2 Kasım 2008 Pazar

Sıkıyönetim zamanı

Şu ara işyerimde süper yoğun bir dönemden geçiyoruz. Yoğunluğa stresi de eklerseniz nefis oluyor. 3 aydır korkup tartılmıyordum ama süratle kilo aldığımı hissediyordum. Bugün korkunun ecele faydası yok diyerek, kantara çıktım... Tabii iki üç gündür ağrıyan dizlerimin de bu cesaret gösterisine desteği oldu doğrusu.

Evet büyük bir felaketle karşı karşıyayım! Hiç bu kadar şişman olmamıştım....

Yoğun çalışmaktan eve gitmeye fırsat olmuyor. Sürekli pizza ve kebap türü yemekler yeniyor. Hiçbir hareket ve egzersiz imkanı yok ve benim gibi ebedi tembeller için bu durum şahane bir bahane. Üstüne de stresten anormal bir tatlı tüketimi sevdası eklenince kaçınılmaz sona ulaşmış bulunuyorum. Acilen önlem almam ve diyetisyene yeniden gitmeye başlamam lazım.

Gelecek hafta sonu çalışmam gerektiğini biliyorum.Bir sonraki hafta için derhal randevu aldım. Bu bile bir miktar kendime gelmemi ve tekrar kontrolü ele aldığımı hissetmemi sağladı.

Şimdi 15 gün boyunca yediklerimi kaydedip, kilo almamaya çalışacağım ve de en az hafta 4 gün yarım saat olsun yürümeye ya da bisiklete binmeye vakit ayıracağım. Kondisyon bisikleti yeniden salonun başköşesindeki TV’nin karşısındaki yerini almalı. Rahat koltuğumu da oradan alıp, yatak odasına götüreceğim.

Kendime çok kızgınım. Stresse stres, işse iş ne olmuş yani? Neden kendime zarar veriyorum ki? Para biriktireyim, emeklilikte rahat edeyim diyorum, oysa bu salaklıkla emekli olamadan geberip gideceğim.

T’Pol, Vulcan gezegeninden olanlara has geleneksel mantığını dünyada maalesef kaybetmiş bulunuyor. Esasında kullandığım mahlası T’pol yerine Topol’e çevirmem lazım. Geçen sene üstümden düşmek üzere olduğu için ıskartaya çıkartmayı düşündüğüm bluejean bile bugün beni rahatsız ediyor. Offfff ki, offfff.