28 Mart 2009 Cumartesi

Keyif yapmak... Ne zaman unuttuk?

Uzun zamandır aklımda olan birşeyi yapayım ve Dolmabahçe Sarayı'nı gezeyim dedim. Kendime kaliteli zaman ayırmak ve keyif yapmak için iyi bir fikir değil mi? Sabah kendimi erkenden dışarı attım ve önce kahvaltı etmek için bir Simit Cafe'ye oturdum. Elimde kitabım, sözümona keyif yapacağım. Sıcak çaydan ağzımı yakınca fark ettim ki, sandalyede her an kalkacakmış gibi iğreti oturmuşum, hemen gitmem gerekiyormuş gibi bir tavır içindeyim. Ne önümdeki sıcacık simidin keyfini çıkartıyorum, ne çayın ne de kitabın. Oysa Dolmabahçe bir yere gitmiyor ki... Zamanım var.

Bunu fark edince, gevşemeye ve çayımdan ve simidimden keyif almaya baktım ve gün boyunca acele etmeden gezdiğim, gördüğüm herşeye dikkatle bakmaya ve gevşemeye çalıştım.

Dolmabahçe'de Harem ve Selamlık kombine tur bileti aldım. Selamlık gezisinin ardından, sarayın bahçesinde yavaş yavaş yürüdüm. Açmakta olan çiçeklere, dev manolya ağaçlarına baktım. Bir bölümde kocaman bambuların olduğunu fark ettim. Kuşluğun bulunduğu yere gidip, tavuskuşlarının tüylerini açmalarını bekledim, bunu fotoğrafladım. Cafe'de oturup çay içtim ve sonra Harem turuna katıldım. Becerebilirsem resimlerin bazılarını paylaşacağım.

Sonra yine yavaş yavaş Kabataş iskelesine gidip, motora bindim. Sakin, yavaş ve etrafa bakarak...

Gevşemeyi ve keyif yapmayı nasıl da unutuyor insan. Herşeye görev gözüyle bakmak ve herşeyi süratle yapıp bitirmeye çalışmaktan etraftaki güzellikleri görmeyi kaçırmak iş mi yani?

1 yorum:

Pnr dedi ki...

Gerçekten hayatın peşinde koşturuyoruz derken, aslında hayatı kaçırıyor insan da, farkında olmuyor. Arada bir silkinmek lazım böyle :)