14 Mayıs 2010 Cuma

Meyvenizi mıncıklatmayın!

Birçok markette içim kalkıyor, kiraz, kayısı, çilek, erik gibi meyvelerden alamıyorum. Bugün de öyle oldu. Ankara'da anneme yakın ufak bir market zincirinin mağazasına girdim. Girişte çilekleri ve kirazları mıncıklayanlardan tiksindiğim için meyve alamadım. Şöyle aklı başında laftan anlayan tipte bir görevli aradım ama gördüklerimin hepsi "Bezgin Bekir" ayarı çekilmiş tipler olduğundan boşuna nefes tüketmedim. Eve gelince anneme o marketten alışveriş yapmamasını, en azından mıncıklanma ihtimali olan yiyeceklerden almamasını tembih ettim.

Neden pisiz biz? Hani Elhamdilüllah Müslümandık? Hani temizlik imandan gelirdi?

Otomobil camından gofret kağıdı, mendil, sigara atan, yere tüküren, inşaat döküntüsünü ilk bulduğu yere döken, çöp torbalarının ağzını adam gibi bağlamayan ve çöpçüleri adam yerine koymayanlara YUH olsun yani! İnsanı zorla sinirlendiriyorlar.

Yine bugün bir alışveriş merkezinde birşeyler atıştırırken yan masadaki genç çift dikkatimizi çekti. Burger King'ten standart tepside efendi gibi hepsi paketlenmiş olarak aldıkları yiyecekleri tüm masaya döke saça nasıl yediklerine ve o kadar pisliği arkada nasıl gönül rahatlğıyla bıraktıklarına şaştık kaldık. Ben tepsinin dışına birşey düşürsem mutlaka alır, peçeteyle kirlettiğim yeri silerim. Sonuçta oraları temizleyen asgari ücretle çalıştırılan insanlar. Zaten yaptıkları işin çekilir yanı yok, niye iyicene zora sokalım ki?

Niye pisiz biz? NİYE? Anlamak mümkün değil.

13 Mayıs 2010 Perşembe

Özel Hayata Saygı mı?

Bizim toplumumuzun en önemli hastalıklarından biri özel hayata meraktır. Paparazzi programlarından, dedikodu köşelerine, kahvehanelerde masum görünüşlü tavla oyunlarından, ev hanımlarının geleneksel "gün" toplantılarına, öğretmen odalarından, kahve molasındaki çalışanlara kadar her yerde "falanca ne yapmış, kim kiminle berabermiş vs." türü muhabbet döner.

Kimse kendi herzeleri açığa çıksın istemez ama başkalarınınkini bilmek ister. Ekonomi Türk blogu uzun zamandan beri yayında olan, içinde çok kaliteli yorum yazılarının yanısıra eğitici yazılar da barındıran bir blog olarak çekemediği okuru, son patlayan Deniz Baykal-Nesrin Baytok olayı sayesinde çekebilmiş. Yazıktır yahu! Görüntüler sahte mi değil mi bilmiyoruz. Kaldı ki Deniz Baykal ve Nesrin Baytok'un özel görüntülerini izlemeyi istemek nasıl bir merak ve haydi daha ileri gidelim, nasıl bir sapıklıktır? Başkalarının mahrem görüntülerine bu merak niye?

Anlayan varsa beri gelsin...

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Bir gezinin ardından...

Uzun zamandır annemle Antakya'daki mozaik müzesini görmek istiyorduk. Geçen pazar kalktık gittik. İlk etaptaki gözlemlerim:

- Daha egzotik, mesela daha Arap etkisinde bir yer beklemiştim ama diğer şehirlerimizden hiç farkı yok. Hatta birçok Anadolu kentinden daha modern.
- Sanıyorum tabela Antakya'da çok pahalı. Şehirde pek az tabela vardı. Bazen bir istikamette göremediğiniz tabelayı aksi istikametten gelirken görebiliyorsunuz. Bu da biraz tuhaf tabii.
- Samandağ tarafında deniz müthiş ama kasaba felaket bakımsız durumda. Plajda kimsecikler yok. Doğru düzgün tesis ve yazlıklar da yok. Herşey çok bakımsız. O denize yazık oluyor.
- Antakya yemekleri gerçekten çok güzel.
- Turistik hediyelik eşya çok kısıtlı. St. Pierre kilisesine gitmesek, hiçbirşey bulamayacaktık. Oysa o mozaikleri örnek alıp, neler yapılabilir.
- Çok sayıda tursit geliyor ama Antakya'lılar bundan çok fayda sağlamıyorlar. Turizm konusunda vizyoner insanlara ihtiyaçları var.

Güzel bir gezi oldu. Giderken yolu bölmüştük, dönüşte doğrudan gelelim dedik ama haydi Yumurtalık, haydi Isos (onu da bulamadık zaten tabelacılar sağolsun) derken 10 saat kadar araba kullandım. Şu an bu yazıyı ayaklarım havada yazıyorum.