4 Haziran 2009 Perşembe

Delirtbank!

Yillar evvel çalıştığım bir firma maaş ödemelerimizi cazip bazı koşullar nedeniyle daha evvel hiç muhatap olmadığım bir banka aracılığıyla yapmaya başladı. Bir ay içinde de sözkonusu banka hepimize birer kredi kartı gönderdi. Ben kredi kartını en baştan teslim dahi almadım ve bu bankayla hiçbir kredi kartı ilişkim de olmadı. Zaten bu güzide bankamız, benim hiç hazzetmediğim fazla yakın komşularımızdan birine satılmıştı. Maaşım yatar yatmaz, tamamını EFT ile 20 yıldır çalıştığım bankama aktarıyor ve mutlu mesut yaşayıp gidiyordum.

Geçen yıl tuhaf bir şekilde kişisel e-mail adresime bu bankadan bir kredi kartı ekstresi geldi. Bakiyesi "0" da olsa bu durum beni işkillendirdi. Bankayı aradım, ve sanırım 7. deneyişimde "canlı" bir operatör ile konuşma imkanı buldum. Adıma böyle bir kart olsa bile benim elimde bu kartın olmadığını ve iptal edilmesini istedim. Görevli de kartı iptal etti.

Geçtiğimiz ay hop yine aynı bankadan yine 0 TL bakiyeli bir ekstre geldi. Hışım içinde telefonu açtım, yine çok büyük zorluklarla "canlı" operatöre ulaştım ve benim böyle bir kartım olmadığını söyledim. Karşımdaki de gereken kontrolleri yapıp, bu kartın sanal bir kart olduğunu söyledi. Ben de yine bunu iptal etmelerini ve artık adresime bankalarından hiçbir mail, kampanya, tanıtım vs bilgisinin gelmesini istemediğimi söyledim ama biliyorum ki mesaj listelerinden kolay kolay çıkamayacağım. Bin kunduz!

Çelişki - Analiz Blog'una ne oldu bilen var mı?

Orpen'in yazdığı Çelişki - Analiz Blogu blogosferden yok olmuş. Severek izlediğim bir blogdu. Merak ettim. Umarım Orpen ve ailesinde herşey yolundadır.

1 Haziran 2009 Pazartesi

Kariyer yolunda bir okuyucunun soruları - 3

(Bu yazıyla Pazartesi, Salı ve Çarşamba'nın yazılarını bugünden yayınlamış oluyorum. Perşembe'ye kadar bana müsaade.)

Okurum öncelikle Felsefe Bölümü mezunu olacak olmasının dezavantaj olma ihtimali konusunda gerçekçi düşünüyor ama bana kalırsa yaptığı stajlar ve part-time çalışmalar onun kişiliği hakkında önemli, olumlu ipuçları veriyor. Özgeçmişinde bunları öne çıkartmasında ve mülakatlarda bunlara vurgu yapmasında fayda var. Mülakatlar yapıp, işe çalışan almış bir yönetici olarak, bunlar benim dikkatimi çeker ve takdirimi kazanırdı. Lisans eğitimi bence insana disiplin kazandırması açısından önemli. Felsefe ağır bir bölüm. Biliyorum zira kardeşim de felsefe mezunudur ve onun ödevlerini hep temize çekmişimdir. Kardeşim bankacı oldu. Bu konuda eğitim aldı, yüksek lisans da yaptı. Onu işe alanlar bankacılıkta felsefecinin ne işi var demediler, şimdi pişman mıdırlar bilemem:)

Okurumun ilgisini çeken ve çalışabileceğini düşündüğü alanlara ilave olarak kardeşim Turizm ve Eğitim sektörlerinin de uygun olabileceğini söyledi. En önemli konu ise iki dili çok iyi bilmesi. Bu, uluslararası firmalarda çalışma ihtimalini kuvvetlendiren bir unsur.

Öğretmenlik yapmayı düşünmese bile hazır okuldayken pedagojik formasyonunu tamamlayıp, kenara koymasında bence fayda var. Hayatın ne getireceği belli olmuyor.

Beni esas düşündüren 2. paragrafta söyledikleri. Bence öncelikle çalışma hayatına atılması daha anlamlı. 27 yaş iş hayatına yeni başlıyor olmak için geç. 22 yaşında mezun olan biri, o daha en alt seviyeden işe başlarken 5 yıl tecrübe edinmiş olacak. Ayrıca hanımların evlenme ve çocuk edinme durumları da düşünülürse, işverenler 27 yaşındaki bir kişiye çok sıcak bakmayabilirler. Hem zaten belki ilk tercih ettiği konu kendisini memnun etmeyebilir ve alan değiştirmek isteyebilir. Bu nedenle o konuda yüksek lisansa başlamadan evvel, seçtiği alanı tanıma fırsatı olur. Şimdi çalışanlar için düşünülmüş ve planlanmış birçok yüksek lisans programı var.

Okurumuz istediği alanda bir iş bulup, bulduğu işten memnun olduğu takdirde bununla ilgili yüksek lisans programlarına bakabilir ve kendini iş yerinde benimsetirse, yüksek lisansını yaparken zorluk yaşamaz (sınavlara çalışmak için ekstra izin, ödev ya da tez konusunda şirkette proje yapmak vs. gibi).

MBA de eğer çok ideal edindiği birşeyse, yine çalışırken yapabileceği bir program.

Her zamanki gibi, iş hayatına atılır atılmaz, ücretinin % 5-10 arasını tasarruf etmeye ayırmasını öneriyorum. İlk etapta 3 aylık geçimini sağlayacak parayı kenara koyması en temel tavsiyem.

Okurum belli ki hevesli ve hırslı birisi. Bu özelliklerini olumlu şekilde kullanarak iş hayatında fevkalade başarılı olabilir ve hedeflerine ulaşabilir. Kendisine başarılar diliyorum.

Kariyer yolunda bir okuyucunun soruları - 2

Okuyucumun sorularını yanıtlamaya çalışırken fark ettim ki, İletişim Yönetimi konusunda fazla bilgim yok. Türkiye'de bu nasıl ele alınıyor az çok birşeyler biliyorum ama yeterli değil. Ben de uzun yıllar bu sektörde çalışmış deneyimli bir İletişim Yöneticisi arkadaşımı arayıp, bu konuyu kısaca özetlemesini istedim. Kendisinin yazısını aynen kopyalıyorum:

"Kurumsal iletişim, bir kuruluşun bütün iletişim ile ilgili faaliyetlerinin “stratejik” bir bütünlük içinde, ahenkli ve sinerji yaratacak yöntem bütünlüğünde yönetilmesidir. Tabii bu ansiklopedik tanıma, biraz daha karmaşık olmaması için “kimler nezdinde bu faaliyetler yürütülmelidir?” sorusunun yanıtını eklemedim. Onu da şimdi belirteyim: sosyal paydaşlar nezdinde. Sosyal paydaşı, bir kuruluşun ilişkide bulunduğu kitleler olarak basitçe tanımlayabiliriz. Çalışanlar, iş ortakları, sermayedarlar, basın gibi. Bunların önem sırasını dikkate almak ve her kitlenin duyarlı olduğu konuları ve değerleri (values) göz önünde bulundurarak, ortak paydada iletişim stratejisini belirlemek gerekir.

Karmaşık değil mi? Yaklaşık 20 yıl gibi bir sürede bütün bu aşamaları deneyimleyen ve uygulayan biri olarak bile, yukarıdaki paragrafı yazmak “klavyeye kolay!”

Kurumsal iletişim, disiplin olarak pek çok bileşeni içerir. Kurumsal sosyal sorumluluk, kriz iletişimi, lider iletişimi, medya ilişkileri v.b. Kurumsal iletişim alanında kariyer yapmak isteyen birine en önemli tavsiyem, bütün bu bileşenlere ihtiyaç duyan bir sektörde çalışmayı tercih etmesi olabilir. Örneğin ilaç sektörü direkt tüketiciyle iletişim yapamayan bir sektör olduğu için, kurumsal iletişimin sadece belirli alanlarında deneyim kazanılabilir. Keza tütün sektörü de ilaç sektörüne benzerdir. Oysa tüketicinin dahil olduğu bir sosyal paydaşlar listesine sahip bir sektörde “iletişimci” olarak çalışmaya başlamak ve mümkünse bu sektörde uzunca bir süre kalmak değişik alanlarda çok fazla deneyim kazandırır. Örneğin GSM operatörleri, hızlı tüketim ürünleri satan şirketler iletişimin bütün bileşenlerini profesyonelce kullanırlar. Tabi sektörü belirledikten sonra, iletişimin ne kadar “stratejik” yapıldığı biraz da şirketin CEO’suna bağlıdır. İletişim vizyonu olmayan bir yöneticiye iletişimin gerekliliğini anlatmak, belki de en zor ve yıpratıcı taraflarından biridir mesleğin. Ancak ne yazık ki bunu önceden anlayabilmek pek mümkün olamıyor. Yabancı sermayeli şirketler iletişimin önemini yıllar önce kavramış ve uygulamaya almış durumdalar. Tabii bir genelleme yaparak, “bütün uluslar arası şirketler iletişimi baş tacı yaparlar.”
demek doğru olmaz. Nice Türk şirketleri biliyorum ki, iletişim iş hedeflerinin tam ortasında durur, nicelerinde ise bir departman olarak bile varolma şansı yakalayamamıştır.

Özetle, iletişim disiplinine itibar eden sektörlerde kariyerinize başlamak ilk dikkat edilecek nokta. Hemen arkasından, “yaptıkları, yapacaklarının garantisidir.” felsefesine göre geçmişte iletişim alanında neler yaptıklarını incelemek ve bu konuya ne kadar önem veren bir şirket olduklarını anlamaya çalışmak gerekir diye düşünüyorum.

Era Research araştırma şirketinin 2008 yılına ait araştırma sonuçlarına bakmanızı öneririm. Kurumsal iletişimin nasıl algılandığı ve neler beklendiğine dair önemli ipuçları bulabilirsiniz.

Başarılar dilerim."

Kariyer yolunda bir okuyucunun soruları - 1

Bir okuyucum kendi durumu ile ilgili bilgi vermiş ve bazı sorular sormuş: “Ben XYZ Üniversitesi Felsefe bölümünde öğrenciyim. Okul bitince özel sektörde çalışmak istiyorum. Lisansımın iş arama aşamasında, işverenin gözünde bir engel olarak algılanacağının farkındayım.

Daha önce bir reklam ajansında ve ulusal bir gazetede staj yaptım. Ancak hiçbiri istediğim kadar çalıştırmadı beni ve hiçbir şey öğrenemedim. Oysa altı ay kadar uluslararası bir tekstil markasında satış danışmanlığı, dış işleri bakanlığına bağlı olarak yabancı ülkelerden gelen dış işleri bakanlarına yaptığım mihmandarlık görevi, hatta garsonluk ve rehberlik gibi işler bile bana kendimi çok daha çalışır hissettirdi ve az da olsa, en azından kendimle ilgili bir şeyler öğrenebildim.

Benim sorularım şunlar:
1) Çok iyi derecede iki dil bilen (ingilizce, fransızca) biri olarak hangi sektörler bana uygun olabilir? İnsan Kaynakları, Kurumsal İletişim ve Dış Ticaret gibi alanlar uygun olabilir gibi geliyor. En azından karar verirsem şimdiden o alanla ilgili verilen eğitimleri araştırmaya başlayabilir hatta belki o alanda bir yüksek lisans yapabilirim.

2) Şu anda 24 yaşındayım ve okulum bir yıl uzadı. Yüksek lisans yaparsam 27 yaşında eğitim hayatımı bitirmiş olacağım. Ben yüksek lisans sürecinde vardiyalı olduğu için mağaza müdürlüğü, perakende gibi bir işte çalışmayı düşünüyorum. Ancak sizce 27 yaş iş aramaya başlamak, okulu bitirmek için çok geç bir yaş mı?

3) Bir okulda Stratejik İletişim Yönetimi adında, daha çok kurumsal kimlik oluşturma ve halkla ilişkiler sektörüne hitap eden bir yüksek lisans programı var. Ayrıca Erasmus veya denklik programıyla( Yüksek Lisans tezinizi hem yurt dışında Erasmus programıyla başvurduğunuz hem de giriş yaptığınız okulda savunuyorsunuz böylece her iki ülkeden de diplomanız denklik alıyor.) Bir yıllık bir yurt dışı tecrübesi de edinebiliyorsunuz. Sizce ilerde Kurumsal İletişim alanında çalışmak için uygun bir program mıdır? Yoksa bir MBA programını mı tavsiye edersiniz? Ben en azından bu yüksek lisans programıyla kendime istediğim alanda bir yol çizip, ilerde tecrübe edindikçe daha üst bir pozisyon için bir executive MBA programına çalışırken katılmayı makul buluyorum.

Son olarak şunu söylemek istiyorum. Ben öncelikle 35 yaşıma geldiğimde artık belli bir sektörde ve alanda tecrübeli, sorumluluk alabilecek, referans gösterebilecek bir seviyeye ulaşmak istiyorum.”


Yarın bu okurun sorularına kendimce yanıtlar vermeye çalışacağım. Yazıda adı geçen sektörlerde çalışanlar ya da felsefe mezunu başka okuyucularım varsa, katkıda bulunmaktan çekinmesinler lütfen.

31 Mayıs 2009 Pazar

Total Money Makeover Kitabı

Birkaç ay evvel Amazon'dan çeşitli Kişisel Finans Kitapları getirtmiştim ama hepsini okuyacak vaktim olmamıştı.

Dün Dave Ramsey'nin Total Money Makeover isimli kitabını elime aldım ve günün sonunda kitabı bitirdim.

Eğer borcu olan ve borçtan kurtulmakla ilgili ilham verici hikayelere ihtiyaç duyan biriyseniz, kitabı okumak isteyebilirsiniz. Kitapta çoklukla başarı hikayeleri yer almış ama bana göre fazlasıyla reklam kokuyor. Sonuçta Dave Ramsey bir marka ve bu işten para kazanıyor. Kitaplarını almak en ucuz seçenek; DVD'ler, okul vs. diye düşününce kitabın bir pazarlama aracı olarak başarılı olduğunu görüyorsunuz. Hatta daha önceki kitaplara gönderme yaparak, sizi onları okumak için de heveslendiriyor.

Buna mukabil Dave Ramsey'nin bazı öğütleri çok faydalı. Bütçe yapmakta, borçlarını takip etmekte zorlananlar için çeşitli formlar tasarlamış.

Temelde diyor ki, önce 1000 dolarlık bir acil durum fonu oluşturun ve sonra bu parayı erişilebilir ama kolayca ulaşılamaz bir yere koyun. Sağlık için yapılması zorunlu bir harcama, bozulan bir araç gibi hayati önem taşıyan konular haricinde bu fona dokunmamanız öneriliyor. 1000 doları kenara koyunca artık borç ödemenizin vakti geliyor.

Ben faiz oranı en yüksek olan borca yoğunlaşırdım ama kısa sürede elde edilen başarılar insanda devam etme motivasyonu sağladığı için Dave Ramsey, tutarı en ufak olan borcu ödemeye başlamayı öneriyor. Borçları en azdan, en yükseğe doğru sıralayıp, en az olandan başlayarak borç eliminasyon sürecine giriyorsunuz. Borç eliminasyonu esnasında yeni giysiler almak, tatillere gitmek ve eğlenceye para ayırmaya kalkışmak önerilmiyor. Buna mukabil ikinci ya da üçüncü bir işte çalışabilirsiniz. Bu dönemde yapacağınız fedakarlık sizi uzun vadede özgür kılacak. Sıkı bir bütçe yapmak ve buna uymak şart. Kredi ile otomobil almışsanız, bunu satıp borcunuzu kapamanız, 2. el ucuz bir otomobil kullanmanız öneriliyor.

Her bir borcunuzu bitirince yaptığınız tabloda üstünü çizmek, ödeme tarihini not etmek gibi görsel etkilerin önemi vurgulanıyor.

Borç ödeme esnasında eğer gerçek bir acil durum ile karşılaşırsanız ve 1000 dolarlık acil durum fonunuzdan para harcarsanız, borç ödemeye ara verip, eksilen parayı yerine koymalısınız.

Borçlar ödendi, pekiyi şimdi ne yapmalı? Bu noktada Dave Ramsey, mini acil durum fonunuzu 3-6 aylık masraflarınızı karşılayacak bir miktara çıkartmanızı öneriyor. Bir sağlık sorunu ya da iş kaybı gibi bir olumsuzluk durumunda yeniden borca girmektense, bu fonun kullanılmasının uygun olduğunu vurguluyor. 3-6 aylık masraflarınızı karşılayacak parayı kenara koyunca artık, yeni bütçenizde tasarrufa ve yatırıma ve de eğlenceye yer açabilirsiniz. Aylık gelirinizin %15'inin uzun vadeli tasarrufa ayrılması ve riski dağıtan bir yatırım stratejisi uygulanması belirtiliyor.

Temel kural cebinizde olmayan parayı harcamamak. Kredi kartı kullanımının tamamen sona erdirilmesi ve herşey için önce para biriktirilmesi, harcamanın buradan nakit yapılması öneriliyor. Benim kadar kontrollü biri değilseniz ve kredi kartınızın tamamını ödemiyorsanız, tüm harcamalarınızı bütçeniz üstünden gün gün takip etmiyorsanız, belki kredi kartlarından vazgeçmelisiniz. Kredi ile otomobil sahibi olunmasının da son derece yanlış olduğu kitapta birkaç yerde ifade edilmiş. Buna tamamen katılıyorum. Kitapta bütçe yapılıp, nakit paranın zarflara konması ve harcamaların buradan yapılması öneriliyor. Kredi kartlarınıza dayanamıyorsanız, bunu yapmakta fayda olabilir. Alışverişe çıkarken sadece nakit para alırsanız ve ondan da ne kadar harcayabileceğiniz belliyse, gereksiz harcamalardan doğal olarak kaçınırsınız.

Bazı konular bana yeni yazılar için fikir verdi, bunları önümüzdeki günlerde paylaşacağım.

Kurallar basit, kitabı almadan da uygulayabilirsiniz ancak evliyseniz, eşinizin de sizinle aynı şekilde düşünüyor olması gerek. Hayran olarak aldığınız, komşulara hava attığınız gıcır otomobili satmak ve sonra 2. el bir arabaya binmek, ikinci bir iş yapmaya başlamak birçok insan için küçük düşürücü olabilir. Ama önemli olan başkalarının sizin için ne düşündüğü değil. Kitap, başkaları gibi yaşamıyorsanız, ileride de başkaları gibi yaşamazsınız diyor. Toplum, komşu, aile vs. ne düşünürse düşünsün, siz kendi finansal özgürlüğünüze odaklanmalısınız. Borçlardan arınmak, borçsuz yaşamak ve düzenli para biriktirmek mümkün ve sizi hayal bile edemeyeceğiniz ölçüde özgür kılacaktır.