri için buradan tasarruf edebilirler.
33. Bekarsanız, üşenmeyin birkaç basit yemeği pişirmeyi öğrenin.
34. Bir şey alırken birden fazla işe hizmet edecek olup olmadığını düşünün. Sarımsak ezeceği, muz askısı (maalesef budala günlerimden kalma bir tane bende var), yumurta beyazını sarısından ayırma zamazingosu tarzı şeylere para vermeyin.
35. Bir şeye ihtiyacınız olduğunu düşündüğünüzde yaratıcı olup bunu evdeki malzemelerden (kalemlik yerine bir bardak ya da kupa, hazır hurç yerine eski çarşaflardan yapacağınız bir bohça, hazır banyo lifi yerine artık yünlerden öreceğiniz bir lif vs.) sağlamaya çalışın. Olmuyorsa, bunun gerçek bir ihtiyaç olup olmadığını düşünmek için kendinize zaman tanıyın.
36. Çeşit çeşit temizlik malzemesine para vermeyin. Sirke, karbonat çözümü size göre değilse bile bir çeşit yüzey temizleyici, elde bulaşık deterjanı ve çamaşır suyu evinizi temizlemek için yeterli olur. Benim evimde lavabolar, küvet ve pimapenler için amonyaklı bir yüzey temizleyici, yerleri ve halıları silmek için elde yıkamaya yönelik ucuz bir bulaşık deterjanı ve tuvalete dökmek için de marketin ucuz çamaşır suyu kullanılır. Ne yer silmek için, ne de cam silmek için ayrı bir tür fısfıs almıyorum.
37. Kışın özellikle teninize giymediğiniz eşyaları hemen çamaşıra atmak yerine havalandırın ve tekrar giyin. Eğer yeteri kadar temiz biriyseniz, giysileriniz de fazla kirlenmez.
38. Eskiyen havlularınızdan temizlik bezi yapabilir ya da bunları tutacak bezleri için dolgu malzemesi olarak kullanabilirsiniz.
39. Domatesin bol ve ucuz olduğu dönemlerde, domates sosu yapıp, kış için buzluğa atın.
40. Haftada bir kez basit ve ucuz bir yemek yapın (makarna ve salata mesela).
41. Ayakkabılarınızı mümkünse iki gün üst üste giymeyin ve çıkarınca tozunu silip, kalıba koyun. Böylece ömürlerini uzatmış olursunuz.

14 Mayıs 2009 Perşembe

The Simple Dollar'dan Bir Kitap Özeti: Your Money or Your Life

I would like to thank Trent Hamm, the owner of The Simple Dollar for the following book review. He was kind enough to let me translate his review and publish it here.

Bu kitap özeti için The Simple Dollar’ın sahibi Trent Hamm’e teşekkür etmek istiyorum. Özetini tercüme etmemi ve burada paylaşmamı nezaketle kabul etti.

NOT: Tercüman olmadığımı ve anlama sadık kalmaya gayret ettiğimi belirtmek isterim. Bu çeviri eminim çok daha iyi yapılabilirdi.

“Your Money or Your Life yerel kitapçınızda bulabileceğiniz tipik bireysel finans kitaplarından çok farklı bir kitap. Öncelikle, kitapta bireysel zenginliğinizi artırmakla ilgili çok az net bilgi var. Milyoner olmak üstüne yazılmış kitaplar arasında bu oldukça farklı bir yaklaşım.

Pekiyi Your Money or Your Life ne öneriyor? Kitap zengin olmaya odaklanmak yerine, kişinin hayatındaki temel değerlere yakından bakıyor ve hayatı ve parayı bu değerlerle paralelleştiriyor. Buradaki fikir birçok kişinin hayatındaki parasal sorunların esasında hayatlarında net bir yön olmayışından kaynaklanması: insanlar sadece para kazanmak için çalışıyorlar, yaptıklarını çok sevdikleri için değil.

Kitap hayatınızdaki bu gerçeği ortaya koymak için sayısız alışılmadık yönteme başvuruyor. Kitabın önemli bir kısmı değerlerinizi tariflemeye ve bunları gerçek finansal perspektife oturtmaya adanmış, hatta konuyu işinizi bırakmanız gerektiğine kadar götürüyor. Hızlı bir şekilde zengin olma fikri karşısında aforozluk bir yaklaşım ama yine de çok aydınlatıcı.

Kitabın gerçek amacı parayı yönetme biçiminizi değil, parayla olan ilişkinizi yeniden düzenlemek. Biraz “New Age” vari görünebilir, çünkü öyle. Kitap birçok kişi için tam zamanlı çalışmanın en iyi hayat biçimi olmadığını vurguluyor ve herkesin kendisi için en iyi hayat tarzı olarak tanımladığı şeyi aramasını, başkalarının beklenti ya da talepleri doğrultusunda bir hayat yaşamamasını çekinmesizce vurguluyor.

Kitapta pek çok kısa hikaye ile birlikte bir sürü de detay var. Bireysel Finans kitabı olarak uzunca bir kitap ve genel yaklaşımını benimsemeseniz de birçok düşündürücü hususu kapsıyor.

Your Money Or Your Life

Plan paraya bakış açınızı değiştirebilecek bir seri psikolojik balyozla açılıyor. Aşamalar nispeten alışılmadık ama genellikle paranın sizin inandığınız değerini değil de sizin hayatınızdaki gerçek değerini günışığına çıkartıyor.

1. Aşama

Your Money or Your Life daha açılışta ilginç bir yön alıyor. İlk adım kazandığınız tüm parayı kuruş kuruş hesaplayarak geçmişinizle barışmanıza odaklanıyor. Evet, daha ufacıkken çim biçerek para kazandığınız günlere döndürüyor. Kazandığınız tüm parayı bir araya toplatıp, sahip olduğunuz her şeyin değerini borçlarınız hariç ortaya çıkarttırıyor. Sonuç genellikle şaşkınlık verici oluyor ve para ile ilişkiniz konusunda pek çok gerçeği ortaya döküyor.

2. Aşama

Hesaplamayı yapıp da gelirinizin ne kadarını çarçur ettiğinizi açığa çıkartınca (genellikle %100… bir düşünün!), ikinci adım sizi gerçek saat ücretinizi hesaplamaya yöneltiyor. Temel olarak saat ücretinizi alıp, belli bir sürede (bir hafta mesela) ne kadar kazandığınızı hesaplayın. Daha sonra işe gidişte ve diğer işle ilgili aktivitelerde ne kadar zaman harcadığınızı hesaplayın ve arabanızın aşınma payı, dışarıda yenen öğle yemeği ve işle ilgili eğlenceye ayrılan para gibi bu ekstralar için ne kadar para harcadığınızı hesaplayın ve ilk rakamdan çıkartın. Sonuç genellikle şaşırtıcı ölçüde düşük bir saat ücreti oluyor ve elde ettiğiniz gelir gerçekte sadece bu.

3. Aşama

Bu aşama için en azından başlangıçta biraz daha geleneksel denebilir : Tüm gelirinizi ve para harcadığınız her şeyi kaydediyorsunuz.. Your Money or Your Life Kitabı bunu bir rutin haline getirmek için aylar boyunca yapmanızı önerse de ilave bir adım sayesinde birinci ayda bile çoğunlukla birçok gerçek ortaya çıkıyor. Tüm harcamalarınızı listeleyerek, 2. adım’da hesapladığınız “gerçek” saat ücretinizi kullanarak bu harcamalar için ne kadar çalışmanız gerektiğini hesaplıyorsunuz.
Kendimden örnek verecek olursam: Oldukça iyi kazandığımı düşünmeme rağmen gerçek saat ücretimi hesapladığımda sadece saatte 7 dolar olduğunu gördüm. Bu tür bir para için yolun karşısındaki benzin istasyonunda da çalışabilirdim! Bu ücreti bazı rutin harcamalarıma uygulamaya başladığımda bazı şeyleri elde etmek için harcadığım zaman korkutucu bir hal aldı. Yeni laptopuma sahip olmanın bedeli asgari 200 saat çalışmaktı ki, elektrik ve internet masraflarını saymıyorum bile.

4. Aşama

Bu adım esasında hayatınızdaki masrafları değerlendirmeniz için yeni bir filtre: 2. Aşamada Hesapladığınız Hayatınızın Gerçek Maliyeti (harcadığınız extra sürelerin ilave edilmiş olduğu saat ücretiniz eksi ilave masraflar).
Hayatınızdaki her harcama için kendinize şu soruları sorun:
Buna harcadığım hayat enerjisi karşılığında gerçekten bir tatmin ve değer elde edebiliyor muyum?
Hayat Enerjimi bu şekilde kullanmam değerlerim ve hedeflerimle örtüşüyor mu?
Eğer çalışmasaydım bu masraf nasıl değişirdi?
Şaşırtıcı sonuç hayatınızdaki zaman ve para harcamalarınızın para kazanmayı sürdürmeniz için birer araç olduğu gerçeği. Bu masraflar sizin için gerçekten önemli olanı ortaya koymuyorlar.

5. Aşama

Bu aşamada gereken gelir ve masraflarınızı mukayese eden bir şema yapmanız. Bunu bir sayfa grafik kağıdı ya da Excel ile yapabilirsiniz ama esasında yapmanız gereken ay boyunca kuruş kuruş gelirinizi ve harcamalarınızı kayıt altına almanız. Bir kez bunu yaptınız mı hedefiniz bu iki çizginin arasını olabildiğince açmak. Bunu nasıl yapacaksınız?

6. Aşama

Bu aşama harcamalarınızı minimize etmek ve zamanınızın değerini maksimize etmeye odaklanıyor. Basitçe, tutumlu yaşamanız gerek demek. Kitabın oldukça uzun bu bölümü hayatınıza ilave edebileceğiniz basit tutumlu yaşam önerilerini listeleyen çok güzel bir bölüm. Bu bölüm muhtemelen borcunuzu azaltmanıza ve tutumlu yaşamanıza odaklanması açısından diğer bireysel finans kitaplarına en çok benzeyen bölüm.

7. Aşama

Bu aşama temel olarak işinizi ciddi bir şekilde yeniden değerlendirmenizi ve eğer değerlerinizle örtüşmüyorsa bırakmanızı öneriyor. Bu bölümün tamamı daha evvelki bölümlere dayanarak çok iyi bir argüman ortaya koysa da birçok kişi için bu adım çok korkutucu. Kitap esasen yeni bir hayata sıçrama yapabilmek için hazırlanırken mevcut işinizi bir çeşit “yedek tekerlek” gibi kullanmanızı da teşvik ediyor ama hedefiniz zamanınızı hem kişisel hem de profesyonel olarak tatmin olmak için harcamak olmalı.

8. Aşama

Bu aşamada yapmanız gereken başa baş noktasını bulmak yani yatırım gelirlerinizin yaşam masraflarınızı karşılayabileceği noktayı bulmak. Sizin için öncelikli şeyleri bir kere belirlediğinizde ve yaşam masraflarınız gelirinizden düşük olduğunda, kalan parayı yatırıma yönelterek yatırım gelirinizi maksimize etmeye ve tutumlu yaşamaya devam etmelisiniz. Yatırım geliriniz hayatınızdaki harcamalarınızı karşılamaya başladığında hayatınızda ne yapmak istiyorsanız onu yapabilirsiniz. Bu nokta erişmeyi zorlukla hayal edebildiğim bir nokta. Bu aşamada birkaç gönüllü proje yapabilen, evde oturan ve ufak bir ilave gelir (yatırımlarım değerlenmeye devam ederken bir kısım hatta çoğu masraflarımı karşılayan) için blog yazan bir baba olmak beni çok mutlu eder.

9. Aşama

Son adım yatırımlarınızın harcamaları çıkarttıktan sonra bile artmaya devam ettiği nokta. Artık daha rahat para harcayabilirsiniz ama dikkatli olmak kaydıyla. Kitap toplam paranızı üçe ayırmanızı öneriyor: Ana para (yatırıma yönlendirdiğiniz meblağ), yastık ya da tampon (bir tasarruf hesabında 6 aylık giderlerinizi karşılayacak para) ve “cache” (nakit fazla). Yastık ya da tampon yatırımlardan gelen gelirle sabit bir seviyede kalmalı ve nakit fazlanız da hayallerinizi gerçekleştirmek için harcayabileceğiniz para: kar amacı gütmeyen bir organizasyon ya da kendi işinizi kurmak, yardım derneklerine vermek ya da daha büyük hayaller için yatırıma devam etmek. Bu noktada hayat sizin.

Kitabı Al ya da Alma

Daha Önsöz’de yazarların kendinize sormanızı istediği sorular var:
- Yeteri kadar paranız var mı?
- Ailenizle ve dostlarınızla yeteri kadar zaman geçiriyor musunuz?
- İşinizden eve hayat dolu bir şekilde mi geliyorsunuz?
- Değeceğini düşündüğünüz aktivitelere katılacak vaktiniz var mı?
- İşten çıkarılsanız bunu bir fırsat olarak görür müydünüz?
- Dünyaya yaptığınız katkıdan memnun musunuz?
- Parayla barışık mısınız?
- İşiniz değerlerinizi yansıtıyor mu?
- 6 ay geçinmenizi sağlayacak kadar tasarrufunuz var mı?
- Hayatınız bir bütün mü? Tüm parçalar-işiniz, masraflarınız, ilşkileriniz, değerleriniz- birbiriyle uyumlu mu?

Eğer bu listeyi okuyup da içinizden birçok defa “hayır” dediyseniz bu kitabı alın. Daha fazla kazanmak için paranızla ne yapmanız gerektiğine rehberlik etmekten çok, bu kitap hayatınızı daha anlamlı hale getirmek için paranızla ne yapacağınıza odaklanıyor ve bunu çok iyi bir şekilde yapıyor. Bu kitabı parayla suçluluk dolu bir ilişkisi olup da bunu gerçekten düzeltmek isteyenlere özellikle öneririm.

Bu kitabın bir yatırım rehberi olmadığını özellikle belirtmek isterim. Eğer amacınız yatırım önerileri almak ya da paranızı maksimize edecek metodlar bulmaksa, bu kitabı almayın.

Kitapta bir hayli “kendinizle iletişime geçin” tarzı New Age stili duygusallık olsa da finansla olan ilişkisi bu bakış açısına güçlü bir değer kazandırıyor. Bu stil bazı okurları uzaklaştırsa da, kitap piyasadaki diğer kişisel finans kitaplarından tam da bu stil nedeniyle farklılaşıyor.

Ben kitabı çok beğendim. Esasında hayatımı değiştirdi. Sizin de beğeneceğinizi umuyorum".

13 Mayıs 2009 Çarşamba

Kocam Bana Baksın! - The End

Çalışma hayatından ürküp, evlenip, evde oturmaya niyetlenen kızkardeşin hikayesinin son bölümüne geldik.

Kadın ya da erkek, bir insanın başka bir insanın parasına muhtaç olması benim anlayabileceğim birşey değil. Üniversite mezunu, meslek sahibi genç bir kadın, sabah eşini işe gönderirken nasıl para ister? Eşi paranın hesabını sorar mı? Kadın paranın hesabını nasıl verir? Eşi parayı bir güç aracı olarak kullanır mı? Her evlilik mutlu bir şekilde sonsuza kadar sürer mi? Ben bunları düşünürüm.

Diyelim ki evlilik uzun sürmedi ve kadın kendi ayakları üstünde durmak mecburiyetinde kaldı. Çalışma hayatına hiç atılmamış birisinin iş ararken şansı ne kadar olur sizce? Akranları kariyerlerinde ilerlemişken, sıfırdan işe başlamak ne kadar kolay olabilir? Üstelik işverenler küçük çocuğu olan tek başına bir anneyi mi tercih eder, okuldan yeni mezun olan hevesli ve henüz ailevi sorumlulukları olmayan bir genci mi? Hayat hiç kolay değil. Hele adil, asla değil. En kötü olasılıkları düşünüp buna göre hareket etmek gerek.

Bana sorarsanız, eli iş tutan herkes ama herkes, çalışmalı ve kazanabildiği ölçüde parayı kazanmalı, tasarruf etmeli, ilerisi için, olabilecek zor zamanlar için ve en önemlisi finansal olarak özgür olabilmek için para biriktirmeli. Eşlerin ikisi de çalışıyorsa ve harcamaları ortak yapıyorlarsa bile her birinin kendine ait bir hesabı ve tasarrufu mutlaka olmalı bana göre. Sonuçta herkesin kendine gore bir hobisi, yardım etmek istediği bir kuruluş ya da kendini geliştirmek için gitmek istediği bir kurs olabilir.

Değerli okurumun çok iyi bir okuldan mezun olacak olan kızkardeşi umarım doğru yolu bulur ve hem iş yaşamında hem de evlilik yaşamında çok mutlu olur.

Not: Daha evvel de “Your Money or Your Life” isimli kitabı okuduğumdan bahsetmiştim. Bu kitabı kendi blogunda özetleyen The Simple Dollar blogunun sahibi Trent Hamm'den özetini tercüme edip yayınlamak için izin aldım. Yarın bu çeviriyi okuyabileceksiniz. Kitapta “Finansal Bağımsızlık” diye bir kavramdan bahsediliyor. Çok akıl çelici...

12 Mayıs 2009 Salı

Kocam Bana Baksın! (2)

Üniversiteyi bitirdikten sonra evde oturmayı planlayan kızkardeş hikayemize devam ediyoruz. Öncelikle okurumun kızkardeşi konusunda duyarlı ve endişeli olmasını çok takdir ettiğimi belirtmem gerek. Bu duyarlı arkadaşımızın kızkardeşi de muhakkak geçici bir endişe yaşadığı için evlenmek gibi bir çözüm(süzlük) düşünmüştür.

Neyse, ülkemizde ne kadar az kadın üniversiteye gitme imkanına kavuşuyor biliyor musunuz? Google’da 10 saniyelik bir aramada karşıma şu haber çıktı: Buna göre: “.... Türkiye’de 4 kadından biri okuma yazma bilmiyor. Kadınların sadece yüzde 3.9’u üniversite mezunu.”

Popülasyonun %3,9’undan biri olma şansını yakalamış olan her kadının okul sonrası çalışması ve ekonomiye katkıda bulunması vicdani açıdan kesinlikle şart. Evde oturup, koca parası ile yaşamayı planlayan bir kadının üniversiteye giderek, başka birisinin üniversiteye gitme hakkını yemesini sindirmek benim açımdan güç. Üstelik bu kadınlar sadece çalışmakla kalmamalı, başka kız çocuklarının okuması için de destek olmalı. Ülkemizin geri gitmemesi, modern ve aydınlık bir ülke olabilmesi ancak kadınların eğitime ve iş hayatına ulaşmasıyla mümkün olabilir.

Üniversite eğitiminin önemli bir kısmı vergi verenler tarafından finanse ediliyor. Bu eğitimi tamamlayanların da çalışıp, vergi veren durumuna gelmesi ve bir anlamda topluma olan borcunun bir kısmını bu şekilde ödemesi gerekir diye düşünüyorum. Haksız mıyım?

YARIN: Bireysel Finans bakış açısı

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Tutumlu insan aynı zamanda stokçudur

Eğer son tuvalet kağıdı rulosunu kullanmaya başladığınızda markete gidip tuvalet kağıdı almaya kalkarsanız büyük olasılıkla gereğinden fazla ödersiniz. Fiyat defteri tutun demiştim değil mi? Eğer her zaman aldığınız ürünlerin fiyatlarını bilirseniz iyi bir kampanya yakaladığınızda bunu hemen değerlendirebilirsiniz.

Bugün markete girdiğimde 32 ruloluk iyi bir marka tuvalet kağıdının 12.95 TL ve en pahalı markanın yarım kesikli kağıt havlusunun 12'lik paketinin 8.95 TL olduğunu görünce yine dayanamadım ve stokları artırmış oldum. Yarım kesikli mutfak havlusu çok ekonomik oluyor ve uzun dayanıyor. Büyük ihtimalle evdekilerle beraber düşününce 1 yıl falan kağıt havlu almama gerek kalmayacak. Tuvalet kağıdı stoğu da Ağustos sonuna kadar dayanır sanırım. Gerçek bir "tightwad" olsaydım mutlaka tüketim sürelerini hesaplardım ama o kadarı beni aşıyor.

Bazı ürünlerin belli periyodlarla kampanyasının yapıldığını fark ettim. Örneğin hindi göğsü zaman zaman iki paket birarada satılıyor. Ben de bu dönemlerde son kullanma tarihlerine dikkat ederek, hindi göğsü alıyorum. Sabah kahvaltılarında bazen sandviç yediğim için hindi göğsünü kullanmayı seviyorum. Hem havalar da çok güzelleşti. Deniz kenarında uzun yürüyüşlere çıkarken de evden hazırladığınız sağlıklı atıştırmalıkları yanınıza alırsanız, açık havanın keyfini mini bir piknikle artırabilirsiniz. Elinizin altında hafif sandviçler yapabilecek malzemeniz olsun.

Kocam bana baksın! (1)

Başlığa bakıp evlendiğimi sanmayın, hele bu yaştan sonra evlilikle hiç işim olmaz. Ayrıca umarım hayatımı kimseye muhtaç olmadan tamamlarım. Ne biri bana muhtaç olsun, ne ben başkasına! Amin!

Geçenlerde bir okurum kızkardeşi hakkında endişelendiği için bana bir e-mail göndermiş. Özetle çok iyi bir okulun Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun olmak üzere olan kızkardeşinin mevcut kriz ortamından etkilendiğini ve mezuniyetten sonra çalışmak yerine evlenmeye niyetlendiğini anlatmış. Okurum babasının etkin bir çevresi olduğunu ve kızkardeşine iş bulmasında yardımcı olabileceğini ve evlenmeye niyetlenen kardeşinin henüz bir erkek arkadaşı ya da sevgilisi olmadığını (ben olsam bundan o kadar emin olmazdım) belirtmiş. Benden tavsiye istemiş.

Aslında bu sorun birkaç yazıya malzeme olacak bir konu. Öncelikle okurumun sorularından başlayayım sonra kendi açımdan işin etik ve bireysel finans boyutlarını irdeleyeyim:

1. Okurum kardeşinin yüksek lisans yapmasının şart olduğunu düşünüyor. Ben de buna katılıyorum zira kızkardeşi bir şirkette ya da kurumda çalışmayı gerçekten arzu etmezse, akademisyen olmaya yönelebilir. Üstelik krizin etkileri daha sürecek. Uzun süre iş aramakla vakit kaybetmek yerine sıcağı sıcağına yüksek lisans yapmasında fayda var. Her durumda kızkardeşin çalışması gerektiğine inanıyorum. Kendi nedenlerimi sonraki yazılarda açıklayacağım.

2. Okurum Uluslararası İlişkiler mezunu biri çalışmaya başladığında ondan beklenen işler nelerdir diye sormuş zira kızkardeşinin iş hayatı konusunda bilgili olmadığı için tedirginlik duyduğunu düşünüyor. Seçeceği kuruma ya da şirkete bağlı olarak kendisinden beklenen işler çok çeşitli olabilir. Doğrusu bu meslek hakkında pek fazla fikrim yok. Okuyucular arasında bu konuda yorum yapabilecek olan varsa, lütfen yorum yazsın. Ancak, birkaç tahmin yürütecek olursam: Dışişleri Bakanlığı sınavla Uluslararası İlişkiler mezunlarını işe alıyor. Dışişleri Bakanlığı web sitesinden orada yapılan işler hakkında bilgi edinilebilir. Benim bu bölümden mezun bir arkadaşım tanınmış bir gazeteci/televizyoncu oldu, bir diğeri ise büyükelçi.

Okurumun kardeşi eski mezunlarla irtibat kurup, ne tür işler yaptıklarını öğrenebilir. Eminim eski mezunlarla irtibatta olan hocalar vardır ve böyle bir konuda kendisine yardımcı olabilirler.

Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler, UNICEF gibi organizasyonlarda da iş imkanı olabilir.

Okurumun kızkardeşi çokuluslu bir şirkete girebilirse, pek çok dalda gelişme fırsatı bulabilir. Satış, operasyon, satınalma, kontrat yönetimi gibi konular hemen ilk akla gelenler. İş hayatı hiç de çekinilecek birşey değildir. Sonuçta çalışıulan her kurum 0. km bir çalışanı eğitmek ve ondan sonra kendisinden iş beklemek durumundadır. Bana sorarsanız iş hayatı okuldan daha kolay. Yeter ki öğrenmeye hevesli, iyiniyetli ve çalışkan olun.

YARIN: Etik açıdan çalışmak neden şart?

10 Mayıs 2009 Pazar

Özgeçmişinizdeki Boşluklar ve Sık İş Değiştirmeler

Geçenlerde bir okuyucum sık iş değiştirmiş olduğundan ve bunu mülakatlarda anlatmaktan zorlandığından bahseden bir e-mail atmış. Benim de aynı sorundan muzdarip olduğumu anlattım ona ve bu konuda bir yazı yazmaya söz verdim.

20 yıllık iş hayatımda biri 7 diğeri 5,5 senelik iki uzun süren işim oldu. Bunların dışındakiler 7 ay ile 2 sene arası. Mülakatlarda bazen buna takılan kişiler olabiliyor elbet. Açıklama yaparken şunlara çok dikkat ediyorum:

1. Ayrıldığım işyerini ve beraber çalıştığım insanları asla kötülemiyorum.
2. Sağlık bahanesini kullanmıyorum.

Genelde eğer çok kısa çalıştığım bir yer sorgulanıyorsa, hatanın bende olduğunu ve yeteri kadar uygun bir iş olup olmadığını düşünmeden işi kabul ettiğimi ve sonradan mutlu olamadığımı söylüyorum. Bazen de benim verebileceğim, karşı tarafın da alabileceği birşey kalmadığı için, kendimi geliştirmek için farklı bir iş tercih ettiğimi belirtiyorum.

Bu konuda inandırıcı ve biraz da politik olmalısınız. Yalan söylemeyin ama gerçeği işinize geldiği şekilde anlatın. Ayrıca bu konuyu da uzatmamaya ve kapatmaya bakın. Mülakatlarda önemli olan sözkonusu iş ile sizin yetkinliklerinizin ne ölçüde paralel olduğunu saptamaya çalışmak ve bu konu üstüne yoğunlaşmaktır.