Bugün akşam saatlerinde dolmuşa bindim. Doğal olarak ayakta yolcu filan derken gereksiz samimiyette bir sürü insan tıngır mıngır yoğun trafikte yol almaya başladık. Tam tepemde duran kadın ağzını hiç kapatmadan hırıltılı bir şekilde öksürerek iğrenç tükürüklerini ve kimbilir ne tür mikrop, virüs ve bakterilerini bendenizin yeni yıkanmış saçlarına püskürtünce ister istemez çok da kibar omayan bir tavırla kendisine tepki gösterdim. Utanmadı ve özür dilemedi. Yuh diyorum! Bu memlekette domuz gribi de olur, öküz gribi de...
Önümde oturan 20 yaşlarında saçlarını simsiyah boyamış bir kız da dolmuş yolculuğu boyunca asgari 32 dk. (bir noktadan sonra saat tuttum, 32 dakika kayıtlı süredir ondan öncesini bilemeyeceğim) sevgilisine cep telefonundan cilve yaptı. Gayet rahat ve yüksek sesle konuştuğu için biz tüm yolcular aşk hayatı hakkında bilgilendik ve kızın yaklaşık 200 sözcüğü aşmayan bir repertuvarla konusmasına şahit olduk. "Laf" kelimesini söylerken "a" sesini, "kalas" sözcüğündeki gibi söylediği için ve bu sözcüğü çok fazla kullandığı için bir ara kafayı takıp kaç kere "laf" dediğini de saymaya çalıştım ama 16'dan sonra sıkılıp takip edemedim. Muhtemelen maaşının tamamını cep telefonu şirketine veriyordur. Başarılarının devamını dilerim.
Motor ile karşı yakaya geçtim ve sonra da bir dolmuş ya da otobüs yolculuğu daha yapmaya cesaret edemedim. Bendeniz tutumlu T'Pol taksiye 30 TL verdim ve arabayla gitmediğim için de bin kez pişman oldum.
Tez zamanda bir ıssız adaya yerleşmek istiyorum. Bu ne ya!
2 yorum:
çok haklısınız.
toplu taşıma dediler.daha çok kalabalıklar oluştu.
toplu taşıma ulaşımı kolaylaştırmak ve güzelleştirmek olmalıdır.
hususi araçları bu arada çok görmeyelim.araçta bir kişide olsa.
saygıyla.
Benim de araba almak istememin tek sebebi toplu ulaşım araçlarının pisliği, insanların saygısız, düşüncesiz tavırları. Bu bahsettiğiniz tiplerle bir zamanlar 15 günde bir istanbul-edirne yolculuğu yapıyordum. 2,5 saat sürer bu yolculuk. O telefonlar hiç kapanmaz, hele arka koltuğunuzda oturuyorsa bu hanım kişi, yandınız. Yolculuk yapanlar sıkılmasın diye abuk subuk filmler yayınlanır, film yoksa televizyon açılır. Bir arkadaşımın hiç hoşlanmadığı Esra Ceyhan'ın programıyla, benim de Mehmet Ali Erbil'in dayanılmaz programıyla yolculuk yapmışlığımız var. Bir de sesini açarlar onun bangır bangır, kardeşim derim bu sesten ben kendi dinlediğim müziği duyamıyorum, kısın şunu. Sesten rahatsız olan sadece sizsiniz, herkes memnun derler. Herkes korunmasız şekilde aksırıp tıksırdığından her yolculuk sonrası grip olurum. Kabus yolculuklardı. Şimdi bu yolculuklardan ayda bir yapıyorum ve edirne ye giden otobüs firma sayısı arttığından, secenekler içinden nispeten iyi olanını secebiliyorum. İnsan tavırlarında değişiklik yok, bu kendi aralarında ya da telefonla kontrolsüz konuşanları duymamak için mp3 çalar kullanıyorum. Evden dışarı adımımı atar atmaz kulağımda.
Gittiğim her şehirde, oturduğum her binada, yaptığım her yolculukta insan olmayıp insan görünümünde olan insansılarla yaşamaktan çok muzdaribim. Konuyla alakasız ama bunların çocuklarıyla toplum içinde yaşam şekilleri de ayrı bir felaket. Konuşarak anlaşamazlar evlerinde, illa bağırılacak, her gece çocuklarının ağlama-tepinme-bağırmasını dinlersiniz, tepenizde ya da alt katınızda. Evde huzursuz olan bu çocuklar dışarı çıktığında, sokakta, markette bir istediği yapılmadığında bildiği tek iletişim yoluna gider, ağlama-tepinme-bağırma, ana-babaları da kolundan çekiştirerek sürüklerler. Bu sebeple herkesin çocuk sahibi olamamasından yanayım, ben milletvekili olursam ehliyet alma, trafiğe çıkma prosedürlerini çok sıkı tutan bir kanun ve uygulama için çalışırdım, bir de herkesin istediği zaman istediği sayıda çocuk yapamayacağı, çocuk sahibi olmak için yetkinliklerin ve imkanların sınanacağı bir kanun üzerinde çalışırdım. Batı ülkelerine ucuz işçi olalım, doğru dürüst hesaplayıp kuramadıkları sosyal güvenlik sistemi çökmesin diye her aileye 3 çocuk sahibi olmalarını tembihleyen başbakanla taban tabana zıttız bu konuda.
Yorum Gönder