5 Ağustos 2011 Cuma

Ekonomideki Çalkantı

Son günlerde yine dünya çapında ekonomik sarsıntılar yaşanıyor. Parası olan parayı ne yapacağına karar vermekte zorlanıyor, parası olmayan işini kaybetmekten korkuyor.

Avrupa'da birçok ülke iflasa yaklaşıyor ama bizim memlekette birileri çıkıp Avrupa'daki krizden bizim etkilenmeyeceğimizi savunabiliyor. Yahu bu ne saflıktır? Dünya çapında talep daralması yaşanırsa bu bizi nasıl etkilemez? Ürettiğimizi nereye satarız? İşten çıkarmalar olursa yurt içi talep daralması da yaşanmaz mı? Ekonomi küçülmez mi?Ekonomideki her hareket zincirleme bir dizi başka harekete sebep olur. Bunca sene bunu yaşayıp da hala politikacılara inananlara neremle güleceğime şaşırmış vaziyetteyim.

Dünkü gazeteler Merkez Bankası'nın son hareketine anlam veremediklerini, piyasalarda panik havasının hüküm sürmekte olduğunu yazıyorlardı. Doğal olarak adam gibi bir analiz bulmak imkanı yok. Ekonomitürk'teki Merkez bankasının Faiz Kararı Yorumu yazısını okumanızı öneririm.

2 Ağustos 2011 Salı

CİMRİ Mİ? BEN Mİ?

Geçenlerde kardeşim yeni evin çok boş kaldığını böyle de iyi olmadığını söyledi. Ben de ona daha sonra iki evin eşyasını birleştirmenin zor olacağını, gereksiz ıvır zıvırla evi doldurmak istemediğimi ama bir iki parça lüzumlu şeye daha ihtiyacım olduğunu bildiğimi, taksit yüküm Ekim ayında biraz azalacağından Ekim’i bekleyeceğimi söylediğimde bana “Cimriliğin tutmuş yine!” dedi. Önce aldırmadım ama sonra aklıma geldikçe içerledim. Daha ona bunu söylemedim ama söyleyeceğim. Kötü niyetli olmadığını bilirim. Kardeşimle ilişkim son derece sıcaktır ve benim için hayatımdaki en önemli kişi kardeşimdir.

İki defa kullandığı otomobilleri daha yenileriyle değiştirmişliğim var. Üstelik onun benden böyle bir talebi yoktu ama ben güvenliği açısından daha iyi bir otomobile binsin istedim. Yurt dışına her çıktığımda elim kolum dolu gelirim, çoklukla da ona hediye alırım. Kısmetlidir. Karşıma hep ona uygun şeyler çıkar. Akşam yemeğe gidersek, genelde hesabı ben öderim. Bunları da zevkle ve isteyerek yaparım. Tüm bunları bir kenara bırakalım. Ben cimri olsam yurt dışında tatil yapar mıyım? İşe arabamla gidip gelir miyim? Zırt pırt dışarıda yemek yer miyim? Ayakkabı dolabımda 30 çift (indirimden de alınmış olsa) ayakkabı olur mu? (Gerçi bunu hayli abarttığım için tam bir yıldır ayakkabı almadım. Daha en az bir yıl ve hatta daha uzun süre de idare edebilirim. Ne yapalım yani? Hepimizin zayıf yönleri vardır. Benim ki de ayakkabı işte…)

Ben tutumlu biriyim ama kara kuşak tutumlu birisi değilim. Önceliklerim farklı ve gelirimi giderimi kendi önceliklerime göre belirlerim. Evimde televizyon olmaması umurumda olmaz ama bir sene tatil yapamazsam bu hiç de hoşuma gitmez. Televizyona vereceğim parayı tatilde harcamayı tercih ederim. Eğer cimri birisi olsaydım, bu zamana kadar en az dört evim ve cebimde de bir ev alacak kadar daha para olurdu. Ama hayatı yaşamayı da seviyorum. Gelirimden belli bir oranda tasarruf edebiliyorum ve bunu da yeterli buluyorum. Fazlası da beni rahatsız eden bir yaşam biçimine dönüşürdü. Bu evi alıp, kiraya versem ve annemle yaşamaya devam etseydim de olurdu ama bunu tercih etmedim. Tek başıma yaşamak uzun zamandır alışık olduğum ve sevdiğim bir durum. Annem hastayken ve desteğe ihtiyacı varken tamam yanında oldum ama bunu yaşam biçimi haline getirmeyi de asla istemem.

Velhasıl sevgili kardeşim ablan bence hiç de cimri değil. Sadece parasını yönetmekten, önceliklerine göre hareket etmekten hoşlanan nispeten tutumlu biri, o kadar…

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Sisifos'un Kaderine Mahkum Olmayın

Yunan mitolojisine özel bir merakınız yoksa Sisifos’un kim olduğunu bilemeyebilirsiniz. Sisifos açgözlü, hilekar bir kraldır. Yaptığı türlü madrabazlıkla Tanrıları öfkelendirdiği için sonsuza kadar bir kayayı bir tepenin üstüne çıkartmaya mahkum edilir. Tam tepeye çıktığı vakit, kaya tekrar aşağı yuvarlanmakta ve Sisifos da tekrar kayayı yukarı taşımaya başlamak zorunda kalmaktadır.
Bütçesine, nakit akışına ve alışveriş hastalığına hakim olamayıp da borç içinde yüzen insanları ben Sisifos’a benzetirim. Sonu olmayan beyhude bir çaba! Sürekli bir kölelik! Borcu olan bir insan asla özgür biri değildir. Hayatı keyif alarak yaşamasına imkan yoktur.
Jeff Yaeger Ultimate Road to True Riches kitabında şunu öğütler: 30 yaşındaki gelirinize ayak uydurun ve orada kalın! Yani daha sonraları daha iyi kazansanız dahi bunu sürekli yaşam tarzınıza yansıtmayın. Fazla paranızı biriktirin ve kenara koyun. Bu sayede istediğinizden daha kısa sürede emekli olabilir, yapmayı istediğiniz şeylere daha çabuk kavuşabilirsiniz. Ne kadar az para ile yaşamaya alışırsanız o ölçüde özgürleşirsiniz. Bu söylediklerim anlamsız geliyor olmalı zira ticari kuruluşlar bizleri tüketim psikolojisine alıştırmak için yıllardır sistematik bir şekilde beyin yıkama (reklam) faaliyetlerini sürdürüyorlar. Müslüm Baba’nın sesinden “İhtiyacım Var” şarkılı reklamı ben hala hatırlıyorum. Nasıl bir gaza getirme anlatamam! Herkes güzel bir eve, şık bir arabaya, tatile, yeni elbiseye, yeni ev eşyalarına ihtiyaç duyar temalı bu reklam aslında anlatmak istediğim her şeyi çok da güzel özetliyor. Başkalarına bakıp, onlarda olanı arzulamanın sonu yok ki! Benim evim var, arabam da var. Eh çok şükür her sene tatil de yapabiliyorum. Ama, teknem yok, evim bahçeli değil, arabam Mercedes değil, marka ayakkabı ve çanta alamam, özel jetim de yok, dünyayı dolaşacak kadar param da… Pekiyi bunlara ihtiyacım var mı? Tabii ki yok. Bunlara sahip olmak ister miydim? Tabii ki isterdim ama imkan yok. Eeee ne olacak o zaman? Depresyona mı girmeliyim? Hayat çok kısa. Her anını tadını çıkartarak yaşamak lazım. Bunu borç içinde yüzerken yapamazsınız. Ben imkanlarım ölçüsünde para biriktirip, yatırım yapıyorum. Yaşım 45. Bundan sonra çok iyi gelir elde edebileceğim işler bulmama imkan olmadığı gibi artık sabah dokuz akşam altı çalışmak da istemiyorum.
Yapmam gereken çok basit: Mütevazı bir hayatı tercih edeceğim, ayağımı yorganıma göre uzatacağım. Gelirimi destekleyebilecek beceriler kazanacağım ve bu şekilde yaşamaktan keyif almaya bakacağım. Sizin planlarınız nedir?