27 Nisan 2009 Pazartesi

Eğitim Şart! Ama...

Türkiye'de durmadan eğitimin öneminden, eksikliğinden, şart olduğundan söz ederiz. Annem her zaman "Eğitim cehalet alır, eşeklik baki kalır" der. İnsanlara okuma yazmayı, hesap yapmayı öğretebilirsiniz. Böylelikle cahil kalmazlar ama davranışlarını değiştirebilir misiniz? Davranışlarımız bize ailemizden geçer. Ailenin değerleri, ebeveynlerin önem verdiği konular ve onların davranış kalıpları bizi etkiler. Otomobilinden sigara paketini yola atan bir ebeveynin çocuğu yediği gofretin paketini çöpe atmayı akledebilir mi? Önündeki örnek neyse, elbette onun gibi davranmayı seçer. Üstelik yolda gofretin paketini yere atan bir çocuk görüp, onu uyarsanız ve doğru davranışın ne olduğunu söylemeye kalksanız muhtemelen o çocuğun ebeveyninin tepkisi ile karşılaşırsınız.

Şehirli, modern ve sosyal statüsü yüksek olduğu düşünülen pekçok insan sizi hayal kırıklığına uğratabilecek ölçüde kaba maalesef. Lüks arabasıyla yolunuzu kesen sosyetik hanımın, markalı giysiler giyen ama sigara izmaritini Nişantaşı sokaklarına atan şık beyin içlerinde birer "ayı" yaşamaktadır. Bu insanlar herkesi ve herşeyi eleştirip, görgüsüzlükle damgalamaktan çekinmeyen tiplerdir ama iş kendilerine gelince trafik kuralları ve hatta kanunlar bile onlara göre çiğnenebilir.

Karşınızdaki eğitilebilir olmadıktan sonra eğitseniz ne olur, eğitmeseniz ne olur?

İş hayatından bir örnek vereyim: Son çalıştığım şirketteki avukat hanım önüne gelen sözleşme örneklerinde her seferinde aynı hataları bulmaktan yakınıyordu. Örneğin her türlü sözleşmede Damga Vergisi satıcı tarafından ödenir diye şirketin genel bir kuralı olmasına rağmen, onayı için önüne konan her sözleşmede bu maddenin daha önceden müzakere edilmediğini fark ediyordu. Halbuki avukatın nelere temel olarak dikkat ettiğini kavrayan birisi, hem kendi işini çabuklaştırmak, hem de avukatın işini kolaylaştırmak adına, o konuları halledip, sözleşmesini avukatın önüne o şekilde getirmeyi akleder. "Öğrenen insan", "öğrenen çalışan", "öğrenen toplum" olmak gerek. Şu dünyadan geldiğimiz gibi gideceksek, niye geliyoruz ki?

2 yorum:

E dedi ki...

Karşımızdaki kişinin eğitimli olmasının tek başına yeterli olmadığını düşünüyorum. Burada karşımızdaki kişiye verilen eğitimin niteliği de önemli. Aynı zamanda karşımızdaki kişiye "eğitimli" sıfatını kazandıranların "eğitimi" de göz ardı edilemeyenlerden...

Sokaktaki çocuğun yere gofret paketi atması ile ebeveyninin çocuğunu uyarana karşı savunmaya geçmesi arasındaki benzerlik tesadüfi değildir.

Pek çok kişi ilk eğitimini okuldan önce aile kurumunda alır. Kişinin ailesinin eğitimi ne kadar nitelikliyse okulda alacağı eğitimin temelleri o kadar sağlam olur, dolayısıyla kişi daha nitelikli "eğitimli" olur.

Söz konusu eğitim yalnızca cehalet alıcı boyutta geçici değil; nesilden nesile aktarılan nitelikte kalıcı olmalıdır.

Unknown dedi ki...

Biz galiba eğitim ile öğretimi karıştırıyoruz. İkisini bir zannediyoruz.
Öğretim okulda olur. Dediğiniz gibi okuma yazma, hesap yapma öğretilerek kişiye kazandırılır. Ancak eğitimin yapıldığı ilk yer ailedir ve daha çocuk doğar doğmaz başlar eğitim.
Türkiye'de "öğretimin" öneminden bahsediliyor, şart olduğu söyleniyor ancak en az onun kadar önemli ve gerekli bir konu da eğitim. Toplum olarak yaşamak için öğretim kadar, hatta ondan daha önemli bir konumda bence eğitim.
Kişiye dünyayı öğretin ancak eğitimi yetersizse annenizin dediği gibi eşekliği baki kalır.
Bu arada yazılarınızı zevkle takip ettiğimi belirtmek isterim. Umarım yazmaktan sıkılmazsınız.
İyi çalışmalar.