31 Aralık 2007 Pazartesi

Yeni Yılınız Kutlu Olsun!

2008 yılının herkese sağlık, mutluluk, başarı ve bol kazanç getirmesini temenni ediyorum. Yeni yılınız kutlu olsun!

30 Aralık 2007 Pazar

Bütçe Zamanı

Bütçe yapmayı seviyorum. Maddi durumum üzerinde bir kontrolümün olduğunu bilmek kendimi iyi hissetmemi sağlıyor. 2008 Bütçesi üzerinde çalışmalarım sürüyor. Bu yıl evde yapmak istediğim bazı işler var, bunlar için rakam belirlemem lazım, bu da fiyat araştırması yapmam gerektiği anlamına geliyor. Öte yandan daha evvelden planladığım seyahatim için bütçem net. Bunun için gereken paranın da yarısı birikmiş durumda. Sağlık Sigortamın yenileme zamanı geldi. Eskiden çalıştığım şirketler bunu sağlarken, şimdi bu konuya kendim para ayırmak zorundayım. Hoşuma gitmiyor ama ne yapalım... Bu seneki sigorta geçen seneye göre 250 YTL daha fazla tutuyor. %10'dan daha fazla bir artış. Nedenini sorgulamakla uğraşacak vaktim yok ama seneye onlara bir surprizim olacak. 1 yılda ciddi şekilde kilo vermiş olacağım için seneye primimi düşürmelerini, kilo vererek riskimi azalttığımı söyleyeceğim. Bakalım işe yarayacak mı?

28 Aralık 2007 Cuma

Bekarlar için Evde Yemek Yapma Kılavuzu (2)

Yalnız yaşayan insanlar genellikle yumurta kapıya sıkışınca alışveriş ederler, gereksiz miktarda ıvır zıvır alıp, bunların bozulmasına, çürümesine ya da kurtlanmasına neden olurlar. Bu nedenle öncelikle şunu söylüyorum: Çok aç ya da çok tokken alışverişe gitmeyin. Elinizde mutlaka listeniz olsun.

Başlangıç için kiler önerim şöyle:
Hepsi maksimum 1’er kiloluk olmak üzere:
Pirinç
Pilavlık Bulgur
Kuru Fasulye, Nohut veya Barbunya (hangilerini seviyorsanız ondan alın, bunlarla uğraşamam diyorsanız hazır pişmiş konserve olanlarından alın ama konserve çok da sağlıklı değil, bunu unutmayın).
Kırmızı Mercimek
Yeşil Mercimek
Birkaç çeşit sevdiğiniz tip makarna (bekarların olmazsa olmaz yemeği)
Konserve doğranmış domates (biliyorum konserve ama kışın lazım)
Ufak kutularda domates sosu (Bundan buzdolabında 5-6 tane olmalı, çabuk çorba yapmak için ve salça yerine, zira salça çok çabuk bozuluyor. İlle salça seviyorsanız ya da yakınlarınız yapıp, size veriyorsa buzdolabı poşetlerine ufak miktarlar halinde koyup, dondurun, bu sayede uzun süre saklayabilirsiniz)
Yağ (ben sağlık nedeniyle sadece zeytinyağı kullanıyorum, seçim sizin)
Birkaç kutu konserve balık. Ton balığını es geçmeyin, süper tariflerim olacak.
Un
Tuz
Toz Şeker
Nane, Kimyon (seviyorsanız), Kekik, Kırmızı Pul Biber, Kara Biber (ve sevdiğiniz diğer baharatlar)
*Baharatları ufak paketler halinde alın zira çok uzun durmaları arzu edilmez. Son kullanma tarihlerine dikkat etmek gerek.

Patates, soğan ve sarmısak çok küçük miktarlarda alınmalı. Ben bunları asla marketlerin paketlediği boyutlarda almamaya çalışıyorum. Patatesi tüketeceğim kadar, bazen sadece 1-2 tane, soğanı maksimum 6-7 tane, sarmısağı da en fazla 2 baş alıyorum ki, bazen iyi planlayamadığım için bunlar bile bozulabiliyor.

Et ve sebze ve meyveyi az miktarda ve taze almaktan yanayım. Etler çiğken buzluğa konunca, bana göre tatları bozuluyor. Buzlukta pişmiş yemek saklarım ama balık hariç çiğ birşey saklamayı sevmiyorum. Sizin bununla ilgili sorununuz yoksa, mesele yok.

Kuru malzemelerin hepsinden hoşlanmıyorsanız, sadece sevdiklerinizi alın. Örneğin ben nohutu ve barbunyayı severim ama kuru fasulye olmasa da olur.

Bir sonraki adım yemek pişirmenin püf noktaları olacak

26 Aralık 2007 Çarşamba

Bekarlar için Evde Yemek Yapma Kılavuzu (1)

Çok fazla okuyucum yok, olanlar da sanırım genç ve bekar. Eminim dışarıda yemek yemek çok pahalıya geliyordur. Birkaç dakikada gövdeye indirebileceğiniz ancak besin değeri açısından manasız bir fast food menüye vereceğiniz parayla evde en az iki öğün yemek yersiniz, üstelik de sağlıklı ve kaliteli yemiş olursunuz. Dışarıda şöyle düzgün bir yemek ise muhtemelen haftalık yiyecek bütçenize yaklaşabilir. Şaka yapmıyorum, hesap edin, görün.

Erkeklerin kız arkadaşları için yemek yapmaları kadınlara çok cazip gelen bir davranıştır. Flört hafife alınabilecek konu değil ama çok pahalıya patlayabilir. Bazı yemekleri evde hazırlayıp, sunmak hem cüzdana hem de romantizme katkı olur. Hanımların da iyi yemek yapabileni malum kültürümüzde pek makbuldür, söylemeye bile gerek yoktu ama…Bu tüyoyu da vermiş olayım. Bu durumda tutumlu ve sağlıklı menüler için bildiğim bazı şeyleri paylaşayım istedim.

Öncelikle bir mutfakta bulunması gerekenlerden bahsetmek istiyorum ama tercih sizin.

- Düdüklü tencere (Bu bizim ailemizin vazgeçilmezidir. Herkesin evinde en az bir tane bulunur. Biraz pahalı da olsa, senelerce kullanılabildiği, gazdan ve yemeği pişme süresinden önemli ölçüde tasarruf ettirebildiği için kendini kısa sürede amorte eden bir yatırımdır. Genel kanının aksine son derece güvenlidir. Temizliğini iyi yaptığınız, buhar çıkışlarını tıkayan birşey olmadığına dikkat ettiğiniz ve de 2/3’ten fazla doldurmadığınız müddetçe patlaması sözkonusu değildir. Büyük mağazaların indirimli zamanlarını kollayıp, bir tane edinmenizi şiddetle tavsiye ederim. Markalı, havalı ve pahalı olmaları gerekmiyor. Lastiksiz olanları hem daha ucuz hem de daha pratiktir. Pişme süresini önemli ölçüde kısaltan, yiyeceklerin besin değerlerini kaybetmeden pişiren, hijyenik bir gereçtir).
- 1 ya da 2 Teflon Tava (bunun mutlaka kaliteli olanını almakta fayda var. Uzun dayandıkları için verdiğiniz paraya acımayın. Tahta kaşık ve spatulalarla kullanın, ömrünü uzatın. Yemek ısıtmak için de kullanabilirsiniz. Bunun için tavanıza uygun büyüklükte kapak alın. Kapaklar ve tavalar standart boylardadır. Kapağı ucuzundan ayrıca alabilirsiniz).
- Çelik tencere (tabanı kalın olmalı, kapağının fazla buharı tahliye edebilen ufak bir deliği bulunmalı)
- Fırın (Setüstü mini fırın da olsa bir fırınınızın olması çok faydalıdır. Buna para harcamak istemiyorsanız, tanıdıklarınıza ve aile büyüklerinize söyleyin, er ya da geç mutlaka eski fırınını yenilemek isteyen ve eskisini size verecek birisi çıkar.)
- Pişirme kağıdı ve buzdolabı poşetleri
- Kapaklı, buzluğa girebilen ve tercihan fırında kullanılabilen ufak cam kaplar (bunlar fazla pişirdiğiniz yemekleri buzlukta saklamak için)
- Kaliteli ve elinizde rahat hissettiğiniz birkaç keskin bıçak. Ben soğan ve et gibi şeyleri tahtada rahat doğradığım için sapık katillerin kullandığı o kocaman bıçaklardan bir tane, sebzeler için bir delilik anımda aldığım çok pahalı bir sebze bıçağı (buna ihtiyacınız olmaz:) ve iki tane de ufak ama keskin bıçak kullanıyorum. Diğerleri fuzuli geliyor ama ucuza kaliteli bir set bulursanız alın.
- 2 adet Kesme Tahtası (Bir tane sebze ve kırmızı et için, bir tane de tavuk, hindi için. Ayrı tahtalar kullanmak ve bunların temizliğine dikkat etmek çok önemli. Beyaz etlerle zehirlenmek çok kolaydır).

Yukarıdakiler elinizin altında ise korkmayın, evde yemek yapmak hem eğlenceli, insanı dinlendiren bir aktivitedir, hem de cüzdan dostudur. Bir sonraki bölümde el altında bulundurulması gereken besinlerden söz edeceğim.

24 Aralık 2007 Pazartesi

2007 Kritiği

2007 yılı benim için ilginç başladı. 2,5 aylık bir süre için çalıştığım ve bu kısıtlı süredeki deneyimlerimin tek başına bütün bir kitap olabileceği tuhaf işyerinden ayrılıp, daha evvelden sahibini tanıdığım ve geçmişte iş yaptığım başka bir işyerine transfer oldum. Benim için ilginç, kariyerim için önemli bir adım oldu. İş hayatım açısından enteresan bir yıl oldu diyebilirim.

Tasarruflarım açısındansa çok iyi bir yıl oldu. Öncelikle bu yıl daha ciddi bir şekilde para biriktirmeye ve tutumlu davranmaya odaklandım. Bu sayede annemin ani şekilde karşısına çıkan bir fırsatı değerlendirmesine yardımcı olma şansı buldum. Ailemiz için önemli bir yatırımı yapabildik ve sonuçlarından çok memnunuz.

Kariyer hedeflerimi tekrar gözden geçirdim. Bunu tasarruf hedeflerimle bir arada değerlendirme fırsatı buldum.:
• 2013 yılı SSK’dan emekli olacağım yıl. Yani devlet bana ayda (www.alitezel.com sitesinden hesaplattığım kadarıyla) 1100 YTL ödemeye başlayacak. 26 sene çalışıp, en üst seviyeden prim ödemenin mükafatı bu.
• 1999 yılında başlattığım Hayat Sigortası’nı 15 yıla kadar uzatacağımı düşünüyorum. Bu da 2014 yılı başına tekabül ediyor.
• 2014 yılında Bireysel Emeklilik Sisteminde ödeme yapmam gereken asgari 10 yılım da dolmuş olacak.
• Eğer hesaplarımda yanılmıyorsam, toplam tasarrufum emekli olmadan evvel biriktirmeyi planladığım rakama ulaşacak ya da kötü ihtimalle %10-15 civarında eksik kalacak.
Bu veriler ışığında 2014-2015 yılları benim için artık yavaşlayabileceğim, part-time çalışabileceğim ve yapacağım işleri seçebileceğim yılların başlangıcı olabilir. Pekiyi ben o yıllarda bu şekilde çalışabilmek için kendime nasıl yatırım yapmalıyım, hangi konularda kendimi geliştirmeliyim? Muhtemelen danışmanlık yapabilir, eğitim verebilirim. İşte şimdi bu konuya odaklanmanın ve kararlar almanın zamanı.

Aklımda belli bir konu var ama bunun için akademik bir girişimde mi bulunsam, yoksa akredite organizasyonlardan sertifikalar mı alsam diye düşünüyorum. İleride üniversitelerde ders verebilme ihtimali doğsun diye belki Lisansüstü bir derece almak daha iyi bir fikir olabilir. 40 yaşından sonra Lisansüstü mü? Neden olmasın? Şu sıralar bu konuyu ciddi şekilde araştırmaya giriştim. Hayırlısı bakalım…

Sağlığım açısından bu yıl bir çeşit aydınlanma yılı oldu. Yıllardır üzerimde biriktirdiğim ve taşıdığım fazla kilolarımdan kurtulmaya karar verdim ve bu konuda somut adımlar attım. Kilolarım henüz sağlığıma zarar vermemişken bunu yapmanın getirisini ileride daha da çok hissedeceğime inanıyorum.

Ailemle ve dostlarımla ilişkilerim açısından da bu yıl iyi bir yıldı. Herkesin keyfi, neşesi ve sağlığı yerinde. Umuyorum ki daha uzun yıllar böyle olsun.

2008’in bana, sevdiklerime, bu blogun okuyucularına ve tüm iyi insanlara huzur, sağlık, hedefleri gerçekleştirme fırsatı ve şansı getirmesini ümit ediyorum.

18 Aralık 2007 Salı

İnsanlar ve insansılar…

Ben bu işlerden pek anlamam antropologlar daha iyi bilir ama sanirim, insana şimdi Homo Sapien diyoruz. Bundan önceki evrelerden biri de Homo Erectus yani iki ayağı üzerinde yürüyebilen ilkel insan. Benim zannımca, insanlar hop diye hep beraber bir safhadan ötekine geçmemişler. Bazı bölgelerde şartlar daha erken gelişim için uygun olmuş fakat zamanla bu ayrımlar ortadan kalkmış…… mı acaba?

Bence hala aramızda Homo Erectus safhasını aşamamış arkadaşlar var. Evet, konuşabiliyorlar, okuyabiliyorlar ama kısıtlı. Üniversite bitirip de noktalama işareti, büyük harf vs. kullanmadan yazı yazabilen insanlar var. Buraya bir örnek koymak isterdim ama olmaz. Belki üstünden bir müddet geçerse, bir ara yazarım. Yani, ibretlik bir durum. Tabii esas bu arkadaşa ilkokul diploması verenleri bulup, bir temiz sopalamak lazım ama, yok, olmuyor işte.

Mesela bana gecen gun bir e-posta mesajı geldi. Baktım, baktım önce anlam veremedim sonra jeton düştü. Vatandaş Mart 2007’de yolladığım mesaja ancak yani, Aralik 2007’de yanıt veriyor. Yani… yazık bana be…

Öte yandan bir gerizekalı da sistemden çıkan raporun, kendi kayıtları kadar doğru olmadığını söyleyip, bununla övünüyor. Pekiyi salakçığım, o bilgileri sisteme işleyen kim? Ha? Daha komiği sonradan anladik ki, Excel tablosuna bilgi işleyince ERP sisteminin otomatik olarak onu algıladığını ve hata yaptığını sanıyor. Muhtemelen bu vatandaş sistemin böyle kendi içinde yaşayan canlı bir varlık olduğunu ve kendisi iş yapınca, sistemin de onu kendiliğinden algılayıp, o işi doğru bir şekilde kendi kendine kaydedeceğini falan zannediyor. Keşke, keşke öyle olsaydı. O zaman oturduğu vakit sandalye ile temas eden bölgesine ayak izi bırakmak için çoğumuz birbirimizi yerdik…

Sinirlenmenin faydası olmadığına karar verdikten sonra kendimi daha iyi hissedeceğimi düşünmüştüm. Öyle olmadı…

17 Aralık 2007 Pazartesi

Mevsimlik Meyve-Sebze, Sağlık ve Tasarruf

Ben küçükken sebze ve meyvelerin mevsimi vardı. Hatta sınavlarda soru olarak bile çıkardı. Bahar gelip de ilk fasulye, bamya pazara geldiğinde fiyatları el yakardı, “turfanda çok pahalı” derlerdi. Sonra her nasılsa, bu mevsim olayı tarihe karıştı. Yazın karnabahar, kereviz bulunabilirken, kışın da patlıcan, domates eksik olmuyor. Son dönemlerde sebze-meyvelerin mevsimine uygun zamanlarda yenmesi gerektiğine dair sanıyorum bilimsel bazı gerçeklere dayalı haberler dolaşıyor. Mevsimi dışında yenen sebze-meyvenin sağlığa uygun olmadığı inancı yaygınlaşıyor. Bunun bütçeye de bir katkısı var. Mevsimin dışında olan ürünler ya sera malı, ya da ithal ediliyor. Dolayisiyle, fiyatları da daha pahalı. Oysa mevsime uygun ürünlerin fiyatları çok daha makul.

Son dönemde diyete başladım ya, diyetisyenim de hem bol meyve-sebze öneriyor hem de protein açısından zengin mercimek, nohut, kuru fasulye gibi yiyecekleri. Bir yerlerde de karnabahar, kereviz, lahana gibi sebzelerin özellikle kış aylarında tüketiminin kanser önleyici bir etkisi olduğunu okumuştum. Ben bu sebzeleri bazı insanların aksine çok severim. Kararında acılı bir kapuska özellikle soğuk havalarda insanın içini ısıtan güzel bir yemektir. Ispanak da favorilerim arasındadır. Ispanağı acı tadı gitsin diye biraz haşlayıp, suyunu iyice sıktıktan sonra bol soğanla kavurup, sarmısaklı veya sade yoğurt ile tüketmek çok hoşuma gider. Bazıları buna yumurta da kırarlar ama benim yumurta ile pek aram yok. Geçenlerde istediğim gibi ıspanak bulamayınca, bu kavurmayı pazı yaprakları ile yaptım. Muhteşem oldu demek zorundayım Üstelik pazıyı ıspanak gibi haşlamaya gerek de yok.

Yine soğuk havalarda iç ısıtan doyurucu bir yemek de esasında bir Meksika yemeği olan “Chili”. Ben bunu her türlü fasulye ile hatta bazen nohut ile dahi yapıyorum. Internette envai çeşit tarif var, benimki oldukça basit. Kuru fasulye ve nohut gibi şeyleri hazırlaması vakit aldığı için bunu tüketeceğimden fazla miktarda ıslatıp, düdüklü tencerede haşlıyorum. Soğuduktan sonra ikişer porsiyona bölüp, buzdolabının derin dondurucu bölmesine atıyorum. Böylece canım chili istediğinde malzemem hazır oluyor. Önce orta boy bir soğanı yemeklik doğrayıp, hafifçe kavuruyorum, sonra domates sosu ve haşlanmış kurulukları ilave ediyorum. Karabiber, tatlı kırmızı biber ve “chili” tozu ekliyorum. Ben bol baharatlı sevdiğim için, chili konusunda cömert davranıyorum. Kısa süre kaynatıp, lezzetlerin biraraya gelmesini sağladıktan sonra biraz suluca hazırladığım bu yemeği afiyetle mideye indiriyorum.

Bu diyet olayında anladım ki, yemeklerin miktarı kadar kalitesi de önemli. Eskiden şişmanlatır diye düşünüp yemediğim badem, fındık ve ceviz gibi şeyleri şimdi her gün yiyorum. Fakat işlenmiş yiyeceklerden uzak duruyorum. Peynir ve tam ekmek yiyebilirim ama pizza ya da peynirli börek derseniz iş değişiyor. Gıdaları doğal formlarına yakın tüketmek gerekiyor. Hayatımda ilk kez 7 hafta hiç bozmadan diyet yaptım. Bozmaya niyetim de yok. Hareketi de artırabilsem, tam süper olacak ama sanırım tüm alışkanlukları birden değiştirmek biraz zor. Yemek ve su içme konusunu hallettim, sırada egzersiz var.

14 Aralık 2007 Cuma

Bakkalları koruyalım, marketleri pazar günleri açmayalım…mı? Niye?

Ne zamandir yazacağım, fırsatım olmadı. Yıllardır “zavallı” bakalların şehrin her köşesinde açılan “kötü yürekli, şeytani” süpermarketlerden neler çektiğini dinleriz. Hükümet de bakkalların şövalyeliğine soyunup, yasa çıkartmaya hazırlanıyormuş. Efendim, süpermarketler saat 22:00’ye kadar açık olmayacakmış, 20:00 dedin mi kapanacakmış, Pazar günleri de tümden kapalı olacaklarmış. Yani bu benim gibi genellikle geç saatlere kadar çalışan, Cumartesi de yarım gün çalışan insanları mahalle bakkalına gitmeye mi zorlayacak? 3 liraya alacağım şeyi, mahalle bakkalından 5 liraya alacağım, öyle mi? Üstelik de bakkal efendinin satması işine gelen markayı alacağım, çünkü muhtemelen benim kullandığım marka dükkanda bulunmayacak. Yok ya! Bir kere serbest piyasa ekonomisinden bahsederken bu yapılmaz. Benzer şeyler Wal-Mart için de söylendi. Geçenlerde Jack ve Suzy Welch’in kitabında da okudum. Wal-Mart’in insan kaynaklari politikalarını eleştirip, bir de üstüne bakkal, nalburiye vs. gibi küçük işletmelerin kapanmasına sebep olduğunu söyleyenlere Jack Welch, eskiden sözü geçen küçük işletmelerde çalışanların da doğru düzgün hakları olmadığını, esas parayı sadece ilgili işletme sahibinin kazandığını söylüyordu. Kentin golf klübüne üye olanlar yine çalışanlar değil, işletme sahipleridir şeklinde bir saptama yapmış, hoşuma gitti. Eğer yasal düzenlemeler olmazsa hiçbir ticaret erbabı, çalışanların haklarını filan düşünmez. Karın tokluğuna çalıştırabileceği insanlar olduğunu bilse, patronlar hepimizi kapının önüne koyup, o insanları işe alırlar. Bakkal, nalbur ya da Süpermarket işletmecisi fark etmez. Bir yılı dolmadan insanları işten çıkartıp, tekrar işe alan ve böylece tazminat ödeme yükümlülüğünden kurtulan nice büyük işletme var. Mesai saatleri kanunla belirtilmiş olduğu halde personel servislerini erken getirip, geç kaldırarak, çalışma saatlerini esneten işverenler de var. Çalışan hakları başka birşey ve yasalarla güvence altına alınmalı. Hulusi Kentmen tipi patronlar yok maalesef. Neyse o ayri bir konu ama benim esas kizdigim, belli bazı işkollarına kayırıcı yaklaşımların olması.

Eğer süpermarketler daha bol çeşidi, daha ucuza sunabiliyorsa, neden bakkalları koruyoruz ki? Bu anlamsız durum yasalaşırsa, ne yapacağımı söyleyeyim. Stoklanabilecek, akıp, kokmayacak şeyleri stoklayacağım geri kalanı da sanal marketlerden internet ortamında sipariş verip, işyerimde teslim etmelerini sağlayacağım. Böylece sırf uzun saatler çalışmaktan ötürü, süpermarketin kapanışına yetişemediğim için gidip de mahalle bakkalının insafına teslim olmayacağım. Tasarruf edelim, ileride daha kaliteli bir hayatimiz olsun derken, gidip bakkaldan alisveris etmek büyük lüks olur.

Alışveriş merkezleri ve bunların içindeki süper-hiper marketler biz çalışanlar için bulunmaz nimet. Bir seferde her işimizi görüp, çıkabiliyoruz. Geçen hafta ben kuaföre gittim, kendime çorap ve kitap, bir arkadaşımın bebeğine oyuncak aldıktan sonra da süpermarketten haftalık alışverişimi yaptım ve 3 saatin içinde evime döndüm. Daha bol çeşidi ve kaliteyi daha ucuza alabiliyoruz. Alıştığımız bu rahatlığı biz tüketicilerden almaya kimin ne hakkı var? Yıllar geçtikçe belli işler yok oluyor, başka iş kolları ortaya çıkıyor. Mesela bileycilik mesleği öldü, bileyciler işsiz kaldı diye lazer tırtıklı bileylenmek gerektirmeyen bıçakların üretimini de mi bırakacağız? Ya da bakırcılar işsiz kalmasın diye alüminyum, çelik ya da teflon tencerelerden de vazgeçelim oldu olacak. Değişim ve dönüşüm kaçınılmaz. Birileri artık bunu kafalarına soksalar iyi olur.

Belki birileri de çıkıp tüketicileri örgütleyip, “Süpermarketimi rahat bırakın!” kampanyası falan yapar artık.

6 Aralık 2007 Perşembe

Güncel Analiz ve bir Deneme

Güncel Analiz blogu severek takip ettigim bloglar arasinda. Bu blogun yazarlarindan Balan Bey ile bir deneme yapiyoruz. Kendisi borsa konusunda oldukca deneyimli birisi. Bense bu isten hic anlamadigi icin borsadan beklentisi sadece uzun vadeli olabilecek bir kucuk yatirimciyim. Balan bey bana kendi taktigini ogretiyor. Bunun icin de iki hisse secti, o hisselere yatirim yaptik. Bu denememizi Guncel Analiz Blogundan takip etmek mumkun....

4 Aralık 2007 Salı

Küresel Isınma ve Ben

Bu Küresel Isınma işine çok bozuluyorum. Zira bütün hayalim, emekli oldugumda yani asgari 10-15 sene sonra, artık vakit bulabileceğim için kışın bol bol kayağa gitmekti. Tabii, küresel ısınma, ille bütün kürenin ısınması anlamına gelmiyor, mevsimlerin değişmesi, bazı bölgelerin daha fazla soguga maruz kalması ama öte yandan da bazı bölgelerin kuraklığa mahkum olması anlamına geliyor. Görünen o ki, bizim memleketimiz de kuraklaşacak yerler arasında. Bazılarına göre ise, küresel ısınma diye birşey yok ve dünya zaman zaman bu tür ısınma ve kuraklaşma dalgaları yaşıyor, sonra da tekrar herşey değişiyor, yani bazı “cycle”lar sözkonusu. Hal böyleyse, iyi. Yok değilse gitti benim emeklilik hayallerim!

2 Aralık 2007 Pazar

Ticari hale getirilmis, somurulmekte olan ozel gunler, tatiller...(2)

Gecen yazıda konuya bir girizgah yapmıştım. Bu yazı ile de toparlayayım istiyorum.

Uyanık Amerikalı tüccarlardan bizimkilere de bulaşan duygu sömürüsü fikri sayesinde insanlar daha büyük suçluluk duyup, bütçelerini aşan hareketler yapabiliyorlar. Sevgililer Gününde küçücük bir pırlanta yüzük (!?), bayramlarda bir kutu çikolata, bol bol cep telefonu ile arama, okullar kapanırken biricik cocugunuza bisiklet ya da bilgisayar vs. gibi basit görünen mesajlarla milleti gaza getiriyorlar.

Pırlanta işine benim aklım hiç ermiyor zaten. Yanlış anlaşılmasın, şöyle kallavi ve pırıl pırıl bir pırlanta yüzük her kadın gibi benim de hoşuma gider ama bunun kalitelisi ve yeteri kadar büyük olanı 100,000 USD civarında, nasıl sahip olunur? Yanlış okumadınız, hatta belki daha bile pahalıdır. Bu pırlanta denen meretin o kadar farklı kalite seviyeleri var ki, zaten en kaliteli uc-bes tipi bizim memlekete gelmiyor bile. Adeta daha madenden çıkarken kimlere ve nerelere satılacakları belli oluyor. Bizde 10,000 USD’ye satılan yüzükler dahi çok da kaliteli değil. Yani demem o ki, ufacik tefecik kalitesiz bir taş için bütçesini zorlayan insanlara yazık. Altı üstü parlayan bir taş. Üstelik satmaya kalksaniz değerini önemli ölçüde yitiriyor. Hepsi bu. Bu nasıl aşkın, sevginin ölümsüzlük sembolü olabilir ki? Yani bunu eşine ya da sevgilisine alan erkek, başkasına gözucuyla dahi bakmıyor mu, eşinden boşanmıyor mu, fırsatını elde edince aldatmıyor mu? Geçiniz. Akıllı kadın kendi adına hesap açtırıp para biriktirir, üç beş kuruşluk yüzüğe heves etmez.

Çarşıda dolanırken “hediyelik” adı altında satılan pek çok şeyin pek de bir işe yaramadığını fark ediyorum. Sırf hediye almış olmak için alınan, evde kalabalık yapan ıvır zıvır. Bloglardan anladığım kadarıyla, Amerikalıların hepsi kafayı yememiş, bazıları oturup işe yarayacak hediyeler yapıyorlar ya da biraraya getiriyorlar. Sallama çaydan hoşlanan bir büyükkanne için birkaç kutu çay ve güzel bir fincanı süslü bir paket yapıyorlar, ya da ev yapımı kurabiyeleri hediye ediyorlar, elde orulmus bir atki ya da kazak veya karsidakinin ihtiyaci oldugunu bildiginiz birseyler… Buna karşı değilim zira hem bütçeyi zorlamaz, hem de karşıdaki kişinin ihtiyaç ve alışkanlıklarını bilecek kadar ona değer verdiğinizi gösterir. Fakat bazıları için verilen hediyenin maddi değeri çok önemli. Ne kadar yazık! Karşınızdakinin içinden küfrederek ve borca batarak, pahalı ve gösterişli birşey vermesi mi, yoksa içinden gelerek sizin sürekli kullanmayı sevdiğiniz sabunlardan üç-beş tanesini en sevdiğiniz renkten ufak bir havlu ile paket yapıp vermesi mi daha iyi? Üstelik pahalı bir hediye veren kisi bu sefer karşı tarafı baskı altına almış olmuyor mu? Ya karşı taraftaki insanın maddi gücü bu hediyeye karşılık vermeye yetmeyecekse? Ah şu gurur denen illet!

Neyse, artık sadede geliyorum. Önümüz bayram, hemen arkası da yılbaşı. Şu sıralar bankalar coştu, bilmemne kadar alışveriş yapın, şu kadar puan toplayın, bu ay alın 18ayda ödeyin, size özel ihtiyaç kredisi vs. diye çığlık atıp duruyorlar. Yemeyin, gaza gelmeyin. Sevdiklerinizle birlikte olmak ya da kısa bir tatil yapmak en tabii hakkınız ama “ayağınızı yorganınıza göre uzatmak” kaydıyla.

30 Kasım 2007 Cuma

Kredi Kartimdan sevgilerle....

Muhtemelen olabiecek en kotu kredi karti musterilerinden biriyim. Uc tane kredi kartim var. Birini hic kullanmiyorum. Seyahatte falan diger ikisine bir hal olursa diye yedekte tutuyorum. Belki gereksiz ve iki tane de yeter ama nedense bu ucuncuyu iade etmedim bir turlu. Diger iki kredi kartimi ise promosyonlara gore dikkat ederek kullaniyorum. 20 YTL'nin altindaki herseyi kartla aliyorum ve de ayin sonunda hepsini oduyorum. Tabii bu alimlari da butceme gore yapiyorum ve kart bilgilerimi her gun kontrol ediyorum. Dolayisiyle tum promosyonlardan yararlanan ama bankaya hic faiz kaptirmayan kotu bir musteriyim.

Kartlarimdan birinde biriken puanlari hic harcamayip, yurtdisi seyahatlerimde ucak bileti almak icin kullaniyorum. Son bes NY seyahatimde ucak biletine para vermedigimi gururla soyleyebilirim. Diger kartta biriken puanlari da dogrudan ayni bankanin Bireysel Emeklilik Sistemine aktariyorum. Yani kendisini alisverisle odullendirenlerden degilim.

Gecen hafta cep telefonuma soyle bir mesaj geldi: Sn. T'Pol 31 Aralik'a kadar XXXX YTL tutarinda harcama yapin, XX YTL tutarinda puan kazanin. Yok ya? Niye puan kazanmak icin alisveris yapayim ki? Alisveris yaptigimda puan kazanmayi seviyorum, tamam ama bu ikisi birbirinden farkli seyler. Bu SMS olayina ayrica gicik kapiyorum, o konuda da bir yazi var sirada...

29 Kasım 2007 Perşembe

Tutumluluk Üzerine Söylenebileceklerin Bir Özeti

Takip ettigim bloglardan "Simple Dollar" tutumluluk konusunu mükemmel bir şekilde özetlemiş.

Kesinlikle çok başarılı bir yazı, hararetle tavsiye ediyorum.

-----------------------------------------------------------------

Simple Dollar summarizes the frugality concept in an excellent manner.

It is a very successful article, I recommend it by heart.

28 Kasım 2007 Çarşamba

Idiotlarla calismanin alternatifi nedir?

Bilgisayarlar, Internet, çeşit çeşit yazılımlar, telefon, cep telefonu vs. vs. vs. Bunlar hayatımızı kolaylaştırmak için değil mi? En azından benim hayatımı kolaylaştırıyorlar, hızlandırıyorlar ve de verimli kılıyorlar.

Fakat heyhat bazı tipler var ki, mümkünse 17. yüzyılda filan bir zamanlarda doğsalarmış da bize acı çektirmeselermiş. Bazı insanlar öylesine teknoloji özürlü ve korkak ki, inanılır gibi değil. İşin kötü tarafı bunların önemli bir kısmının çalıştığım şirkette çalışıyor olmaları ve de benim ve ekibimin bu adamlara işlerini yaparken ERP yazılımı kullanmayı, bunu adam gibi kullanmayı öğretmek zorunda olmamız. Adama kolaylık olsun diye en basit ekranı yapıyoruz, zaten doldurulacak iki alan var o da sular seller gibi kolayca yapabileceği bir iş ve fakat yapılabilecek tüm hata kombinasyonlarını yapıyor. Beceriksizliği ortaya çıkınca ona buna saldırıp, kendi yöneticisini milletin üstüne salmaya kalkıyor.

Birkaç alternatifim var: 1. Kendime 99'luk bir tespih alıp, her gün ya sabir çekeceğim.
2. Millet saçmaladığı zaman Cüneyt Arkın vurgusuyla "Nyihaaaaaaaa!" diyerek uçan tekme ve bilumum karate hareketleriyle girişeceğim.
3. "Yangın vaaaaar!" deyip kaçacağım.

Ya daaaaa, idiotlarla çalışacağıma NASA'ya iş başvurusunda bulunsam diyorum. Böylece idiot ben olur, mutlu bir hayat sürerim, NASA'dakiler de kafayı yer? Iyi fikir bence... Bir bakalim, www.nasa.... neydi?

27 Kasım 2007 Salı

Ticari hale getirilmis, somurulmekte olan ozel gunler, tatiller...(1)

Dogumgunlerinde, bayramlarda, yilbaslarinda aile bireylerinin biraraya gelmesi, hosca vakit gecirmesi ne kadar guzelse, bu ozel zamanlarin sinsi tuccarlar sayesinde birer para harcama cilginligi haline getirilmesi de o kadar fena...

Aldigim hediyenin maddi degeri mi karsimdakini ne kadar onemsedigimi gosteriyor yani? Daha neler!

Eskiden bu kadar alisveris tutkusu yoktu, zaten alacak cok fazla sey de yoktu, muhtemelen para da yoktu. Bayramdan evvel yeni bir ayakkabi ve yeni bir kiyafet alinmasi genellikle, sokakta her gun giydigimiz ayakkabinin iskartaya cikartilmasi, bir onceki bayramda alinanin gundeye vurulmasi, yeni alinanin da yenisi gelene kadar korunmasi demekti.

Oysa Amerikalilar sayesinde ve de bizi "Kucuk Amerika" yapma heveslisi politikacilar sayesinde biz de tuketen, bundan 30 yil evvel oldugunu bile bilmedigimiz gunler kutlayan bir topluma donustuk. Ben cocukken Anneler Gunu ve Babalar Gunu vardi ama mesela Sevgililer Gunu yoktu.20'li yaslarimda Amerika'ya ilk gittigimde boyle bir gun oldugunu ogrenmistim, donuste bir de baktim ki, bizim memlekette de kutlaniyor.

Sevdiklerime surpriz yapmayi, hediye almayi severim. Bunun icin kafa da yorarim, aldigim hediyenin hem beni ifade etmesi, hem de hediyeyi alacagim kisi icin cok anlamli olmasi benim icin onemlidir. Fakat, birilerine hediye almaya kendimi mecbur hissetmek kadar kotusu olamaz. Takip ettigim yabanci blog sitelerinde yaklasan Noel ile ilgili bircok farkli gorus izliyorum. Kimi cok dar butcesiyle ne hediye alacagini veya yapacagini kara kara dusunuyor, kimisi cok genis ailesine hediye almanin guclugunden bahsediyor, kimisi de hediye bekleyenlerin taleplerinin pahaliligindan dem vuruyor.

Bir yilbasini Amerikali bir arkadasim ve ailesiyle gecirmistim. Buyukler birbirlerine birkac hediye almislardi ama hepsi de zaten ihtiyac olan seylerdi. Oysa cocuklar icin cilginca para harcamislardi. Biri 4, digeri 8 yasinda iki kucuk cocuk icin irili ufakli adam basi 25 hediye falan vardi ve ufakliklar, cam agacinin altindaki hediyelere adeta saldirip, paketleri vahsice parcalamislardi. Paketini actiklari hediyeye alici gozuyle bakmadan, bir sonraki paketi parcalamaya basliyorlardi ve manzara hayli tuhafti.

Yilbaslarinda ailem de bana ve kardesime hediye alirdi. Babam cam susletmezdi ama eve susler ve balonlar asardik. Bazen buyuk bir hediye, bazen de ufak birkac hediye verirlerdi. O hediyeler bizim icin cok kiymetli olurdu ve cogu uyumaya giderken yatagimizin basucuna konurdu ki, sabah gozumuzu acar acmaz yine hediyelerimize bakip, sevinelim.

Amerika'da Sukran gunu bizdeki bayramlar gibi genellikle ailelerin biraraya gelip, guzel bir yemek yemesi icin vesile oluyor ve temel amaci da sukretmek gereken seyleri hatirlamak. Ancak bu guzel gunun hemen ertesi gun "Black Friday" diye bilinen ve Noel alisverisi cilginligini baslatan bir gun. Buyuk magazalar o gun icin ozel fiyat uygulayacaklari kisitli sayida mali, o gune ozel fiyatlari onceden buyuk kampanyalarla duyuruyorlar ve insanlar Sukran Gunu yemek sofrasindan kalktiktan sonra gecenin bir yarisi magazalarin onlerine gidip siraya giriyorlar. Buz gibi sogukta cadir kuranlar, uyku tulumuna girip bekleyenler, ne ararsaniz var. Bizde cok sukur henuz is buralara varmadi demeyi istiyorum ama birkac hafta evvel Umraniye'de acilan bir yabanci zincirin acilisini TV'de izledim ve dehsete dustum. Insanlar birbirlerini ezmeye ve bazi seyleri parcalamaya aldirmiyor gibi gorunuyorlardi. Zaten ilk gunku ziyanin faturasi da anlasilan bayagi buyuk olmus magaza icin.

Ne zaman bu hale geldik? Ya da medeniyetin gelismesi sadece teknolojik anlamda oluyor da insanoglu aslinda bir arpa boyu yol almiyor mu yani?

25 Kasım 2007 Pazar

Alternatif Yatirim: 3 (Return on Investment)

Evet yukaridaki ticker'dan da gorebileceginiz uzere 5 kg. vermis bulunuyorum. Su ana kadar odedigim para ise 255 YTL yani, kg basina 51 YTL. Kobe bifteginden ucuz:)

Yukaridaki ticker'a bakinca hedefime yakinmisim gibi gorunmeme aldanmayin. O ilk kisa vadeli hedef. Son 3 yilda oldugum en dusuk kilo hedefi. Kilo verme maceram oldukca uzun surecek zira hem vermem gereken kilo oldukca fazla hem de bu isi kitabina uygun ve cok yavas yapmam gerekli.

Yukarida goreceginiz diger ticker da benim tasarruf hedeflerimle ilgili. Her ayin son gunu bir Net Worth hesaplamasi yapiyorum, bu ticker'i da ayda bir guncelleyecegim.

Geri geldim ben...

Uzun bir aradan sonra geri dondum, blogumu ozlemisim. Les Chemins de la Liberte Ozge Hanim beni mimlemis, haberim yokmus. Kendimi en iyi anlatan dortlugu yazmami ve de baskalarini mimlememi istemis. Dortluk nispeten kolay da baskalarina takilmayayim diyorum. Bu blog tamamen anonim ve hicbir yakinim ya da arkadasim bu blogu bilmez.

Sadede yani dortluk konusuna gelelim dedim ama beni anlatan sey biraz daha uzun:)
Hoy Lu-Lu / Orhan Veli

İsterim benim de acaip isimleri
Hiç duyulmamış zenci arkadaşlarım olsun.
Onlarla Madagaskar limanlarından
Çin'e kadar yolculuk yapmak isterim.
İsterim içlerinden bir tanesi
Vapurun güvertesinde yıldızlara karşı
"Hoy Lu-Lu" şarkısını söylesin her hece.

Ve bir gün ansızın bir tanesine
Rastgelmek isterim
Paris'te...

7 Kasım 2007 Çarşamba

BLOG TATILI: Kasim sonu gorusmek uzere

Bir sure icin yazilara ara veriyorum. Kasim sonu gibi donus yapacagim.

Yorumlari da bir sure icin iptal ettim. Yorumcularda terbiye hudutu asimi oldu.Bana gore ters fikirleri yayinlamak gibi bir politikam olsa da uc-bes kendini bilmezin terbiyesizliklerini ve bolucu orgut propagandalarini yayinlamak istemedim. Hatta gormek de istemiyorum, bu nedenle yorum bolumunu toptan kaldirdim ama donuste blogu yeniden duzenleyip, tekrar yorumlara acik hale getirecegim.

Bu sure zarfinda tasarruf ve ekonomi konusunda biraz arastirma yapip, yeni yazilarimda kullanmak niyetindeyim.

Ben yokken sakin Yeni Yil Alisveris ve Tuketim cilginligina kapilmayin. Herkese tutumlu ve bol kazancli bir ay dilerim.

T'Pol

3 Kasım 2007 Cumartesi

Alternatif Yatirim: 2 (Return on Investment)

Iki hafta once sagligima yatirim yapmaya basladigimdan bahsetmistim. Once detayli bir check-up'dan gectim, sonra da bir dahiliye uzmani ve diyetisyenle birlikte calisarak, diyet ve egzersiz programina basladim.

Start-up maliyeti umursamiyorum zira, bu programa baslasam da baslamasam da check-up yaptiracak ve bir doktora gidecektim. Zaten check-up'in onemli bir kismini saglik sigortam karsiladi. O nedenle sadece diyetisyen icin odedigim ucreti ve verdigim kilo miktarini dikkate alacagim. Cok aykiri ve pahali yiyecekler sozkonusu olmadigindan ve de zaten butcemdeki mutfak masraflarini iyi ayristiramadigimdan bunu da onemsemeyecegim.

Bugun itibariyle:
Odenen ucret: 85 YTL
Kaybedilen kilo: 2,5

Yani verdigim her kilo 34 YTL'ye mal olmus. Bence hic de fena degil:) Tabii, normal kiloma yaklastikca bu deger artacak. Bir grafik yaratip, bloga eklemeyi dusunuyorum. Neyse, kendime kocaman bir aferin veriyor ve isimin basina donuyorum.

31 Ekim 2007 Çarşamba

Dizel mi? Benzinli mi? Binek mi? Arazi Araci mi?

Gecenlerde bir arkadasim otomobil alacakti ama benzinli mi dizel mi alsin bir turlu karar verememisti. Kolay bir karar degil, ozellikle de benzinli ve dizel araclar arasindaki fiyat farki eskisi gibi fazla olmayinca. Ben de arkadasima uzman birilerine danismasini soyledim ama, kendi tecrubemden yola cikarak sunlari da soyledim: Araci kac yil elinde tutmayi dusunuyor, yilda ne kadar km yapiyor? Ses problem mi? Ikinci el degeri cok onemli mi? Standart bakim dizel ve benzinli araclarda farkli mi? Bu konu da cok onemli. Bazilari dizel araclarin bakiminin ve onariminin daha pahaliya geldigini soyluyor ama buradaki haklilik payi nedir bilmiyorum.

Amerikalilarin "Big Ticket Purchase" dedigi ev, otomobil alimi gibi konular hakikaten uzerinde iyi dusunulup, hesap yapilmasi gereken konular. Ornegin dizel araclardaki ses yalitimi eskisine gore cok daha iyi belki ama gecenlerde kullandigim kiralik bir aractaki ses beni cok rahatsiz etti. Her gun bu ses cekilmez diye dusundum. Ote yandan da tasarruflu olmasi cok kritik bir konu. Bu durumda butce kaygisi varsa, sese katlanmak gerekecek.

Deneme surusu yapmadan otomobil almaya kagit ustunde karar vermemek lazim. Bir baska arkadasim, uzun zamandir uzaktan cok begendigi bir araci deneme surusu yapmadan, ani bir kararla aldi. O gun bugundur cok pisman. Zira uzaktan albenili olan otomobil, Istanbul trafiginde kullanimi, park edilmesi zor bir arac, vergisi yuksek, ustelik de binek tipi araclar kadar konforlu degil ve arkadasimin bir onceki otomobiline gore bircok aksesuari da eksik. O aksesuarlari da almak isteseydi, bu sefer arac butcesinin cok ustunde bir fiyata mal olacakti.

Anahtar konu bence hem gereksinimler hem de toplam sahip olma maliyetinin uygun bir noktada kesismesi. Bizim insanimiz toplam sahip olma maliyeti kavramina oldukca uzaktir. Genellikle isine gelen ozellikleri on planda tutarak duysgusal karar alma egilimindedir. Rasyonel kararlara sozkonusu olan mal otomobil ise oldukca az rastlanir. En cok da otomobile yatirim diyenlere aciyorum. Ne yatirimi?

24 Ekim 2007 Çarşamba

Kredi kullanacaksaniz bankalara dikkat edin!

Kredi kullanmanin bazen kacinilmaz oldugu buyuk alimlarda cok dikkatli olmak gerek. Dun ev sahibi olmaya kalkistigimda kisa sure icin de olsa Euro cinsinden borclandigimi yazmistim. Eger bu krediyi 3 ayda kapatacak durumda olmasaydim bu is hayatimin ciddi hatalarindan biri olurdu. Asagida yazacaklarim 2004 yilina ait gozlemlere dayaniyor. Bankalar eger web sitelerindeki bilgileri detaylandirmislarsa ve hesaplama araclarini duzenlemislerse bunu bilemem fakat, dikkat edilmesi gereken seyler var.

Oncelikle Euro cinsinden kazanmadigim icin Euro cinsinden borclanmamam gerekirdi zira bu ciddi bir kur riski tasimak anlamina geliyor. Ancak TL faizler cok yuksek seyrediyordu ve ben krediyi kisa surede kapamayi hesapliyordum. Bu bilginin isiginda Finans'tan anladigini dusundugum (kendisi CFO'dur) bir arkadasimin yonlendirmesiyle USD yerine Euro borca girdim. Bunu yapmadan evvel de cogu kisi gibi bankalarin internet sitelerinde kullanima sunduklari Hesaplama Araclarindan faydalandim. Oysa bankalarin cesitli adlar altinda aldigi bazi masraflar (dosya masrafi vs.) ve zorunlu olarak yaptirdiklari Hayat Sigortasi masraflari bu araclarda yer almiyordu. Web sitelerinde bunlardan kisaca ve bazen farkli yerlerde bahsedilse dahi, tutarlari veya nasil hesaplanacaklari aciklanmiyor(du).

Tum yaptigim arastirmalarda her ay sabit belli bir miktar Euro odeyecegimi dusunurken cok yanilmisim zira faiz uzerinden %5 tutarinda BSMV ve %15 tutarinda KKDF kesintisi varmis. Buna mukabil, bankanin hesaplama araci da, bankadaki yetkililerin elime verdikleri sabit odeme plani da bunlari icermiyordu.

Ayrica bankaya dogrudan doviz hesabimdan otomatik odeme talimati verdigim halde yine de doviz alis/satisi islemi yapmis gibi Kambiyo Muamele Vergisi kesiliyordu.

Tum bunlar daha evvel ongoremedigim masraflardi. Hatta ustalikla saklandiklarini dahi dusunuyorum. Bana her islemi tamamladiktan sonra son dakika elime tutusturduklari sozlesmede bunlar bir sekilde vardi ama ortalama bir vatandasin anlayabilecegi sekilde yazilmamisti. Sozlesme okumaya alisik biri olarak bunlari gorup sorguladigimda, bankadaki yetkilinin onlarin sabit odeme plani icinde olduklarini soylemis olmasi da hayli ilginctir. Ayrica daha kredi basvurusu yaptigimda onceden incelemek icin sozlesmeden bir ornek istedigimde, sozlesmeyi ancak gerekli meblaglar ve odeme plani cikinca basabileceklerini soyleyerek vermemislerdi. Buradaki taktik vatandasa detayli inceleme firsati birakilmamasi esasina dayaniyor herhalde. Oysa herhangibir baska sozlesmenin isim, adres ve odeme plani gibi kisisel detaylarini kapatarak bir kopyasini vermeleri mumkundu. Neden basiretimin baglandigini ve daha israrci davranmadigimi hatirlamiyorum tam olarak. Esasinda biraz ugrasmak ve belki Tuketici Dernegine sikayette falan bulunmak gerekirdi ama ilk kez ev sahibi olmanin verdigi heyecan ve yapilmasi gereken onlarca is nedeniyle bununla ugrasmayi o zaman beceremedim.

Bu isleri daha evvel yapmis kisilere danisarak ya da eger bankaci tanidiklariniz varsa onlardan bu detaylari ogrenerek kendinizi guvenceye alabilir, belirsiz riskleri bertaraf etmis olursunuz.

23 Ekim 2007 Salı

Nasil Ev Sahibi oldum?

Politik dusuncelerimi kendime saklayip, kisisel finans yazmaya devam edeyim ben. "Kotu komsu insani ev sahibi yapar" diye bir soz vardir. Benimki de buna benzer birsey. Daha ziyade "gicik ev sahibi insani ev sahibi yapar" diyebilirim.

Cok efendi bir ev sahibim vardi, ben de onun kiracisi olarak memnun mesut yasayip gidiyordum. Derken o donem oldukca yakin arkadas oldugum bir cift yeni bir ev aldilar ve bana cok yakin olan kendi evlerinden tasinmaya, onu da kiraya vermeye karar verdiler. Fikir nasil olustu hatirlamiyorum; ya ben teklif ettim ya da onlar, kendimi bir anda tasinmaya hazirlanirken buldum. Ilk etapta yeni evlerinde de boya,badana isleri oldugu icin, ciktiklari evin badanasini da yaptirip cikmak niyetindeydiler fakat benim tasinmama yakin bir zamanda yeni eve cok para harcadiklarini soyleyip, badanayi yaptiramayacaklarini belirttiler. Sorun etmedim badana konusunu ben ustume aldim. Evde yapilmasi gereken bazi tamiratlar vardi. Arkadaslarim ev sahibi olduklari halde evlerine pek ilgi gostermemislerdi. Banyoda, panjurlarda, bazi mutfak dolaplarinda ve simdi tam da hatirlamadigim bazi konularda ufak tefek tamirat gerekiyordu. Panjurlardan esen ruzgar eve doldugu icin onlarla ilgili tamirat biraz daha teferruatliydi. Hepsi sokulup, temizlenip, aralarina fitiller konulmak suretiyle onarildilar vs. Uzun sozun kisasi kiranin yarisi kadar tutan bir meblag bana fatura edildi. Arkadaslarimla anlasmama gore bu tamiratlari ilk kiradan dusecektim. Oyle de yaptim fakat, hemen akabinde arkadasim (erkek olan) beni arayip, "Allahaskina bu kadar tutacak ne tamirat vardi evde?" seklinde oldukca kaba bir sorgulamaya giristi. Nadiren de olsa sukunetimi muhafaza etmeyi basarabilirim, zaten kizmaktan cok icerlemistim ve o yuzden tartismaya girmeyip, telefonu kapattiktan sonra hemen geri kalan parayi da EFT yaptim. Bu sefer esi beni arayip "biz sana parayi gonder mi dedik? Malum X, arkadaslik ve is konularinda farkli dusunur, belli hassasiyetleri var, tamiratin ne kadar tuttugunu ogrenmek hakki" gibilerinden birseyler soyledi. Kirginligimin boyutunu tarif etmem imkansiz. Beni uzun sureden beri taniyan bu insanlarin kendilerini kaziklayacagimi dusunmus olmalari beni perisan etti. Tamam tamirati yapan adamlar beni kaziklamis olabilir. bana makul gelen meblag belki fazladir. Tum bunlari anliyorum ama olaya yaklasim bicimleri derhal kendileriyle olan iliskime bir son vermeme neden oldu. Eve o kadar masraf edip, tasinmis oldugum icin de cikmak istemedim. Iki yil o evde oturdum ve eski arkadaslarimla cok gerekli durumlar haric tek kelime etmedim. Araya girmek isteyen arkadaslarimi da kibarca uyardim, araya girmeye kalkarlarsa kendileriyle olan iliskimi de kopartmakta bir an bile tereddut etmeyecegimi net ve kesin bir sekilde ifade ettim. Bu arada da mumkun mertebe para biriktirmeye ve kiraci olmaktan bir an evvel kurtulmaya calistim.

2004 senesi basinda ev fiyatlari oldukca makul seviyelerde seyretmeye baslamisti. Cebimde sadece 25 milyar eski TL ve Ankara'da henuz tamamlanmamis bir kooperatif vardi ve ev aramaya basladim. Birkac kafta sonunu bu ise vakfettikten sonra simdiki evimi buldum. 92,5 milyar TL isteniyordu. Boya, badana, tamirat, vergi, emlakci ve tasinma masraflarini da dusununce yaklasik 105 milyar TL'ye gereksinim duyuyordum. Bir bankadan Euro kredi kullanmaya karar verdim. Niyetim Ankara'daki kooperatif biraz degerlenince borcumu kapatmakti. Bu esnada annem ve cok yakin bir arkadasim devreye girdiler. Bankadan az borclanmami, aradaki parayi kendilerinden almami istediler. Onlara cok kisa vadede borc odemekte zorlanacagimi soylesem de israr ettiler. Arkadasimdan USD olarak, annemden de Likit Fon olarak borc aldim. Cok sukur ki, Ankara'daki kooperatif kisa surede aniden prim yapti ve banka borcumu 3. ayin sonunda tamamen kapattim. Arkadasimin parasini 8 ayda, anneminkini de 13 ayda odedim. Kendime ait bir evde oturuyor olmanin mutlulugunu hicbirseye degismem. Normalde gozumu karartip, cebimde bu kadar az para varken cesaret edemeyecegim bir ise giristim. Iyi ki de yapmisim ama insan her zaman bu kadar sansli olamaz. O nedenle borctan hep uzak dururum. Ev ya da belki otomobil gibi cok buyuk seylerin disinda hicbirsey icin borc yapmamayi prensip edindim. Su ana kadar otomobil almak icin dahi borclanmadim. Cebimdeki para ne kadarsa ona gore davrandim. Borcla pahali bir otomobil alip sonra benzin parasi bulamayip, ona binememektense, borcsuz mutevazi bir arac almayi tercih ederim. Param buna da yetmiyorsa demek ki otomobil sahibi olmak bana gore degil diye dusunmeyi tercih ederim.

19 Ekim 2007 Cuma

Alternatif Yatirim

Basliga bakip yepyeni birsey yumurtlayacagimi sananlar hayal kirikligina ugrayacak:) Ve fakat bendeniz mutevazi bir vatandasim, ekonomi, matematik, politika konularinda uzmanligim yok. Bu nedenle daha evvel duyulmamis bir alternatif yatirim metodu oneremiyoruz maalesef. Sadece farkli bir bakis acisi, o kadar.

Birkac hafta evvel kendime bir iyilik yapmaya karar verdim. Baktim Sosyal Guvenlik Sistemi saglik tarafinda gun gectikce berbat hale geliyor, hastaliklar yaslilikla birlikte artiyor, e ben de de zaten gelecekte baskalarina muhtac olma korkusu var, kendime "bak, T'pol mantikli bir Volkanli olarak olarak bu fazla kilolar seninle bagdasmiyor. Sagligin simdi iyi ama ileride eklem hastaliklari, kiloya bagli kalp rahatsizliklari vs. olabilir, emek emek biriktirdigin paralarini keyfine ve tatillere degil, doktorlara harcamak durumunda kalabilirsin. Iyisi mi bir check-up yaptir, sonra da diyetisyene git" dedim. Ben arada bir boyle kendimle konusurum, cok iyi gelir. Tabii yuksek sesle ve baskalarinin yaninda olmamasina ozen gosteriyorum, bir yanlis anlasma olmasin.

Ben bu fazla kilo konusunu yillarca cozemedim. Teorik bilgim doktora seviyesinde ama pratikte bu is hic de kolay degil. Ustelik 3 gr. alan arkadaslarim aynaya bakip kendinden nefret ederken, bendeniz tombik halimden hic de igrenmiyorum. Insanin kendiye bu kadar barisik olmasi da iyi birsey degil. Hersey dozunda olmali.

Koydum onume sapkami ve dedim ki "benim uzmanligim yoneticilik, o halde bu konuya da ayni cerceveden bakmaliyim. Durumu analiz edip, cozumu olusturmali ve sonra da sureci yonetmeliyim. Bir kere bu herhangibir diyetisyenin yapacagi is degil. Benim kendime bir Dahiliye Uzmani ve bir Diyetisyen'den olusan ekip kurmam lazim. Once mevcut durum saptamasi yapmali, hedef belirlemeli ve takim calismasi yapmaliyiz". Kalktim detayli bir check-up'tan gectim. Kiloya bagli Insulin direnci ve hafifce yuksek Urik Asit biraz gozumu korkutsa da bu problemler cozulemez hale gelmeden bunlari kesfetmekle ise basladim. Bugun de Dahiliyecim ve Diyetisyenim (kulaga cok hos geliyor) ile ilk toplantimi yaptim. Bundan sonra bu ise ne kadar para harcadigimi, ne kadar kilo kaybettigimi, saglik gostergelerimin ne kadar iyilestigini burada paylasacagim. Sagligima yaptigim yatirimin getirisi nasil hesaplanir bilmiyorum ama bir yontem bulacagimdan eminim:) Haydi bakalim hayirlisi diyorum.

18 Ekim 2007 Perşembe

Bireysel Emekllik Sistemi konusunda bir aciklama..

Gectigimiz gunlerde BES uzerine yazarken Ekonomix ne kadar kesinti yapildigini sormustu. Kendim baktim, isin icinden cikamadim sonra da musteri temsilcimden ayrinti istedim. Beni dogru yere yonlendirince kesintileri anlar hale geldim. Aylik odemelerimden yalnizca %1 kesinti yapiliyor. Ben hala %2 gibi gormustum ama anladim ki, yaptigim ara katki payi odemesinden sonra once %2 kesinti yapip, akabinde yarisini iade ediyorlar. Neden dogrudan %1 kesmiyorlar bilemedim. Fonlardan yapilan kesinti konusunda ise hicbirsey bulamadim. Hala bakiyorum.

Sosyal Guvenlik Sistemi ha? Yaaa, tabii...

Aksam Gazetesi yazarlarindan Ali Tezel'in bugunku yazisi tam da benim gelecek endiselerimle ortusmus. Sosyal Guvenlik Sistemi'ne guvenmiyorum. Nedeni cok basit. Bizde hala cok erken emekli olunabiliyor ve bu nedenle devletin emekli maasi odeme suresi cok uzun. Bundan dolayi da emekliye ne kadar az pay verirlerse o kadari kardir mantigindan hareket ediyorlar. Zira bu kanunlari cikaran Meclisimizde bir gun dahi milletvekilligi yapanlarin hayati sonsuza kadar kurtuluyor, onlarin boyle bir derdi yok.

Emekli maasina guvenip de simdiden para biriktirmeyenleri sevimsiz gunler bekliyor. Zira, emeklilik maasi olarak azicik bir para ile yetinmek durumunda kalacaklar. Hicbirimiz calisirken yasadigimiz standartta hayatlar yasayamayacagiz ama bir de isin "essekten dusme" boyutuna gelmesi var. Bugun brut 10-15bin YTL kazanan bir yonetici eger yatirim yapmiyorsa, kendisine simdiden gecmis olsun diyoruz.

Cozum? Elimiz is tuttugu, isverenler bizimle calismaya hevesli oldugu muddetce calismali ve yasam beklentimizle dogru orantili bir miktar tasarruf etmeye bakmaliyiz.

Gecmisten bu yana ne zaman Turkiye'de calisma suresi uzun denilse ve reform yapilmaya calisilsa, basta gazeteler olmak uzere herkes ayaklandi, "mezarda emeklilik" baslikli yazilar yazildi. Oysa esas SGK sisteminin bu haliyle mezarda emekli olabilecegiz, cunku calismayi birakmak imkani olmayacak cogunluk icin. Bir yandan deli gibi harcayan, tuketen, gelecegini yiyen bir guruh, diger yandan emeklilik ucretlerini kendi basiretsizligi yuzunden durmadan kismak zorunda kalan bir SGK Sistemi. Haydi bakalim, mezardan once emekli olun da goreyim!

17 Ekim 2007 Çarşamba

Bir banka reklami

Bugun sabah ise gelirken radyoda kulagima bir bankanin tuketici kredisi reklami calindi. Iki sanatci "ihtiyacim var" nakaratli bir duet yapiyordu. Muhtemelen bu meshur bir sarkidir ama ben bilmiyorumdur. "Bu LCD TV'ye, yeni bir elbiseye, nevresim takimina ihtiyacim var" seklinde uzayip giden bir duet. Reklamin son kisminda da bir ses insanlarin rahat yasamaya ihtiyaclarinin olduguna vurgu yaparak, kredi reklami yapiyordu. Borcla nasil rahat yasanacaksa? Bankalar boyle reklamlari yapacaklar, magazalar hep bizi kandirmaya, sattiklari her turlu seyin ihtiyacimiz olduguna bizi inandirmaya calisacaklar ama secim bizim. Akilli secimler yapmak, finansal acidan dogru kararlar vermek elimizde.

Insanlarin akilli ve bilincli olmalari, boyle reklamlara kanmamalari lazim ama ulkemizde Iktisat Profesoru olan insanlar bile ekonomiden tam anlamaz, gazete koselerinde sapir sacma yazilar yazarken, averaj halkin dogru secimler yapmasi nasil beklenebilir ki?

Bizim zamanimizda "Ev Ekonomisi" diye bir ders vardi. Bir donem butun kizlar etamin islemis, diger donem orgu ormustuk. (Benimkileri annem halletmisti). Erkek cocuklar da marangozluk turu birseyler yapmislardi. Dersin pek ekonomiyle iliskisi yoktu ama o ders de sonradan kaldirildi. Oysa "case study" tadinda ekip calismalari yapilsa, mesela siniflari 3 ile 6 kisi arasi degisen gruplara bolup, bunlara belli butceler verilse ve bir ay boyunca gecimlerini saglamalari icin egzersizler yaptirilsa, ne kadar ogretici olur. Kuru kuru faiz hesabi formulleri ezberletilecegine, eger belli bir oranda faizle borclanirlarsa, bunun icin ne sureyle ne kadar odeme yapmalari gerekecegini, butcelerini nasil duznlemeleri gerektigini vs. ogretseler yukarida bahsettigim reklamlara kanan insan sayisi hayli duserdi. Buna benzer bir program Amerika'da fakir bolgelerde yapiliyormus. Oldukca eglenceli ama ogretici bir yazi okudum gecenlerde. "Reality game challenges kids to choose" isimli makaleyi Google'dan aratip bulabilirsiniz. Yazari Paul Hampel. Link koymaya calistim ama beceremedim.

Gecenlerde bir arkadasimla konusurken, emekli olmadan evvel belli bir miktar para biriktirmeyi planladigimdan soz ettim. Ne kadar oldugunu sorunca 850,000 YTL ile 1,000,000 YTL arasi oldugunu soyledim. Cok sasirdi. Bu kadar parayi biriktirmenin mumkun olmadigini dusunuyor. Cunku 45-50 yaslarinda emekli olma hesabi yapiyor, mutevazi bir arabaya binmektense banka borcu ile 4x4 bir arac aldi ona biniyor. Dolayisiyle de bu parayi biriktirmenin imkansiz oldugunu ve benim astronomik bir ucret aldigimi dusunuyor. Ondan daha fazla kazaniyorum ama hem harcamalarim daha az, hem de tercih ettigim yasam bicimi farkli. Lukse merakim yok. Sadece guzel tatil yapmaktan ve buna para harcamaktan hoslaniyorum. Ustelik de yalniz oldugum icin gelecekte muhtac duruma dusmekten cok korkuyorum. O nedenle bugunku yasam tarzimdan cok ileriye yatirim yapmaya onem veriyorum.

60 yasindan evvel emekli olmayi dusunmuyorum. Umarim 60 yasima kadar benimle calismak isteyen sirketler olacaktir. Su ara kazandigim paranin yaklasik %35-40 kadarini tasarruf edebiliyorum. Mutevazi bir hayat yasamayi surdurdugum takdirde bu kadar parayi biriktirmek zor olsa da imkansiz degil. Zaten bir kisim birikimim var ve bunun iyi bir baslangic oldugunu dusunuyorum. Istekler ve ihtiyaclar arasindaki cizgi cogu kisi icin net degil. Oysa bu konuya kafa yormak, neyin istek, neyin ihtiyac oldugunu bilmek cok onemli. Yuklu meblag tutan bir ihtiyaci elde etmek icin taksit ile alisveris yapmak ya da banka kredisi kullanmak anlamli olabilir. Ancak odemelerin butcenize uymasi gerekir. Hicbir zaman kazancinizdan fazlasini harcamamalisiniz. Komsularin, arkadaslarin ya da akrabalarin yasam secimleri ve standartlari sizi ilgilendirmemeli.

15 Ekim 2007 Pazartesi

Durun! Faizler dusmesin, kurlar da yerlerde surunsun!

Herkes kendi cikarlari dogrultusunda birseyler istiyor. Oguz Satici faizler dussun, kur yukselsin diyor. Ihracatcilar da ayni teraneyi caliyor. Iyi o zaman! Ben de diyorum ki hayir faizler dusmesin. Sorumlu bir vatandas olarak tasarruf ediyorum ve yuksek faiz getirisi beklemek benim hakkim degil mi? Bana ne!

Paramin onemli bir kismini ailemle ilgili bir emlak yatirimina yonlendirdim. Baska bir emlak satilinca, parami alip, tekrar yatirim yapacagim ama henuz o emlak satilmadi. Bu birkac ay surecek gibi duruyor. Ne olacak simdi? Ustelik doviz cinsinden hicbir yatirim da yapmiyorum. Doviz yukselmesin, istemiyorum.

Anlasilan ben bu islerden anlamiyorum. Lutfen biri bana anlatsin: Ihracat yapanlarin butun girdileri YTL cinsinden midir? Urettiklerinde hic mi doviz cinsinden girdi yok? Aklim almiyor dogrusu. Ustelik madem durum bu kadar vahim, nasil ihracat rekoru kirilabiliyor? Daha evve de yazmistim, gazete okumamak lazim diye. Fakat oyle bir aliskanlik ki, birakamiyorum. Sonra da sinir olup, kaliyorum. Sigarayi birakmak, kilo vermek isteyenler akupunktura gidiyor, ben de gazetelerden uzak durmak icin gitsem, o igneleri nereme batirirlar?

Vakit Nakitse, neden Istanbul'da yasiyoruz ki?

Bayram nedeniyle, Arefe gunu arabayla Ankara'ya gittim. Normalde ucak daha akilli bir secim ama arabayla goturmem gereken seyler vardi, zorunlu olarak saat 15:30 civarinda yola cikma gafletinde bulundum. Izmit'e kadar kopru trafigindeki gibi gittik. Bu arada dur-kalk trafige ragmen yanindakiyle sohbet ederken trafigin durdugunu fark etmeyip, ondekine giren 3-4 gerizekali nedeniyle olusan ufak kazalar, trafigi iyice hantal hale getirdi. Hele bir salak, emniyet seridinden gitmeye kalkinca, bir TIR tarafindan boydan boya catur cutur sesler cikartarak hurdalandi. Allah'tan karsilastigim kazalarin tamami sadece maddi zararlar yaratan cinstendi yoksa o trafikte hicbir ambulans can kurtaramazdi.

Neyse ki, iftar saatinde herkes kendini yol boyundaki lokantalara atti da o sayede normal bir suratle toplamda 5,5 saatte Ankara'ya vardim.

Evim isime cok yakin oldugu icin ben pek farkinda degilim ama ne zaman "karsi"ya gitmem gerekse, trafigin iyice berbat oldugunu goruyorum. Kopru cilesi inanilmaz. Gecenlerde Cibalikapi'ya gidecektim, arabayi Kadikoy'deki cok katli otoparka birakip, Eminonu'ne vapurla gectim. Sonra da bir taksi cevirdim ve fakat, trafik oyle bir felcti ki, yurusem, ayni surede gidecegim yere varabilirdim.

Istanbul'u cok seviyorum ama galiba civisi cikti. Cikmadiysa da ceyrek kaldi. Yavas yavas "exit" stratejisi gelistirmeye baslamak gerek. 10 yil daha Istanbul'da yasamak istiyordum ama 5 sanirim yeterli. Zaten 5 yil sonra artik biraz daha yavaslayip, daha part-time isler yapmaya baslayabilirim. Bir dusunelim bakalim...

11 Ekim 2007 Perşembe

Hovardalik yerine, daha hayirli bir is yaptim...

Bir onceki yazida sozunu ettigim konuya dair: Son gunlerde artan bolucu teror nedeniyle hayatini kaybeden askerlerimizin aileleri icin Mehmetcik Vakfi'na bagis yapmayi tercih ettim. Insanlarimiz vatanimiz icin canlarini feda ederken, konforlu evimde, parami nasil harcasam diye dusunuyor olmaktan bir anda utanc duydum. Bu sene tum bagislarim Mehmetcik Vakfi'na. Allah Rahmet Eylesin, geride biraktiklari ailelerine kolaylik ve sabir ihsan etsin.

Bayram boyunca blog ile ilgilenemeyecegim. IYI BAYRAMLAR!

10 Ekim 2007 Çarşamba

Elinize beklenmedik bir para gecerse ne yaparsiniz?

Zaman zaman ummadiginiz yerden elinize para gecebilir. Beklenmedik bir prim odemesi, bayram hediyesi, aile mallarindan birseyin satilmasi neticesi payiniza dusen meblagin size odenmesi vs. gibi.
Bu tur durumlarda ben ufak bir kismi ile "hovardalik" eder, geri kalanini tasarruf hesabima ilave ederim. Hovardaligimin dozu olsa olsa, yeni bir bluz veya hos bir yerde bir aksam yemegi ve belki birkac kitap, dergidir. Asla "haydan gelen, huya gider" dememeyi prensip haline getirdim. Kardesimse gencken kuyu gibiydi. Ne kadar para atarsaniz atin, paralar aninda gozden kaybolurdu. Calisip, para kazanana kadar asla paranin kiymetini bilemedi. Neyse Allah'tan bankaci oldu ve paranin agacta yetismedigini ogrendi de biz de onun icin endiselenmekten vazgectik.
Bu konuyu acma sebebim, bayram nedeniyle durduk yerde bir miktar ikramiye alacagimizi ogrenmis olmam. Bizim Insan Kaynaklari politikamizda yazili olan birsey degil bu. Anlasilan patronun icinden gelmis. Hos da bir jest.
Bu seferki hovardaligim ne olsun diye dusunmem lazim. IYI BAYRAMLAR!

9 Ekim 2007 Salı

Tehditler ve Tedbirler 2a: T'Pol vs. Isverenler ;-)

"Isveren Tehdidi" (daha evvel duymadim, acaba bunu ben mi uydurdum, baska soyleyen de var mi?) faktorune karsi ben kendi tedbirlerimi aldim. Ancak, ben hem bir calisanim, hem de bir yoneticiyim.

Once uzun yillar sadece bir calisan olarak ne yaptim onu anlatayim: Cok basit. Itilip, kakilmayi sadece gerektigi surece tolere ettim ve surekli alternatiflere kendimi acik tuttum. Insanlar ev, is, sehir degistirmekten hoslanmazlar ama bunlar benim icin zor degildir. Ogrendigim en onemli sey su: "Isinizden ve ucretinizden memnun musunuz? Cevabiniz evetse, uzulmeyin gecer!". Mutlaka dengeleri bozacak bir "torpilli", sizi ve emeginizi takdir etmeyecek bir yeni "patron" gelir ve hosnutlugunuz gelip gecicidir. Oyleyse surekli alternatiflere bakmak ve isgucunuzun piyasa degerini bilmek onemlidir. Eger piyasada size daha iyi kosullarda is sunacak birileri yoksa a. zannettiginiz kadar kiymetli degilsinizdir, b. piyasa durgun, isler kesattir. Kiymetinizi artirmak icin daha cok calismaniz, yetkinliklerinizi artirmaniz gerekir. Isler kesatsa, care yok bekleyeceksiniz.

Bir yonetici olarak da karsilastigim en onemli acmaz, hak eden, zeki, sorumluluk sahibi calisanlarima daha iyi imkanlar ve bir kariyer plani sunamamak oldu. Bu calisanlarim icin ust yonetimle gereken herseyi konustum, onlari terfi ettirebilmek icin elimden geleni yaptim ama kimi zaman basarili olamadim. O zaman sanslarina kusmeleri disinda bir alternatif sunmam gerektigini dusundum. Sirket icinde baska bir bolumde firsatlar yaratma imkanimiz yoksa, boyle bir calisani kaybetmeye riza gostermemiz gerekir dedim. Bu tur calisanlarimla hep acikca ve durustce konustum. Baska is aramak isteyenlere asla kostek olmadim, bilakis bir numarali referanslari olmaya, yaptiklari is gorusmeleri uzerinde onlarla konusup, kendi tecrubem olcusunde yol gostermeye gayret ettim. Sonucta daha iyi kosullara kavusmalari beni ancak memnun eder. Ya benim is kaybim? Yoneticiligin bir geregi de yeni calisanlari yetistirmektir. Daha genc, daha az tecrubeli kisileri ise alip, biraz daha fazla zaman ve gayret sarf ederek, yenileri yetistirmeye calistim. Ust yonetime hesap vermekten hic cekinmedim. Simdi Ust Yonetim'in icindeyim ve bu fikirlerimi gayet rahat soylemeye devam ediyorum. Diger arkadaslarimin benimle ayni fikirde olmadiklarini da biliyorum ama zihinlerinde kucucuk bir kusku uyandirabiliyorsam, ne ala. Maalesef cogu yonetici (patron degil ucretli yonetici hem de) calisanlara "kole" gozuyle bakiyor. O giderse beriki gelir, it urur, kervan yurur (pardon my French) diye dusunuyorlar. Boyle yoneticiler de bunlari dizginlemeyen patronlar da iyi ve kaliteli calisanlari kaybetmeye mahkumdur. Bu tipler zaten genellikle en iyilerle calismak istemezler, onlari tehdit olarak gorurler ve vasat, nispeten silik, fazla baskaldirmayacak calisanlari bulup, onlari kendilerine bagimli kilmaya gayret ederler. Bu apayri bir yazi dizisi olur, o nedenle kisa kesiyorum.

7 Ekim 2007 Pazar

Tehditler ve Tedbirler 2: Isverenler

Calisanlar icin Isverenler de bir tehdit olusturuyorlar. Son yillarda enflasyonun dusmesini kendi lehine kullanan ve ucretlerin reel olarak dusmesine neden olan isverenler oldugunu biliyorum. Cogu isyerinde keyfi ucret uygulamalari var. Her gorev tanimi icin belli bir ucret bandi belirleyip, bunu kendi sektorlerinde surekli olarak izleyen isveren cok az. Performans ve prim yonetiminden cogu isveren kaciniyor. Kendi acilarindan da yanlis yapiyorlar ama konumuz bugun o degil. Biz calisanlar somurulmeden, gercekten yetkinligimizin ve calismamizin karsiligini nasil aliriz ve bunu nasil surekli kilariz ki, gelecegimiz icin yatirim yapalim?

Uzulerek soyleyebilirim ki, is gorusmesine gelen adaylarin biraz da icerisinde bulunduklari maddi guclukler nedeniyle telaffuz ettikleri ucretlerin ustune atlayan, icerideki dengeleri bozan, ayni isi farkli ucretlere yaptiran cok isveren gordum ve bunlarda calistim. Ancak yonetici pozisyonuna geldikten sonra bunlarla mucadele etme ve kendi fikrimi soyleyip savunabilme imkanina kavustum. Ne kadar fark yarattim bilemem ama benim etik cizgimin hayli farkli oldugunu soyleyebilirim.

Sosyal Guvenlik sisteminin gelecegini parlak bulmadigimi defalarca soyledim buna mukabil hala isveren primlerinin azaltilmasini onerenler var. (Ilave okuma bkz. Ekonomi Turk). Bu insanlar neyle ugrastiklarin farkinda degiller. Hepimizin gelecegi ile oynuyorlar. Liberal ekonomiye ve rekabete asla karsi degilim ama biz calisanlar da benzer sekilde davranmazsak, canimizin yanacagi kesin. Eskiler ve hatta hala bazi insanlar isyerine sadakatin, bir yerde uzun yillar calismanin erdemli bir davranis ve arzu edilen bir ozellik oldugunu soyluyorlar. Katilmiyorum. Eger isveren firsatci davraniyorsa, ben de firsatci davranirim. Kimse kusura bakmasin, sozkonusu olan benim HAYATIM. Beni mutlu eden, yetkinligimin karsiligini veren, bana yatirim yapan, kariyer firsati sunan isveren sadakatima layiktir. Bunlari yapmiyorsa kendi bilir.

Bundan yillar once ulkenin onde gelen gida ureticilerinden biri vasifsiz iscileri ise alip, 12 aylari dolmadan isten cikartmayi adet edinmisti. Hala surduruyor mu bilmem. Yine kendi sektorunde onemli bir sirketler grubunun patronicesinin Insan Kaynaklari Muduru'ne "tazminat odememe" hedefi verdigini gozlerimle gordum. Bu sirket gecici elemanlarla calisiyor ve cogu zaman pespese projeler oldugu icin elemanlar birkac yil istihdam edilebiliyor. Hanimefendi proje bitmese bile iscilerin 11. ayda isten cikartilip, sonra yeniden alinmalarini istiyordu. Soylemeye gerek yok IK Muduru de ben de bu sirketten arkamiza bakmadan 2-3 ay icinde kactik.
Iyi bir calisan isverenini suistimal etmemeli, mesai saatlerinden calmamali, isverenin sundugu imkanlardan yararlanirken hirsiz durumuna dusmemelidir(eve zimba, kagit, dosya ve hatta tuvalet kagidi, havlu kagit vs. goturmemelidir). Ayni sekilde isveren de calisani suistimal etmemeli, kanuni haklarini cignememeli, kanunsuz fazla mesai uygulamalari yapmamalidir. Kanunun izin verdigi surenin disina cikmak, calisana ait zamani calmaktir ve dupeduz hirsizliktir.
Mecburiyetten zaman zaman etik olmayan isverenlere calismak zorunda kalabiliriz. Kariyerimiz icin, faturalari odeyebilmek, cocuklarimizi doyurabilmek icin buna tahammul etmek zorunda olabiliriz. Fakat bu tur durumlardan kendimizi kurtarmaya cabalamak, uyum saglayip, kole haline gelmemek elimizde. Bazilarimiz icin bu cok zor olabilir ama denememek kendimize ve gelecegimize vuracagimiz en buyuk darbedir.
Ben nasil davrandim? ARKASI YARIN

5 Ekim 2007 Cuma

Tehditler ve Tedbirler 1a: Kendi Deneyimim

Ben ısletmeciyim ve is hayatina atildigim yilarda teknoloji yeni yeni gundeme geliyordu, bilgisayar yaygin kullanilan bir makine degildi. Satinalma gibi idari bir konuda calismak uzere bir uretim sirketinde goreve basladim. Daha sonra da yine satinalma uzerine cesitli sirketlerde calistim ama bu arada teknoloji onem kazanmaya basladi ve ben de giderek uzmanlastigim konunun beni koreltmeye basladigini fark ettim. Bu asamada bir Insan Kaynaklari danismani ile konusma ihtiyaci hissettim ve onun onerilerini aldim.

Kolay olmadi ama satinalma uzerine olmayan bir konuda bir is bulmayi basardim. Satinalmacilik bilgisi bu is icin iyi bir temeldi ama kontrat yonetimi ve maliyet analizi gibi konulari ogrenme firsati bulmak da benim icin cok cazip oldu. Bu sayede bir teknoloji srketine gectim ve satinalma konusundan iyice koptum. Uzun bir sure bu teknoloji sirketinde calisarak ve bir cevre edinerek ciddi deneyim kazandim. Bu esnada yoneticilik yapmaya basladim ve hatta bir noktada satinalma departmanini da yonettim ama temelde IT teknolojileri tarafinda kazandigim deneyim simdiki isimi bulmama yardimci oldu. Yeni pozisyonumda operasyonel ic sureclerin iyilestirilmesi, IT stratejileri ve kurumsallasma icin hayata gecirilecek ic projeler benim sorumlulugumda. Asiri derecede uzmanlasmaya dogru giderken dogru zamanda frene basip, biraz zorluk yasamis olsam da yonumu degistirmeyi basardim. Tum bu kararlari tam bir bilincle ve planlayarak veremedigimden maddi, manevi bazi zorluklar oldu elbet ama uzun vadede bana yarari dokunacak seyi yapmis oldum. Eger imkan olursa 15-16 yil daha is hayatinin icinde olmayi planliyorum. Bu uzun bir sure ve yeni tehditlerle karsilasmam kacinilmaz. Ornegin yasim ilerliyor, genclerle rekabet etmek durumu zor olabilir, artik pahali bir calisanim, bu bir dezavantaj. Ancak, teknolojiyi iyi takip ederek ve ogrenmeye cabalamaktan kacmayarak kendimi farklilastirmaya gayret ediyorum.

4 Ekim 2007 Perşembe

Ya Is Guvencesi? Tehditler ve Tedbirler 1: Teknoloji

Surekli tasarruf tasarruf diyorum. Iyi hos da ya is surekliligi ve is guvencesi? Duzenli gelir olmadan, tasarruf nasil olacak?

Calisan insanlar eger sabit gelirliyse ki, ben oyleyim, ekonomik sagligimiz acisindan bazi tehditler var. Bunlari tek tek irdelemek ve nasil bertaraf edileceklerini tartismak icin birden fazla yazi gerekecek.

TEKNOLOJI

Teknoloji hayrani olan benim gibi birisi icin bu pek de tehdit olusturmuyor ama teknoloji iki acidan tehdit unsuru: 1. Teknoloji sayesinde isler daha cabuk, kolay ve verimli yapilabiliyor. Istihdam bundan etkilenebiliyor. Bazi uzmanliklar degerlerini yitiriyor. Hatta bir de dis kaynak kullanimi ve "off-shoring" tabir edilen daha ucuz is gucu olan ulkelere islerin kaydirilmasi elele verince bircok insan icin islerini kaybetmek kacinilmaz oluyor. 2. Teknolojiden korkan ve alismaya calismayan insanlar bundan olumsuz etkilenecekler, islerini teknolojiyi kullanabilen insanlara kaptiracaklar.

Iyi haber; insan gayret ederse bunlari lehine cevirebilir ve bu tehditle basedebilir. Oncelikle uzmanliginizi, tecrubenizi ve is bilginizi gozden gecirin. Isiniz tehdit altinda mi? Bugun degilse 5 yil sonra tehdit altinda olma olasiligi var mi? (Beyin cerrahiysaniz, hemsireyseniz, asciysaniz ya da kuaforseniz rahatlayin, sorun yok. Kendinizi gelistirmeye devam etmeniz gerekli ama isinizi Hindistan'daki bir Cagri Merkezi'ne veremezler). Eger isiniz tehdit altindaysa ve daha uzun yillar calismaniz gerekiyorsa, kagidi kalemi alin ve su sorulara yanit verin:
- Kendi mesleginizde kendinizi digerlerinden farklilastirmak icin firsatlar var mi? Ozel bir arac/gerec kullanimi sertifikasi almak, isyerindeki yeni bir uygulama ile calismak uzere egitilmek vs. gibi.
- Meslek/Is alani degistirebilir misiniz? Korkmayin bu sandiginiz kadar zor olmayabilir, yaraticiliginizi uyandirin, cesaretinizi toparlayin ve dusunun. Makine Muhendisi bir arkadasim Master yapip, Yazilim Muhendisi oldu, aradigini bulamayinca sertifika programlarini tamamladi ve ogretmen oldu ve bunlarin hepsini 40 yasindan sonra yapti. Kendisi Amerikali ve uc bir ornek belki ama meslek degistirmek imkansiz degil. Turk bir arkadasim emekli olduktan sonra emlakciliga basladi ve cok da basarili.
- Meslek degistirmek zor ise, ikinci bir uzmanlik ya da beceri edinebilir misiniz? Ilgi duydugunuz ama denemediginiz birsey var mi? Hele ki bir hobiyi ise donusturme imkaniniz varsa, hic durmayin. Ustelik de bu konuya ufak ufak baslayip, ana isinizle uzunca bir sure birlikte goturme sansiniz olabilir. Mesela ben bu konuda tam bir felaketim. Hicbir yetenegim ya da hobim yok. Sadece okumayi seviyorum ve ya okuyorum, ya Internette dolaniyorum.
Bu sorular uzerinde uzun sure dusunmek, arastirma yapmak ve zihni serbest birakmak lazim. Kisa surede yanlis bir karar vermektense, biraz daha uzun sure harcayip, saglikli karar vermek gerek. Zira karariniz para ve zaman harcamanizi gerektirecek. Tutumluluktan soz ederken bu konuda hata yapmak istemezsiniz.
Teknoloji Korkusu'na gelince: Korkunun ecele faydasi yok. Uzaylilar dunyayi ele gecirip de bizi kolelestirmezse, Nukleer Savas cikip da hepimiz yok olmazsak, teknolojiden geri gidis yok. O zaman herkes oturdugu vakit sandalyeye dokunan kismini kirip, bilgisayari acip, kapatmayi, Internet'e girmeyi, yazi yazmayi ve tercihan bir spreadsheet programi kullanmayi ogrenecek. Tabii bu yaziyi okuyabilenler icin bu kadarcik seyi yapamayan insanlarin varligi sasirtici olabilir ama inanin bana onlardan cok var. Hatta cok fazla var.
19 YILDA BEN DE MESLEGIMDE YON DEGISTIRDIM, NASIL MI YAPTIM? ARKASI YARIN...

Istekler vs Ihtiyaclar ve Hesaplama Araclarinin Faydalari

Mevcut Sosyal Guvenlik Sisteminden elde edilecek emeklilik geliriyle iyi bir yasam standardi yakalamak olasi degil maalesef. Bu nedenle daha evvel de bahsettigim gibi buradan elde edilecek geliri baska seylerle desteklemek gerek. Hesap kitap yapmak lazim ama insan her zaman bilesik faiz formulunu kolayca hatirlayamayabilir. Ben hic hatirlamiyorum dogrusu. O nedenle bir web sitesinde bazi hesaplama araclari buldum. Ucretsiz olarak buradan yararlandirdiklari icin bunu blogun sag tarafinda "Hos Geldiniz" mesajinin hemen uzerinde "Financial Calculator" basligi altinda yayinladim. Umarim isinize yarar.

Rakamlarla oynamak bazen ulasilmaz gibi gorunen sonuclarin aslinda biraz mali disiplinle cok da ulasilabilir oldugunu gosterebiliyor ve kisiyi heveslendirebiliyor. En azindan bendeki etki bu yonde.

Gercekten ihtiyaciniz olmayan ama istediginiz birsey icin harcayacaginiz parayi faize koysaniz, ne getiriyor diye baksaniz, eminim tercihiniz degisir ya da en azindan aklinizda bir soru isareti olusur. Ornegin benim 2 odali mutevazi bir evim var. Bunu yine ayni semtte 3 odali bir evle degistirmeye kalkissam 70,000-100,000 YTL arasi bir rakami gozden cikartmam gerek. Diyelim ki super sansli biriyim (!) ve 70,000 YTL ile bu isi halledebilirim ve ustelik diyelim ki bu kadar param var, banka borcu da yapmayacagim. Hmmm... Para agacta yetismiyor, 70,000 YTL de hic fena degil. Ben bunu bankaya koysam 10 yilda ne olur? Turkiye'de faizlerin giderek dusecegini varsayarak, ortalama %10 faiz dusunsem? Hemen hesaplama aracina gidiyorum ve rakamlari yerli yerine koyuyorum. Hic uzerine ilave etmesem bile 70,000 YTL 10 yilin sonunda 181,561 YTL oluyor. Pekiyi ya yilda 12,000 YTL yani ayda 1,000 YTL koysam? Haydi ya! Yanlis mi hesapladik? 391,935 YTL olacak demek!
Zaten tek basima yasiyorum. Evim 90 metrekare. Turkiye'de ortalama evler 100-120 metrekare arasi, ustelik bunlarin cogunda 4 ve daha fazla kisi yasiyor olmali (bir yerden bakmadim, kendi tahminim). Demek ki cogu kisiye tek basina 90 metrekare yasama alani dusmuyor. Bu biiiiir! Ev degistirmek demek, komisyonculara, tasima firmalarina para odemek demek. Bu ikiiiiii! Yeni eve gecerken insan boyatmak ister, temiz olsun degil mi ama? Belki mutfak muslugunu ya da prizleri de yenilemek isteyebilirim. Balkonu camla kapatsam? Ooooo cok masraf olacak ya! En iyisi ben bu ise kalkismayayim.
Rahmetli babaannem pek tutumlu ya da parasini yonetmeyi bilen biri degildi ama "Elzem ile Lazim'i ayirmak gerek" derdi. Dedigini yap, yaptigini yapma diyerek, bu goruse katiliyorum. Etraftaki insanlarla asik atmam gerekmiyor. Bircok insan cok iyi bir standartta yasiyor gorunebilirler ama girtlaklarina kadar da borc icinde yuzuyor olma ihtimalleri var. Bu konuda ayrica bir yazi yazacak ve bazi linkler verecegim.

3 Ekim 2007 Çarşamba

Butce 7 ve Son: Harcamalar

Bundan evvel bahsettigim butce kalemlerim guzelce kategorilere ayrilabiliyor fakat harcamalarimi Mutfak, Giyim, Eglence gibi kategorilere ayiracak kadar basarili degilim. Bekar olmam nedeniyle disarida yemege harcadigim para mutfak giderlerine harcadigimdan fazladir ama ne kadardir, gercekten cok da bilemiyorum.

Ben de kendimi soyle disipline ettim. Harcamalar kategorisine belli bir rakam ayiriyorum ve bunu takip ediyorum. Diyelim ki herhangibir ay giyime para harcadim, disarida yedigim yemekler konusunda daha dikkatli olmaya calisiyorum. Cok basarili bir sekilde tutturuyor muyum? Bence pek degil. Bu yuzden, maasimi alir almaz ilk yaptigim butceye bakip derhal o ay tasarruf etmeyi ongordugum miktari tasarruf hesabima aktarmak, boylece biraz daha dikkatli davranmaya gayret etmis oluyorum.

Bir de kendime borclanirsam, borcumu mutlaka oduyorum:) Nasil mi? Ornegin, bir arkadasim evlendi ya da bebegi oldu diyelim. Alisverise cikacak vakit olmayip da elimdeki altinlardan verirsem, mutlaka bunu ilk firsatta yerine koyuyorum. Normalde altin almiyorum, elimdeki az sayida altin da hep annemin verdigi hediyelerden birikiyor.
Bazi blogcular her gun harcama fislerini cikartip bunlardan analiz yapmayi oneriyorlar ama cok sabirli biri olmadigimi soylemis miydim? Dolayisiyle benim mutfak, giyim, eglence ivir zivir harcamalarim tek bir kalem ve evvelden butceledigim bir rakam. Eger aile gecindirmesi gereken biri olsaydim, sanirim buna daha fazla dikkat ederdim. Bekar olmam bu konuda daha gevsek olmama izin veriyor.

Iste hepsi bu. Super tutumlu biri degilim, cimri hic degilim ama hayatimin ve paramin kendi kontrolum altinda olmasi benim icin cok onemli. Her turlu borctan nefret ediyorum. Ozgurlugume duskun birisiyim. Bugun iyi bir is teklifi alsam, yarin ilk ucakla New York'a, Tokyo'ya, Johannesburg'a veya ne bileyim Mars'taki koloniye gidebilmeliyim. Beni hickimse ve hicbirsey bir yere baglamamali. Biliyorum biraz asiri gelebilir ama boyle biriyim iste... Hep boyleydim ama gecen zaman, yasadiklarim ve deneyimlerim beni biraz daha kontrolcu, biraz daha ozgurluk delisi biri yapti.

2 Ekim 2007 Salı

Butce 6: DASK, Konut Sigortasi, Tatil Fonu, Bagislar ve Emlak Vergisi

Butce kalemlerimin icinde yer alan ve sorgulamadigim kalemler de DASK, Konut Sigortasi ve Emlak Vergisi. Ne zaman ne kadar odemem gerektigini takip ediyorum, hepsi bu.


Tatil Fonu aslinda biriken bir para ama bu da tipki BES ve Hayat Sigortasi gibi gider seklinde butcemde gorunuyor. Boylece her ay ne kadar para ayirmak istedigimi biliyorum. Seneye imkan olursa 20 gunluk bir ABD seyahati planliyorum ve bunun icin para biriktiriyorum. Tutumlu olmak bu tur tatillerden mahrum olmak anlamina gelmiyor. Ornegin cok arastirip, en iyi fiyati yakalamaya calisirim ama en ucuz arabayi kiralamam. Seyahat esnasinda guvenlik ve konfor benim icin onemlidir. Mutlaka guvenli, konforlu, guzel bir otelde kalirim. Kullanmayacagim hizmetler sunan yerlerden uzak dururum. Daha temel servisler veren ama guvenilir isletmeleri secerim.


Bagislar kalemi de planladigim bir gider. Duzenli olarak yardim yaptigim yer de var, belli zamanlarda yardim yaptigim kurumlar da var. Herkesin benim kadar sansli olmadigini ama en azindan kendi gucum olcusunde birseyleri degistirme imkanim olabilecegini bilmek beni huzurlu kiliyor.

Butce 5: Hayat Sigortasi

Evet maalesef butcemde bu kalem de var. Maalesef diyorum cunku benim coluk cocugum yok ve ilk baslarda oyle cok kesinti yapildi ki buraya odedigim paralardan ancak, 8. yilda birikimim yatirdigim rakamla esitlendi. 1999'da fazla hesap kitap yapmadan, bir arkadasin gaz vermesiyle girmistim buna. Satan arkadas da itiraf etmeliyim ki cok maharetliydi, sordugumuz sorulari ustalikla savusturmustu. 10 yildan evvel cikmanin dezavantajlari buyuk, bu nedenle 10 yilin dolmasini bekliyorum.

Ustelik bu sigorta USD ustunden:( Hayal kirikligimi ve pismanligimi tahmin edebilirsiniz. Isin kotusu belki de 10 yilda cikmayip, 15 yila kadar devam ettirmek daha anlamli olabilir. Hesabini yapip, ona gore karar verecegim.

Bu sigortaya girmeme neden olan arkadasimsa hala: "Olsun, biz bu parayi buraya yatirmasaydik, nasilsa yerdik, biriktirmezdik" diyor. Kendisi isletmecidir ama Firsat Maliyeti konusu islenirken sanirim okulu asmisti:)

29 Eylül 2007 Cumartesi

Bireysel Emeklilik Sigortasi

Birkac gun once Ekonomix Bireysel Emeklilik Sigortasi konusunu biraz daha acmami istemisti. Bunlarla ilgili detayli bilgi sigorta kurumlarinin web sitelerinde var. Bu yazinin en altina ekleyecegim. Ben neden tercih ettim ve benim durumum nedir onu izah edeyim:

1. Bireysel bir yatirimci olarak en fazla HB veya bankalarin sundugu bilesik faiz kadar getiri elde edebiliyorum. Fonlardan anlamiyorum, borsa konusunda da uzun vadeli dusunuyorum ama buna da fazla para ayiramiyorum (riski sevmem o bakimdan).
2. Bireysel Emeklilik Sistemine odedigim primlerin belli bir miktara kadar vergi avantaji var. Odeme dekontunu calistiginiz sirkete verince onlar bunu vergiden dusuruyorlar. Gerci su anki sirketim net odeme yapiyor ama bu her zaman boyle olmayacak.
3. Sectigim fon sepetinin yilbasindan bu yana getirisine baktigimda %30'luk bolumu %22'den, %70'lik kismi da %26'dan fazla getiri saglamis. Bu orta riskli bir portfoy. Neden maasimi bu adamlara veriyorum sorusunun yaniti burada iste. Bunu kendim yapamazdim.
4. Aylik odemelerimden %1'ini isletme kesintisi olarak sigorta sirketi aliyor. Bu da normal sanirim? (Fonlar uzerinden yapilan bir kesinti ilismisti gozume, onu bulamadim, kendi ekstrelerimden de cikartamadim, biraz daha bakacagim ama ufak bir orandi galiba).
5. Sirketim katkida bulunmuyor maalesef. Turkiye'de bunu yapan cok az sirket var galiba. Amerikadaki 401k gibi degil.
6. Bu sistemde 56 yasina kadar kalabiliyorum. Ondan sonra istenirse biriken parayi alip cikmak mumkun, istenirse aylik baglatmak. 10 yildan evvel cikmanin, 56 yastan evvel cikmanin kanunla belirlenmis bazi dezavantajlari var. Bunlar da yine web sitelerinde detayli olarak yer aliyor.

Iste bazi emeklilik siteleri: Garanti Emeklilik, Ak Emeklilik, Yapi Kredi Emeklilik, Basak Groupama

Bu konuda daha evvel de belirttigim gibi fazla deneyimim yok ve bu yuzden de aslinda buraya yatirabilecegimden cok daha azini yatiriyorum. Esas olarak parami kendim biriktiriyorum, ya vadeli mevduatta, ya da HB'da. Borsa'ya yaptigim yatirim ise ufak ve duzenli degil. Ornegin su sira senet almiyorum.
BES konusunda deneyimi ya da soyleyecek seyi olanlar varsa, lutfen yorumlarla katkida bulunsunlar ya da yayinlamam icin bana e-mail atsinlar: tpolthetrekkie@yahoo.com

26 Eylül 2007 Çarşamba

Anket Sonuclari

Minik bir anket duzenlemis ve duzenli para biriktirip, biriktirmediginizi sormustum. 23 kisi anketimize katilmis (ayni kisi birden fazla katilmadiysa tabii), sonuclar soyle:


6 Kisi HAYIR demis,
10 kisi EVET AMA DUZENLI DEGIL demis,
7 kisi EVET demis.


Bu arada benim mutevazi blogu 23 kisinin ziyaret etmis olmasini Ekonomix'in ve Serhad'in reklamina:) bagliyor ve de kendilerine tesekkur ediyorum.

Butce 4: Bireysel Emeklilik Sigortasi

Bireysel Emeklilik sigortasi aslinda bir tasarruf olmasina ragmen, BES'e odedigim prim butcemde gider kalemi olarak yer aliyor. Her ayin sonunda ise tasinmazlarim haric bir "Net Worth" hesaplamasi yapiyor ve birikimlerimi bu sekilde takip ediyorum. Bu ulkemizde cok yeni bir uygulama oldugu icin acikcasi dogru mu yapiyorum, yanlis mi yapiyorum hala cok emin degilim ama 2004 yilinda bu sisteme kucuk bir katilim payi ile girdim ve ilk hatami, tutucu ve az riskli bir portfoy secerek yaptim.

Daha sonra yabanci bloglari takip ederken yeni seyler ogrendim. Bizim sistemde 56 yasinda emekli olunuyor. Dolayisiyle, eger kisi gencse, riskli secenekler yapip, zaman icinde inis cikislari tolere edebiliyor, kazancini artirabiliyor ve emeklilige yaklastigi donemlerde, piyasanin iyi oldugu bir zamanda daha tutucu bir portfoye gecerek, birikimini kontrol altina alabiliyor.

Bir de isletme gideri ya da komisyon adi altinda her ay yaptiginiz duzenli odemelerden yapilan kesintiler var. Benim sisteme ilk girdigimde, sectigim sigorta sirketinde bu oran ayda %8 idi. Yeni ise girdigim firmada bir baska sigorta sirketi o sirket calisanlari icin bir grup yapmis ve komisyon oranini da onlara ozel %2 olarak belirlemisti. Bana da bu gruba dahil olursam ayni imkanlardan yararlanabilecegimi soylediler. Sirketten ayrildigim takdirde bu hakki kaybetmeyecegimi de soylediler. Bunun uzerine sigorta sirketimi degistirdim. Yeni sigorta sirketim benim katilimimdan birkac ay sonra bir kampanya duzenledi ve belli bir miktar ara odeme yaparsam, bu komisyonun %1'e dusecegini soyledi. Istenen rakam odeyebilecegim, makul bir rakamdi, ben de bu odemeyi yaptim.

Su anda orta-ust risk seviyeli bir portfoyum var. Katki payimi zaten artirmistim ama Ocak ayinda tekrar biraz artiracagim. 2023 yilinda emekli olacagim icin 2017'den sonra piyasalarin iyi gunlerini kollayip, sonra da daha az riskli bir portfoye gecmeye calisacagim.Yine de bu konudan cekiniyorum. Bu konuda soyleyecek seyleri olan birisi varsa ve yorum birakirsa cok sevinirim. Su anda gelirimin %5'i kadar bir katki payi oduyorum, Ocak'ta %7-8 seviyesine cikartmaya niyetim var. Sisteme guvenebilsem, bunu artirmayi dusunurum.

Yine de genclere onerim bu sisteme dahil olmalari. Zira bu tur sistemlerde ne kadar uzun kalirsaniz o kadar tasarruf yapabiliyorsunuz. Yirmili yaslarda olsam bu kadar cekincem olmazdi. Buyuk kucuk demeyip, birkac paket sigara'dan veya disarida yenen bir ya da iki aksam yemeginden vazgecip, BES'e katilmak yine de akillica olabilir diye dusunuyorum.

25 Eylül 2007 Salı

Butce 3: Temizlik

Haftada bir gun yardimci bir hanim evimi temizleyip, hayatta en nefret ettigim is olan utuden beni kurtariyor. Buna harcadigim paranin her kurusuna degiyor. Bundan tasarruf etmeyi maddi imkanim oldukca asla dusunmem. (Iki haftada bir alabilirim belki ama o zaman da gardroba ilave yatirim gerekir, iki hafta yetecek ust bas lazim. Zaten kilolu oldugum icin kilik kiyafet sorunu yasarken ekstra strese gerek yok).

Yardimci kadin, yatili veya gunduzlu cocuk bakicisi konusunda kantarin topuzunu kacirmis olan ve yakayi bu hanimlara kaptirmis bazi arkadaslarim var. Sordugunuzda "Cocuga bakan kadin, evin tozunu almayi, bulasiklari kaldirmayi kabul etmiyor, sadece cocuga bakarim diyor" diyenler olabiliyor. E bu cocuk bebek degil, yarim gun veya tam gun yuvaya gidiyor, bu kadin onu sadece okula birakip okuldan aliyor ve kahvalti veriyor sonra da evin annesi adimini evden atarken pirrr diye kapidan ucuveriyor. Bu yardimcilar duygu somurusu de yapabiliyorlar ve genc annelere ciddi bir masraf kapisi haline gelebiliyorlar. Hatta bazen bu genc kadinlar kendilerini kapana kisilmis ve caresiz hisseder hale gelip, kendilerine dikte edilen herseyi kabulleniyorlar. Burada esas sorun evin babasi olabiliyor. Erkekler de artik evsel sorumluluklarinin artmis oldugunu, babalari gibi baba olamayacaklarini anlamalilar. Ne yazik ki anneler ogullarini hala oyle yetistirmiyor. Dur bir dakika ya! Ben ne dedim simdi? Sorun anneler mi babalar mi? Yumurta mi, tavuk mu? Ne dersiniz?

24 Eylül 2007 Pazartesi

e-MBA Kredisi

Bugun bir bankanin web sitesinde aylik %1,59 faizle ve 48 ay vade ile e-MBA kredisi verildigi duyurusunu gordum. Detayini okumadim ama sanirim baska yuksek lisans programlarini da iceriyor. Bu kadar yuksek faizle borc para alip, e-MBA yapan arkadaslar umarim, program sonrasi bunu yapmamak gerektigini ogrenmis olurlar. Biraz pahali bir ders olur ama saglik olsun.

Yanlis anlasilmak istemem; bildigim kadariyla Amerika'da ogrenci kredileri cok yaygin ve kisinin kendine deger katmasi icin yapmasi gereken yatirim varsa, tabii ki yapmasi gerekir ama odenecek bedel de cok onemli. Dereceyi erteleyip, biraz para biriktirip, ya hic borclanmadan ya da mumkun mertebe az borclanmak iyi bir cozum olabilir. Onemli olan yuksek lisans yapmis olmak icin yapmamak. Gercekten bu program kisisel kariyer hedefleri acisindan kilit bir unsursa gereken fedakarlik yapilir elbet. Yillardir ozel sektorde calisan bir yonetici olarak, kendi bulundugum sektorlerde yuksek lisansin bir fark yarattigini gormedim. Baska sektorler konusunda yorum yapamayacagim ama dikkatle dusunmek gereken bir konu. Attiginiz tas urkuttugunuz kurbagaya degecek mi?

23 Eylül 2007 Pazar

Butce 2: Ozel Saglik Sigortasi

3 gunluk Ankara seyahati sonrasi, bloguma ilgi gostermeye nihayet vakit buluyorum.


Butcemde yer vermem gereken konulardan biri Ozel Saglik Sigortasi. Bunu ilk kez bireysel olarak yaptirdim. Daha once calistigim sirketler bunu karsiliyordu fakat o donemde isten ayrilmistim ve henuz yeni bir isim yoktu ancak, ara verirsem omur boyu yenileme garantimi yitirecegimden cekindim ve tabii ayrica sigortasiz olmak da iyi birsey degil. Ustelik su anki isimde Saglik Sigortasi yok, dolayisiyle iyiki de yaptirmisim.

Bundan onceki sirketimin anlasmali oldugu sigorta sirketi bana gore en kotu sirketlerden biriydi ve tansiyon hastasi oldugum icin kalple ilgili tum hastaliklari kapsam disi birakmisti. Buna fena icerlemistim ancak, ugrasacak firsat bulamamistim. Fakat, sigorta yaptirmam gerektiginde bu konuda birseyler yapmaya karar verdim ve bircok firmadan teklif istedim. Iclerinden uygun olan firmaya kalp hastaligi muafiyetimin kaldirilmasi icin ne gerektigini sordum. Eger eforlu elektro testini gecersem, muafiyeti kaldirabileceklerini soylediler. Ben de teste girdim ve muafiyeti kaldirttim. Bunun uzerine eski sigorta sirketim de aniden bana muafiyetleri kaldirma opsiyonu onerdi ama 2,000 YTL ilave prim odemem kaydiyla. Cok zekice, oyle degil mi? Ustelik de yalan oldugunu bile bile baska sirkete gecersem omur boyu yenileme hakkimin yanacagini soylediler. Oysa omur boyu yenileme hakki firmadan firmaya aktarilabiliyor.

Sigorta sirketlerine karsi cok dikkatli olmak lazim. Sizi aceleye getirmelerine asla razi olmayin. Mutlaka alternatifleri inceleyin, dokumanlari cok dikkatle okuyun ve akliniza takilan herseyi sorun. Muphem yanitlari kabullenmeyin. Gerekiyorsa aciklamalari yazili isteyin. Ben birkac konuda aldigim yanita guvenemedigim icin tamamen ilgisiz bir sigorta sirketini arayip, sorularimi onlara da sormustum. Ustelik bana yanit veren kisiye neden onlari aradigimi acikladigim halde sagolsun beni basindan savmadi ve de uzun uzun ipuclari verdi.

Bu konudaki en kritik konu sececeginiz paketin size uygun olmasi, sigortaciniza degil. Ben kendi secimimi yaparken benim icin gercek riskin yatarak tedavi olduguna karar vermistim. Siradan muayenelerin limitli olmasini tercih etmistim zira, cok fazla doktora gitmeye gereksinim duymuyorum. Ayrica, bu sigortayi yaptirdigimda daha once de belirttigim gibi calismadigim bir donemdeydim ve bunun ne kadar surecegini tahmin edemiyordum. Onumuzdeki Ocak'ta yenileme yaparken, paket secimimi yeniden gozden gecirecegim.

Bu konuda daha cok bilgisi olanlar varsa ve de paylasirlarsa cok sevinirim.

20 Eylül 2007 Perşembe

Hurriyet'ten BORSA'ya uzun vadeli yatirimla ilgili haber

Tesadufe bakin! Hurriyet'te bugun yayinlanan bir haber!

BORSA

Bugun Ekonomix Borsada Yatirim (Ikinci Bolum) diye bir yazi yayinlamis. Elimdeki hisse senetlerini saymis alis fiyatlarimi da aciklayacagimi soylemistim. Bugun kontrol ettim durum su:

AKBNK 4,94
DENIZ 13,43
GARAN 6,31
HALKB 7,12
ISCTR 6,31
YKBNK 2,94
Rakamlar Ortalama Alis fiyatlaridir.
Sanirim Akbank'lari satmak gerek ama borsadan alim yaparken kendime bir soz vermistim: 2010 yilina kadar her borsa cok dustu, herkes perisan falan dendigi donemde azar azar senet alacagim ama 2015'ten evvel satis yapmayacagim.

Ekonomix yazisinin bir yerinde de "Bence kucuk yatirimciyi takip ederek piyasanin dip ve tepe noktalarini kaba da olsa tahmin edebiliriz (alin doktora tez konusu size)." demis. Bu konuda cok hakli. Eski calistigim sirketlerden birinde borsada zengin olma hayaliyle yasayan bir arkadasimiz vardi. Iki senede falan yaklasik bir ev parasi kaybetti. Ustelik gunun yarisini borsayi takip ederek ve "tuyo" alarak geciriyordu. Bir ara aramizda "....'i takip edelim, o ne yapiyorsa tersini yapalim, kesin koseyi doneriz" diye dalga geciyorduk.


Cok eskiden Amerika'da borsadan milyonlar kazanmis birisiyle yapilmis bir roportaj okumustum. Kim oldugunu hatirlamiyorum ama soyle demis:"10 yil elinizde tutmayacaginiz bir hisse senedine, 10 dk. icin dahi yatirim yapmayin". Bir de "bu isin sirri ne?" diye soranlara "dusukken al, yuksekken sat kural bu iste" demis. Bizim kucuk yatirimcimiz belki de borsaya koymamasi gereken, kendisine kisa vadede lazim olacak para ile "borsada oynadigi" icin, her degisimden asiri derecede etkileniyor ve panige kapiliyor.

Butce 1: Duzenli Giderler icin Ipuclari

Devletler butce yapiyor, şirketler butce yapiyor, vakiflar ve belediyeler butce yapiyor da bireyler butce yapiyor mu? Bu konuda biraz Internet'i karistirdim ama Turkce sitelerde pek birsey bulamadim daha cok butce yazilimlari ile ilgili yazilimlara rastladim. Takip ettigim Amerikan Blog Sitelerinde bazi insanlar Quicken diye bir yazilimdan bahsediyorlar. Vergilerini de bununla takip ettiklerini saniyorum. Bizde ucretli calisanin vergisi otomatik kesildigi icin cok kapsamli bir yazilima gerek yok. MS Excel bana yetiyor.


Aylik butcemin en ust kisminda sunlar var:

Telefon
Cep Telefonu
ADSL
Elektrik
Su
Dogalgaz (Mutfak)
Dogalgaz (Apartman)
Digiturk
Aidat


Oncelikle bireyin oturup her ay dogrudan giderlerini hesaplamasinda ve bu giderlerden tasarruf edip edemeyecegine bakmasinda fayda var. Elektrik, Su ve Dogalgaz giderleri kolayca kontrol altina alinabilir ve mumkun mertebe azaltilabilir. Sari isik veren tasarruflu ampullere kisa surede alistim. Evde en uzun yanan birkac ampulu bu tasarruflu ampullerle degistirdim. (Evet bunlar normal ampulden cok daha pahalilar ama omurleri de cok uzun). Bazi dostlarim bunu duysa gulebilir. Saniyorum ayda 10-15 lira arasi bir tasarrufum var ama esas hesap kisin ortaya cikacak. Bana gore gereksiz sekilde harcanan, havaya savrulan 5 lira, keyfim icin planlayarak harcadigim 5,000 lira'dan daha pahali. Gereksiz harcamalari ne kadar kisarsam, keyif icin harcayacak para o kadar cogalir. Ayrica kuresel isinma konusunda da bu tasarruflu ampuller daha doga dostu olmalari sebebiyle oneriliyor.


Bu ayki su faturam her zamankinin iki kati geldi, cok sasirdim zira, normalde dus alirken veya dis fircalarken kapamadigim suyu kapatmaya, kesintiler olmasin diye karinca kararinca bireysel olarak susuzluk sorununa destek olmaya calismistim. Bunu unutmadan sorgulamam lazim. Belki suya zam gelmistir. Bizde yonetim su saatlerini okuyup, fatura ediyor. ISKI ile dogrudan bir iliski yok.


Dogalgaz konusunda ise yapacak cok sey yok benim acimdan. Zira merkezi sistemle isiniyoruz ve maalesef herkes kisin evde sortla dolasmak istedigi icin anormal derecede sicak oluyor. Yatak odamdaki ve salondaki kaloriferi genellikle kapali tutuyorum yoksa evde durmaya imkan yok. Bu konuda en sansli olanlar kombi ile isinanlar. Eger dairenin isi yalitimi da iyi yapilmissa, Dogalgaz faturasini kontrol altinda tutmak cok da zor olmayacaktir.


Telefon giderlerim mantikli seviyede. Zaman zaman GSM operatorumun tarife seceneklerine bakip, kendim icin dogru tarifede miyim, kontrol ediyorum. Faturali hat sahibiyim ama bu numarayi herkes biliyor o nedenle kontorlu hatta gecemem. Su sira benim icin mantikli olan 240 dk. konusma paketi satin almak.


Digiturk'un Sinema Paketi uyesiyim. Her yil biraz zam yapiyorlar. Ben de her yil arayip, 1 sene sureyle paketimi degistirmeyecegimi garanti edersem, indirim verip vermediklerini soruyorum. Su ana kadar hep olumlu yanit aldim ve indirim verdiler. Bunu nereden mi akil ettim? Ilk yil kendileri arayip bu konudan bahsetmislerdi. Sonraki yillarda buna dayanarak ben aramaya basladim. Amerika'da bir muddet yasamis olmak bana bu yetenekleri kazandirdi iste:))


ADSL paketim de limitli en ucuz paket. Film ya da muzik indirmek gibi adetlerim yok, bu paket bana yetiyor.


Tum bu giderlerimin yaklasik ne kadar oldugunu biliyorum. Siz bu sabit harcamalarinizin ne kadar oldugunu biliyor musunuz?

19 Eylül 2007 Çarşamba

Tasarruf Anketi

Sag tarafta basit bir anket goreceksiniz. Belki katilmak istersiniz.

Tasarruf uzerine Milliyet Gazetesinden

Bugun Milliyet Gazetesi de tasarruf ustune ipuclari vermis. Birkacina katilmasam da derli toplu bir liste.

Seviyeli Birliktelik: Kredi Kartlarim ve Ben

Magazin programlarinda yeni "aski" hakkinda soru sorulan unluler hemen "seviyeli bir birlikteligimiz" var diyorlar. 10-15 gun suren iliskiler ne kadar seviyeli olabiliyor bilemem ama hersey gibi seviye de goreceli bir kavram. O nedenle cumlenin hatali olmadigini da dusunebiliriz.


Ilk kredi kartima 1990 yilinda yurtdisinda sahip oldum. O gunden beri belki 3 ya da 4 kez faize dusmuslugum oldu. Calismadigim donemde ve rahatsizlandigim bir donemde ama bunlar cok uzun surmedi. En fazla 2 ya da 3 ayin sonunda borcumu temizledim. 1998'den beri de hic faize dusmedim. Bana gore kredi kartlarimla seviyeli bir birlikteligim var. Nasil mi?


Sadece 2 adet kredi kartim var. Aslinda tek kart da yeterli olurdu ama bozulma veya kaybolma durumunda ayazda kalmamak lazim diye iki kart tasiyorum. Prensip olarak ben basvurmadan bana gonderilen tum kartlari red ederim, teslim almam. Kartlarimin birinde biriken puanlarim Bireysel Emeklilik Sistemine aktariliyor. Diger kartimda biriken puanlarin tamamini yaklasik 18 ayda veya 2 senede bir yaptigim yurtdisi tatillere ucak bileti almak icin kullaniyorum. Son 4 Amerika seyahatimde ucak biletine para vermedim.


Temelde tum alisverislerimi kart ile yapar, harcamalarimi gunluk olarak Internet bankaciligindan takip ederim. Nakit para tasimayi sevmiyorum. Cogunlukla cebimde 50 YTL'den fazla para bulunmuyor. Aylik butcemin disina cikmamaya dikkat ederim. Butcemi nasil yaptigimi ve neleri takip ettigimi baska bir yazida anlatacagim.

Kontrol sizde olduktan sonra kredi karti ocu degil. Bankalar yaptiklari promosyonlarla tuketimi tesvik ediyorlar ve bazen de cok cazip secenekler sunuyorlar. Gecen yil yilbasina yakin bir zamanda bir banka 250 YT'lik alisverise 25 YTL ya da 500 YTLlik alisverise 50 YTL gibi bir kampanya yapiyordu ve bir arkadasim da bu rakamlari tutturabilmek icin kendini alisverise vurmustu. Hatta bana da bu promosyonun reklamini yapmayi ihmal etmedi. "Iyi ama benim bu kadar kisa surede o parayi harcamami gerektiren bir ihtiyacim yok ki" dedigimde, "Oyle deme, mutlaka alacak birseyler vardir. %10 tasarrufu niye kucumsuyorsun?" dedi. Hala gereksiz para harcayarak yuzde 10 nasil tasarruf edebilecegimi dusunuyorum, henuz bulamadim.
Onemli bir konu da bankanizin zirt pirt kredi kartinizin limitini yukseltmesine engel olmak hatta limitinizi istediginiz seviyede tutmak icin gerekiyorsa, en basta size verilen limiti bile dusurtmek. Eger kendinizi tutmakta zorlaniyorsaniz, dusuk limitli bir kartla, anlik bir heyecan durumunda butcenizi asamazsiniz.

Derin bir nefes alin ve soyle deyin: Kredi kartlarimi ben yonetirim, onlar beni yonetemez! ve eger 2'den fazla kredi kartiniz varsa, tez zamanda bunlarin sayisini nasil dusureceginizin ve hangi kartlari iptal edip, hangilerini tutacaginizin planini yapin.

18 Eylül 2007 Salı

Ekonomix benden bahsetmis!

Severek takip ettigim Ekonomi Turk blog sitesinde Ekonomix benim para biriktirme konusunda yazdigimdan bahsetmis. Onun uzerine de blogum ziyaret edilmis ve yeni yorumcularim olmus. Cok gururlandim ve uzerimde bir sorumluluk hissettim. Bu konuda cok basarili oldugumu sanmiyorum ama ne yaptigimi merak edenlerle paylasmak isterim. Su sira neredeyse tum birikimimi yeni bir ev almak icin anneme borc verdim. Eski evi satilinca bana borcunu odeyecek. Yilbasina kadar evin satilacagini saniyoruz. Eger, satilmayacak gibi olursa kardesim ve ben mutfagi ucuz tarafindan yenileyip, evi biraz daha albenili hale getirmeyi planladik. Ote yandan annemin yeni evi gercekten cok guzel. Hem daha guvenli bir sitede, hem daha yeni bir apartman. Bu bakimdan kisa bir sure kesintiye ugrayan faiz gelirimi cok da onemsemiyorum. Annemin mutluluguna paha bicilemez.



Temelde bu yil tasarruflarimin cogu YTL'deydi. Sadece gelecek yil yapmayi planladigim tatil icin dolar dustukce, biraz biraz dolar alarak, neredeyse tatilde harcamayi planladigim parayi kenara koydum.

Esas tasarrufum icin gectigimiz donemde calistigim bankanin musteri iliskileri yoneticisi ile gorusmustum ve bana o donem 32 gunluk kirik vade icin % 18,75 faiz onermisti. Annemin evi icin paraya kisa vadede ihtiyacim olacagini bildigim icin 32 gunluk dondurdum bir sure. Yoksa daha uzun vadeye de baglardim zira, faizler yavasca dusuyor. Nitekim benim faiz orani son donemde 18,50'ye inmisti. Eger 10-15 bin YTL uzeri paraniz varsa mutlaka bankanizla gorusun. Internette yayinladiklarindan ya da reklamini yaptiklarindan daha iyi faiz onerebiliyorlar. Bir arkadasim bankalari yakin takibe almis durumda, hangisinin satilmasi sozkonusu ise o banka ile pazarlik ediyor. Cunku, bu donemlerde bankalar ne kadar cok mevduat gosterirse onlar icin o kadar iyi.


Borsa'dan her kucuk yatirimci gibi korkuyordum ama uzun vadeli yatirim yapmayi goze alirsam, korkmanin yersiz oldugunu fark ettim. Bir miktar Akbank hissem vardi. Bunlari biraz artirdim. Ekonomix'in onerisi uzerine arada ufak ufak alim yapmaya basladim. Simdi elimde, Akbank, Denizbank, Garanti, Is-C, Halkbank ve YKB hisseleri var. Alis fiyatlarimi daha sonraki bir yazida belirtecegim. Borsa dustu dendiginde ve Dogan Medya grubu felaket senaryolari yazmaya basladiginda alim yapiyorum, stratejim bu; cunku ise yariyor. Dalgalanmalar kisa suruyor ve borsa toparlaniyor. Zaten hisse senetlerimi uzun vadede elimde tutacagim icin inis cikislar beni ilgilendirmiyor. Temelde IMKB 30 hisseleri tuttugumu fark etmissinizdir. Bankacilik sektoru disina henuz yatirim yapmadim. Bunun ustunde biraz calismam lazim ama firsatim yok.

Biraz da altinim var. Ben altina yatirim yapmiyorum ama annem dogumgunleri ve yilbaslarinda bazen altin veriyor, ben de bunlari kasada sakliyorum.



Bunlarin disinda 1999'da baslamis olan bir Hayat sigortam var ve maalesef dolar cinsinden. Ayrica 2004'te yaptirdigim Bireysel Emeklilik Sigortam var. BES'ten emin olamadigim icin baslangicta kucuk miktarlar yatiriyordum sonradan artirdim. Yilbasindan itibaren onu da artiracagim. Orta Riskli bir portfoyum var. 2023'e kadar sistemde kalacagim icin risk seviyesinin biraz yuksek olmasina katlanabiliyorum. Emeklilige yaklastigimda yuksek bir donemde portfoyumu risksiz hale donusturmeyi planliyorum. Bonus kartimin kazandigi bonuslari da buraya aktariyorum. Bedava para ne hos hemen harcayayim demek yerine, bedava para ne hos, emeklilik tasarrufuma aktarayim dedim:)



Oturdugum ev bana ait, 2004'te ev fiyatlari cok dusukken almistim ve Istanbul'un degeri artan semtlerinden birinde. Banka borcum yok. Kendime ait bir arabam yok, sirket araci kullaniyorum. Bununla ilgili masrafim da yok. Kredi karti vs turu borcum da yok cok sukur. Bu yil evdeki bazi seyleri yenilemem gerektigi icin Subat'a kadar bazi taksit odemelerim var ama borc sayilabilecek bir meblag degil. Bundan sonraki yazida kredi kartlarimi nasil yonettigimi paylasacagim.



Dindar biri sayilmam ama Zekat vermeye ve Kurban Bayraminda kurban niyetine Mehmetcik Vakfi ya da LOSEV'e bagista bulunmaya ozen gosteriyorum. Zekat tutarini dikkatle hesaplayip, yil boyunca vermeye gayret ediyorum. Okumakta olan bir cocugu ve yine yukarida bahsettigim vakiflari destekliyorum. Sonucta durumum yardim yapmaya uygun ve ben de elimden geleni yapmaya calisiyorum. Bunlara bana kendimi iyi hissettiriyor.

Artik gazete okumasam mi acaba?

Her gun duzenli olarak gazetelere Internet'ten de olsa goz gezdiriyor, kose yazarlarini okuyorum ve fakat bana fenalik geliyor! Her gun yeni bir hastalikli haber. Herkes isi gucu birakti, bundan otuz sene evvel bu kadar ciddi bir sorun olmayan turban konusunu su veya bu sekilde mincikliyor. Darbeden soz edip felaket tellaligi yapan mi ararsin, yeni Cumhurbaskani'nin esi konusunda ileri geri konusan mi istersin hepsi var. Kamusal alanda turbana karsiyim evet ama adam Cumhurbaskani oldu, karisi da turbanli. Bu kadini diger Cbaskani eslerinden ayri muameleye tabi tutmak da bana dogru gelmiyor. Asagi tukursen sakal, yukari tukursen biyik, benim icim bayik.

Ben nezle olup hapsursam, dolar dusuyor, altin yukseliyor, borsa sallaniyor. Ekonomi bu kadar kirilganken Dogan Grubu medyasi her turlu yeni felaket senaryolari uretip muhtemelen bu inis cikislardan buyuk rant elde diyor. Hay bin kunduz!

Diyorum ki gazete okumasam muhtemelen cok daha mutlu bir bireye donusurum. Fakat okumayi 4 yasinda soken birisi icin gunluk haberleri takip etmemek de bir iskence. Ne halt edecegimi sasirdim. IMDAT!