17 Ocak 2012 Salı

Sabrın sonu...

Sabrın sonu selamettir derler ben bunu hiç deneyimleyemedim. Sabırsız ve inatçı bir tipim ve fakat bu sefer azmettim. "Sabır sabır ya sabır!" diye dolaşıyorum.

Gaza gelmeye de temayüllü olduğumdan bugün etrafımdaki insanlara "Rica ederim beni gaza getirmeyin. Çünkü gaza kolayca gelen bir tipim ama sonuçları daima kötü olmuştur. O yüzden sıkın dişinizi, ha gayret, aldırmayın, kötü düşünmeyin!" dedim. İyi mi?

Her sabah kalkıp: Bugünü de atlatacağım! diyorum. Birer birer şafak sayıyorum.

Bazen kendimi bu şekilde çok mu hırpalıyorum diye düşünüyorum ve yıllar yıllar evvel annemden bana kalan bir masal kitabında okuduğum bir hikaye aklıma geliyor.

Kraliçenin biri doktorlarından bir bebeği olacağı müjdesini alınca çok mutlu oluyor. Oğlu mu yoksa kızı mı olacak diye heyecan ve merak içinde beklerken ülkenin önde gelen bilginleri ve kahinleri kendisini ziyaret edip bir altın makara veriyorlar. Bu altın makara doğacak çocuğun ömrünü gösteriyor ve yavaş yavaş dönüyor. Döndükçe altın iplikten birazı kaybolup gidiyor. Kraliçe sabırsızlık içinde bebeği beklerken aklına altın makara geliyor. Azıcık şu makarayı sarsam, bebeğimi kucağıma alsam diye düşünüp, makaradan birazcık iplik çekiyor ve bir de bakıyor ki oğlu kucağında. Bebek büyümeye başlıyor ve her bebek gibi gazdı, dişti, hazımsızlıktı sorunlar yaşıyor. Kraliçe her seferinde koşup ipi birazcık çekiveriyor ve sorunlar böylece çözülüyor. Çocuk okul çağına geldiğinde bilginler ve kahinler kraliçeyi tekrar ziyaret edip, çocuğun geleceği ile güzel tahminler söylüyorlar. Kraliçe o güzel günlerin gelmesi için her aklına geldiğinde makaraya koşuyor. Bir gün dehşet içerisinde fark ediyor ki, makarada azıcık iplik kalmış. Gözü aynaya ilişiyor, yaşlanmış çehresini ve bükülmüş belini fark ediveriyor.

Kraliçe gibi ben de acaba şafak sayarak hayatı ıskalıyor muyum diye çok düşünüyorum.

Hiç yorum yok: