12 Aralık 2009 Cumartesi

Adalet: Bir İbret Öyküsü... (2)

Hikayemize kaldığım yerden devam edelim.

Tüm istediğim Ankara’daki servisin ayıplı hizmet nedeniyle otomobilime verdiği zararı karşılaması yani İstanbul’daki servisin faturasını ödemesiydi. Bunu yapmaya yanaşmadılar ve hatta İstanbul’daki servisle kendilerini görüştürmeme, yani hatalarını profesyonel birilerinden dinlemelerini sağlamama rağmen terbiyesizlik ettiler ve sürücü hatası falan demeye kalkıştılar. Sinirden uçtuğum anlardan biridir.

16 yaşından beri otomobil kullanırım. Rahmetli babam ve ben eski otomobilimizin ufak tefek tamiratını beraber yapardık. O aracı bugün getirin, radyatörünü sökebilir, pervanesini değiştirebilirim. Merakım da olduğu için otomobiller konusunda özellikle eskiden çok şey bilirdim. Daha sonra hep şirket arabası kullanınca ve otomobiller de iyice gelişince eskisi kadar anlamaz oldum ama her seyahat öncesi yağ seviyelerini, hidroliği vs. kontrol ederim. Öyle sadece kontak açmayı bilen sürücülerden değilimdir. Bunları öğünmek için değil, aptal yerine konulmaya çalışılabilecek biri olmadığımı anlatmak için söylüyorum.

Ben tüm bu servis sorunlarını yaşarken yani daha henüz Ankara’dayken, ofis paylaştığım bir çalışma arkadaşım da tüm olanlara şahit olmuştu. Hatta bir seferinde ben servisin şefini parçalarım da elimden bir kaza çıkar diye endişelendiğinden benimle servise gelmişti. Kendisi dünyada rastlayabileceğiniz en kibar, en olumlu ve düzgün insanlardan biridir.

Avukatıma vekaletname verdim. Hem maddi hem de manevi tazminat davası açmaya karar verdik. Tüm olayı anlatan bir yazı yazdım ve elimde yazışma, fatura ne varsa kendisiyle paylaştım ama hızımı da alamadım. Bir web sitesi açayım da şu servisi rezil edeyim dedim ama o zamanki bilgisayar bilgimle bunu yapmama imkan yoktu. Bir arkadaşımın o aralar 13-14 yaşında olan bilgisayar çılgını oğlundan yardım istedim. Süper havalı bir web sitesi yaptı. Bu siteyi herkesle paylaştım ve tanıdıkları herkesle paylaşmalarını istedim. Fakat bir süre sonra davayı olumsuz etkilemesin diye yayından kaldırdık. Servis’in bağlı olduğu firmanın web sitesini çökertmek için hacker aramak da aklıma gelmişti ama nasıl yapacağımı bilemedim. (Kıssadan hisse: T’Pol’ü kızdırmak iyi fikir değildir).

Karşı tarafın avukatları davanın uzaması için ellerinden geleni artlarına koymadılar ama bu bizim elimizi güçlendirmekten başka bir işe yaramadı. Nasıl mı? Avukatım gide gele mahkemelerde aynı servisden şikayetçi olan başka insanlarla karşılaştı ve onlarla bilgi alışverişi yaptık. Başkalarının yaşadığı sorunları da dosyamıza ekledik. Onlar da bizim sorunumuzu kendi dosyalarına koydular.
Dava 3 yıl sürdü, bu arada daha evvel sözünü ettiğim arkadaşım da şahitlik yaptı ve sonunda tazminata hak kazandık. Belli bir sürede ödeme yapmaları gerekiyordu ama tabii ki yapmadılar. Avukatım çok cevval bir hanımdır. Sürenin dolduğu dakikada yanına polisleri katıp, sözkonusu servisin ana satış merkezine haciz yapmaya gitmiş O esnada oraya otomobil bakmaya gelen bir sürü müşteri çıkan tartışmaya ve konunun ne olduğuna şahit olmuş. O markayı almaktan o gün vazgeçen oldu mu bilemiyorum ama avukatıma da şapka çıkartıyorum. Servis yerine Satış’a dalmış olması çok ustaca bir manevra olmuş. Telefonda bana anlatırken hala gülüyordu.

2000 yılı sonunda ayıplı hizmeti nedeniyle 850 TL civarında bir para ödemeyi reddeden servis, 2003 yılında 3500 TL ödemek zorunda kaldı. Masraflar çıktıktan sonra enflasyonu da hesaba katarsak ben zarardayım ama olsun. Önemli olan vatandaşların haklarını arayabileceklerini ve de her kuşun etinin yenmeyeceğini göstermekti. Bunu başardık.

Haklıysanız “Lanet olsun” demeyin, hakkınızı arayın. Bugün Batı’lı ülkelerdeki medeniyete ve adalete özeniyoruz. Kurallara uymalarının sebebi gerçekten de insanların medeni olmaları mı? Hiç sanmam. (Bkz. İsviçre’nin son referandumu). Bence cezaların caydırıcı, adaletin etkili olması. İçlerinden küfretseler bile, kurallara uyuyorlar çünkü uymamayı göze alamazlar.

11 Aralık 2009 Cuma

Adalet: Bir İbret Öyküsü... (1)

Son günlerdeki intihal vakası Ekonomix'i çok kızdırdı ve işi mahkemeye taşımaya karar verdi. Bugün bununla ilgili bir yazı yazmış, yazının sonunda "Bu tür bilişim hırsızlıklarının ülkemizde yaygın olmasının en önemli nedenlerinden bir tanesi de kimsenin kimseyi dava etmemesi, Allahından bulsun demesi" demiş.

Ekonomix Amerika gibi durmadan herkesin herkesi dava ettiği 1-800-LAWYERS gibi ücretsiz telefon numaralarıyla kolayca ulaşılabilir avukatların olduğu bir "cennette" yaşıyor. Hatta orada bazı avukatların hastanelerin ACİL servis kafeteryasını müşteri bulmak umuduyla mesken tuttukları bile söylenir. Bazı avukatların duruma göre dava tazminatla sonuçlandığı takdirde para almayı, lehte sonuçlanmazsa para almamayı bile önerebildiklerini de okuduğumu hatırlıyorum.

Bizde davanın açılması ile sonuçlanması arasında çok uzun bir zaman oluyor. Bazı insanlar için dava açma masrafı, avukat masrafı ve davaların çok uzun sürmesi caydırıcı oluyor maalesef. Ancak tabii bunlar inatçı T'Pol'ü durduramadı:)

Yıllar evvel çok severek aldığım küçük bir otomobilim vardı. 1997'de 0 Km.'de almıştım. 87,000 Km'ye kadar sorunsuz kullandım ama bir gün su kaynattı. O modellerde hararet göstergesi bulunmuyor ve hararet durumunda kırmızı bir ışık yanıyor ama kırmızı yandığında benim otomobilim çoktan hararet yapmıştı. Servis'i çağırdım, alıp götürdüler. Bana hararet göstergesinin arızalı olduğunu değiştirdiklerini söylediler ve aracımı teslim ettiler.

Araç ertesi gün yine hararet yaptı, üstelik hiçbir ışık yanmadığı için otomobil fokur fokur su kaynattı, yolda kaldım. Servis'i tekrar çağırdım arabayı alıp götürdüler. Beni arayıp, silindir kapağının eğildiğini ve taşlanması gerektiğini söylediler. Yıllardır araba kullanıyorum ve ufacık otomobilin silindir kapağının ne kadar ince olduğunu gayet iyi bilirim. Onlara kapağı tümden değiştirmelerini, masrafa razı olduğumu, o esnada sık sık Istanbul-Ankara arası gidip geldiğim için yolda kalma riskini alamayacağımı söyledim. Bana taşlanmanın yeterli olacağını, riski bulunmadığını ve kapağın fazla eğilmediğini söylediler. Arabayı teslim aldığımda faturamı inceledim. 3 adet silimdir kapak contası yazıldığını görünce servis şefine bir silindir kapağına nasıl becerip üç conta taktıklarını sordum. "Pardon, hata olmuş!" deyip, faturayı düzelttiler.

Bu arada bana sinir geldi durmadan arabayı sağa çekip hararet yapıyor mu diye bakmaya başladım. Ön taraftan da daha evvel hiç olmayan şarıl şarıl bir su sesi duymaya başlamıştım. Su nerede olur? Radyatörde tabii. Bakıyorum radyatörde su seviyesi düşüyor, Servis'i arıyorum, bana "su ekleyin birşey olmaz" diyorlar. İyi de bu su nereye gidiyor? Çaydanlık mı bu altına durmadan su ekleyeyim? Artık arabada bir bidon su ile gezmeye başlamıştım.

Bu esnada İstanbul'dan aldığım iş teklifini değerlendirip, taşınmaya karar verdim ve İstanbul'a gelir gelmez, aracı hemen bir başka servise gösterdim. Bana nereye gittiğini çok merak ettiğim o suyun motor yağına karıştığını ve motorun zarar gördüğünü, yurt dışından bazı aletler getirip, motoru dağıtıp ne kadar zarar gördüğüne bakarak, tamirat yapacaklarını söylediler. En az bir ay arabasız kalacak olmam da cabası tabii. Öfkeden delirdim ve hem otomobilin ithalatçısına, hem üreticisine, hem Ankara'daki servise başvurular yaptım ama bırakın olumlu sonucu adam gibi yanıt bile alamadım.

Avukat bir arkadaşıma durumu anlattım ve dava açmak istediğimi söyledim. Bana uzun sürse bile mutlaka kazanacağını düşündüğünü söyledi.

Hikaye şimdiden uzun oldu. Arkası yarın diyorum......

10 Aralık 2009 Perşembe

Ekonomi Türk'ten: Bir Blog Hırsızlığının Anatomisi

Ülkemizde telif haklarına saygı gösterilmediğini bilmeyen yok. Köşe yazarlarının gazetelerde yayınlanmış yazılarının tamamının alınmasından tutun da korsan kitap yayıncılığına kadar bir çok örnekler karşımıza çıkıyor. DEVAMINI LÜTFEN MUTLAKA EKONOMİ TÜRK'TE OKUYUNUZ!

9 Aralık 2009 Çarşamba

Gençler Birikim Yapmıyormuş...

Bugünkü Hürriyet'in Ekonomi Bölümü'nde şu habere rastladım: Gençler Birikim Yapmıyor

Doğrusu şaşırdığımı söyleyemeyeceğim. Tüketim çılgınlığı memleketi sarmış vaziyette. Gençler herşeye bugün ve hemen sahip olmak istiyorlar. Üniversite biter bitmez iyi para kazanılan bir işte çalışmak, "süratle ve bir an evvel Genel Müdür olmak", her türlü teknolojik ıvır zıvıra sahip olmak, bunları sıkça değiştirmek, havalı bir otomobile sahip olmak ve mümkünse müstakil evde yaşamak, sık sık seyahat etmek...

Bunları arzu etmenin bir sakıncası elbette yok ama bu "şeylere" ulaşmanın zaman alabileceği, herkesin doğru zamanda doğru yerde bulunamayabileceği, herkesin şansının ya da yeteneklerinin bunların tümünü elde etmeye yetemeyebileceği gibi unsurlar bazen unutuluveriyor. İnsanlar kendilerini geliştirmek, daha iyi olmaya çaba harcamak gibi konulara eğilmekten kaçınabiliyorlar. Özgüvenin, şişmiş ego ile karıştırıldığı durumlara sıklıkla rastlayabiliyoruz.

Öte yandan herkes banka kredilerinin dayanılmaz bir cazibesi varmışcasına sahip olmak istedikleri için ağır kredi yüklerinin altına girebiliyor. Borçla yaşam neredeyse norm haline geldi. Oysa bu, insanın aile ve arkadaş ilişkilerini, hatta sağlığını olumsuz etkileyebilecek boyutta bir stres kaynağı olabilir.

Yapılan araştırmanın orijinalini görmedim ama gazete 15-30 yaş aralığını belirtmiş. Bu biraz tuhaf geldi. Elbette 15 yaşında çalışma hayatına atılan kişiler var ama bilemedim yine de... Uzman olmadığım için fazla bir şey söyleyemeyeceğim.

Bu yazı T'Pol tarafından Beğenmezsen Okuma ve Ekonomi Türk Blogları için yazılmış olup, kaynak gösterilmeden ve linki verilmeden paylaşılamaz.

8 Aralık 2009 Salı

Bir İntihal Vakası: Orhan Yaşar Çelik Ekonomi Türk'ten aşırıyor!

Ekonomix daha evvel de Orhan Yaşar Çelik'i uyarmıştı ama arkadaş sanırım oldukça yüzsüz ve bu nedenle utanmadan başkalarının emeğini çalıp kurduğu onlarca saçma sapan sitede reklamlardan para kazanıyor. Ekonomi Türk'ten doğrudan kopyalama yaptığı için sadece Ekonomix'in değil benim ve diğer Ekonomi Türk yazarlarının yazılarını da çalmış. Ben Google'a ihbarda bulundum ama bakalım ne işe yarayacak?

Ekonomi Türk'e bu Orhan Yaşar Çelik denen kişiyi afişe ederek destek vermek istedim. TechGünlük Blogu da aynı konuya değinmiş ve güzel bir yazı yayınlamış. Okumanızı öneririm.

Bı konuyla ilgili Ekonomi Türk'te yayınlanan son yazıları okumanızı ve elinizden gelen desteği vermenizi rica ediyorum. Üşenmezseniz yorumlara bakıp bu adamın aynı zamanda ne kadar terbiye yoksunu olduğunu da görebilirsiniz. Yorumlarda görebileceğiniz üzere zaten doğru düzgün yazı yazabilecek kapasitede bir kişi olmadığı gibi kuru sıkı tehditler savurarak, zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışıyor.

İşte yazılar:

Orhan Çelik'in İntihal Listesi
Blog İçerik Hırsızı Orhan Çelik'i Durdurmak için yardım Talebi
Orhan Yaşar Çelik'in İçerik Hırsızlığı
Mali Suçları Araştırma Kurulu, Vergi Kaçakçılığı İhbarı
Araştırmacı Eleman Aranıyor
Oyun Teorisi Uygulaması
TechGünlük Sitesinden Destek

Hasta Müşteri midir? Bal gibi de hem de...

Yıllar evvel Amerika'da yaşarken bir enfeksiyon geçirdim. Sigorta şirketimin beni yönlendirdiği kliniğe gittim ve oradaki doktor ezbere bir antibiyotik yazdı. İlacı 7 ya da 10 gün aldım, bitirir bitirmez sorun yine başladı. Aynı doktor bu sefer başka bir antibiyotik yazdı. Sonuç aynı... Amerikalı iş arkadaşlarımdan biri Müşteri Hizmetler'ini aramamı ve beni bir uzmana yönlendirmezlerse onları dava edeceğimi söylememi önerdi. Unutmayın sene 1990. Çok şaşırdım ama dediğini de yaptım. Türkiye'de o dönemlerde böyle birşey hiç başıma gelmemişti ama tehdit işe yaradı. Hemen beni bir uzmana yönlendirip sorunu çözdüler... Bunu daha evvel anlatmışımdır belki... İlk defa o zaman bir hastanın aslında bir müşteri olduğuna uyandım.

O dönemlerde hasta olarak doktora gittiğimde hizmet satın almakta olduğumu düşünmediğimi, hastanede nasıl davranırlarsa eyvallah demek gerektiğini aksi takdirde sıkıntı yaşayabileceğimi düşündüğümü şimdi daha iyi algılıyorum. Ne kadar yanlış! Gerçi bu durum babamın devlet memuru olması ve ben küçükken hep devlet hastaneleriyle muhatap olmamızdan ötürü olabilir. Oysa devlet hastanesi, özel hastane fark etmez. Orası bir hizmet işletmesi ve adam gibi hizmet etmek zorundalar.

Özel sağlık sigortaları sayesinde son 20 küsur yıldır tamamen özel hastanelerle muhatap olduğumdan daha iyi muamele ve özen bekliyorum. İnsanın yaşı ilerledikçe memnuniyetsizliğini dile getirmesi, haksızlığa karşı çıkması, sesini yükseltip hakkını araması daha bir kolay oluyor galiba.

Bugün canımı sıkan bir olay başıma geldi. Perşembe günü çözülmesini bekliyorum. Bu nedenle şu anda ne olduğunu anlatmayacağım ama hastane ve hasta haklarıyla ilgili...