6 Ekim 2011 Perşembe

21. Yüzyıl'ın en büyük kayıplarından biri: Steve Jobs



Picture is taken from www.apple.com

3 Ekim 2011 Pazartesi

Ertele ertele nereye kadar?

Size de oluyor mu bilmiyorum ama bende bir erteleme hastalığı var. Sonucu net, belli ve benim yararlanacağım bir şey olacak bazı işler nedense elime yapışıyor. Bir türlü başlayamıyorum. Oysa başlasam, çorap söküğü gibi kolayca bitirip rahatlayacağım.

Bu aralar da önümde yapmam gereken bir şey var. Tamamen bana fayda sağlayacak, benim yararıma olacak bir faaliyet diyelim. İşle ilgili değil. Her sabah bu akşam eve gelince başına oturacağım ve bir saatin içinde bunu artık halledeceğim diyorum. Sonra? Sonra oooooo, evde ya bir sürü iş oluyor, ya da ben eve geç gidiyorum, masa dağınık olabiliyor, içimden başına geçmek gelmiyor, önce biraz kitap okumayı veya Internetle haşır neşir olmayı isteyebiliyorum, karnım ağrıyor, uykum geliyor, vs. vs. vs. Yani velhasıl bir türlü aklımı başıma toplayıp, yapmam gerektiğinden %100 emin olduğum işe elim gitmiyor. “Procrastination” denen şey bu. Belli ölçüde herkeste var olan bir durummuş ama fazlası insanı depresyona sokabilir, sosyal yaşamdaki yerini kaybetmesine yol açabilirmiş.

Normalde insanın bir iş listesi yapması ve öncelikler belirlemesi gerekiyor. Önceliği yüksek olan işler de adı üstünde her şeyden evvel yapılması gereken işler. Mantıklı olan bu. E zaten ben de mantıklı olanı biliyorum ama neden mantıksız davranıyorum? Bunu anlayabilmiş değilim. Üstelik mahlas olarak kendine T’Pol ismini seçen birinin mantıklı davranması gerekir.

Pekala bu kadar içimi dökmek yeterli. Hemen şimdi dönüp, yapmayı ertelediğim şu faaliyeti yerine getireceğim. Mutfağı sonra toplarım, Internete sonra bakarım, çamaşırlar yarına kalabilir. Haydi bakalım!